"Senden bir şeyi menetmesine üzülmen, O'nun bu husustaki hikmetini hakkıyla anlayamadığındandır." (87. Hikmet)
-Hikem-i Atâiyye / İbn Atâullah el-İskenderî
***
İki yabancı gibi sessizce, ara ara kaçamak bakışlarla ve kuru öksürüklerle kahvaltı ettikten sonra dersine üç saat kadar bir vakit olduğu için benimle birlikte masadakileri mutfağa taşıdı. Yardım etmesini istemesem de kirli tabakları sudan geçirdi, ben de ona bakmamaya gayret ederek bulaşık makinesine yerleştirdim hepsini.
En son elime iki çay bardağını verip ellerini yıkadığında gidecek sandım. Ama gitmedi. Tezgahı silerken: "Zeynep..." dedi birden. Yüzüne bakmadım. Bir haftadır ben de onun gibi kaçıyordum zaten. Bu yüzden artık zor gelmiyordu.
"Efendim?"
"Hastaneye gidelim birazdan. Kontrol için."
Tezgahı baştan sona sildikten sonra musluğu açtım, kirlerinden arınana kadar yıkadım bezi. Bir yandan da içimdeki o hevesin öldüğünü hissederek ve bunu da Mehmet'e yansıtmaktan geri durmayarak az önceki isteğine cevap verdim:
"Daha yeni gittik sayılır Mehmet, gerek yok."
"Yeni mi? Bir aya yaklaştı Zeynep."
"İyi hissediyorum, bir sorun da yok görünürde. Gitmek istemiyorum."
Mehmet'i mutfakta tek başına bırakıp odama geçmek istedim ama kolumdan tutunca hareket edemedim. Gözlerimi devirerek ona döndüm. Evet, tam anlamıyla gözlerimi devirdim ve bunu da epey abartarak yaptım.
"Hazırlanır mısın lütfen? Gideceğiz inşallah."
"Gitmek istemiyorum dedim, Mehmet."
"Bana duyduğun öfkenin cezasını bebeğimize mi keseceksin?"
Gözlerime, gizlemeye çalıştığı ama pek de beceremediği bir öfkeyle bakınca acı acı güldüm. Buna hakkı olduğunu düşünmüyordum.
"Sana öfke duymuyorum. Hatta ben galiba..."
Sana karşı hiçbir şey hissetmiyorum.
Keşke böyle olsa. Ama yalan söylemeyeceğim.
"Neyse..."
Kolumu bırakıp alnını ovuşturduğunda sakinleşmeye çalıştığını anladım. Tuhaftır ki bir haftadır koca bir boşluğun içinde yuvarlanıyor gibi hissediyordum. Artık ağlamıyordum bile. Bazı şeyleri değiştirmek mümkün olmayınca ben de elimden gelen tek şeyi yapmış; kabullenmiştim.
"Saat 10'a randevu almıştım. Hemen hazırlanır mısın, geç kalmak istemiyorum."
Cevabımı beklemeden yanımdan gitti. Bebeği için çırpınışları ama benim için kılını bile kıpırdatmayışı canımı yaktı. Ben, o bebeğin annesiydim. Onun iyi olup olmadığını önemsediği gibi benim ne hâlde olduğumu da önemsemesi gerekmez miydi?
Avcumda kırık dökük hayallerle yalnızlığımı seyrettim. Belki de kendimi, varlığında yokluğunu tatmaya mahkum etmemeliydim. Belki de bebek için katlandığım bu evlilik, her şeyi daha da kötü hâle getirecek ve sevgisiz bir evde büyüyen bir çocuktan hoş olmayan şeyler peydâ olacaktı. Bunu düşünecektim. Bunu mutlaka düşünmeliydim.
***
Karnımın üzerinde gezinen proba bakıyor ama ekrana bakmıyordum. Mehmet'in aksine, onun merak ve endişeyle seyrettiği o ekran artık bana ilgi çekici bile gelmiyordu. Kalp atışını duymak yetmişti bana. Diğer ayrıntıları öğrenmeye olan hevesimi çoktan yitirmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kaçtıkça Yaklaştığım Hakikat
Espiritual"Neden mi? Çünkü senden kaçtıkça hakikate yaklaşıyorum. Ama hep engel olmaya çalışıyorsun. Yolumun üstünden çekil artık..."