"Bugünlerde ilişkimizin biraz karışık olduğu söyleyenebilir sanırım. Dürüst olmak gerekirse, tüm bu olanlardan sonra sanki evren bizimle dalga geçiyormuş gibi geliyor... Hiçbir şeye anlam veremiyorum... Hepsi bir insanın ömrüne sığamayacak kadar fazla. Yani onun gibi birini her gün bulamazsın ama keşke kişiliğindeki en kötü aşırılıkları biraz dizginleyebilse. Gerçi doğru, bu hiçbir zaman olmayacak."
Pat!
Elindeki günceyi tek hamlede kapattı Al Haitham. Yüzünde tuhaf bir ifade vardı, sanki hoşuna gitmişti onun için bir şeylerin kaleme alınması lakin sinirine dokunuyordu ona dair yazılanlar.
Bir tıkırtı duydu. Kaveh olmasa bile her kim olursa olsun, onu bir başkasının kişisel eşyası ile görmesi en istemediği şey olurdu. Telaşlandı ve kapı kulpunun hareketlendiğini gördüğü an, ne yapacağını bilemeyip günceyi çantasına fırlattı adeta.
"Gelmiyor musun?"
"Geliyorum!"
Saatler geçmiş, dakikalar birbirini kovalamış... Başı iki eli arasında sıkıntıdan ofluyordu delice. Kaveh sert bir tavırla çizimini ortadan ikiye yırtmıştı. "Olmuyor!" demişti sadece birkaç şövalenin bulunduğu boş odada bağırarak. "Düzgün çizemiyorum!" Öfkesini yatıştırması gerekliydi. Al Haitham bunu yapamazdı belki ama Kaveh kendini kontrol etmeyi bilirdi. Masanın başından kalkıp hızlı adımlarla odadan çıktı ve odasına doğru ilerlemeye başladı söylenerek.
"Siktiğimin mankafası..." diyordu. "Söz verdiğin hâlde beni bir başıma bırakır, arkadaşlarınla eğlenmeye gidersin, ha?!"
Odaya girer girmez kırmızı kapaklı, üzerine Collei'nin ona hediye ettiği bodurlop çıkartmaları yapıştırdığı defterini aradı. Böylesine tatlı şeylerle süslediği defterin boş sayfalarına, Al Haitham'ın ne kadar aptal ve bencil biri olduğu hakkında nefretini kusacaktı sakinleşmek adına. Böyle yapardı hep. Öyle ki sayfalarda "Al Haitham" adının geçmediği bir cümle bile yok, "o" ve yanında güzel bir kelime yan yana görmeyedur, bunu okusa içimden geçer diye düşündüğü defteri bulamıyordu. BULAMIYORDU! "Tanrım..." dedi, elleri şakaklarına gidip ağrıyan başını ovarken yere çöktü. "Almamıştır değil mi?"
"Aldın mı bir de!"
"Şşşt! Sussana." Tighnari elinin tersiyle Cyno'nun ağzına bir tane yapıştırıp onu susturmuştu, her zamanki gibi.
Masadaki herkes kadar Dehya da heyecanlanıp "Ne yazıyor içinde?" demişti. "Seni ilgilendirecek bir şey yazmıyor. Ben bilmem gerekeni öğrendim." Karşılığını alınca da huysuz bir tavırla içkisini yudumladı.
"Ha bir de okudun basbayağı?"
"Cyno."
Cyno gıcık bir gülümseme sunmuş ve masadakilere bakmıştı. Kaveh'in özeli olduğundan ikazı falan yoktu karşı tarafa, o sadece Al Haitham'ın damarına basıp işleri kızıştırmaya çalışıyordu, Nari ne kadar izin verirse tabii.
"Geri götürmeye ne dersin Al Haitham?"
"Sence mümkün mü? Gece yarısını çoktan geride bıraktık. Ben eve girdiğimde bir sorguya tutulmayacağımı mı sanıyorsun Candace."
Masadaki bu gergin atmosfer her salise daha da şiddetlenir haldeyken Al Haitham'ın aklı hâlâ ondaydı. Belli ki eve girmesi için güzel bir yalan uydurması gerekliydi.
"Saat iki çeyrek. Oh, hatta iki yirmi! Al Haitham! Umarım beni bu saate kadar uyanık tutmanın ardında kabul edilebilir bir nedenin- yoksa bahanen mi vardır demeliyim? Hm, ne dersin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Love That I Hate - Haikaveh
FanfictionÇok seviyordu Kaveh, çok güzel seviyordu...