Kalabalık olmasına rağmen oldukça sessiz ve loş bir ortama sahipti mekan. Kulaklarda çalan klasik müzik, kapıda sohbet eden görevliler, telaşla konuklara içkilerini sunan garsonlar ve içip eğlenen konuklar... Al Haitham böyle ortamları sevmezdi fakat Kaveh günlerdir, belki de haftalardır, bu davet için sabırsızlanıyordu. Özenle hazırlanmıştı.
Buraya gelip Al Haitham ile yaşamaya başladığı zamandan beri ilk kez bu gömleğini üstünde yer edindirmişti. İşlemeli beyaz saten gömleği, ince belini sarıp sarmalamış, kollarına düşen fırfırları parmaklarındaki yüzükleri gölgede bırakmıştı. Aynanın karşısına geçmiş küpelerini takmaya çalışıyordu ki Al Haitham belirdi birden yanıbaşında. O, onun kadar özen göstermemişti. Siyah gömleği ve siyah kumaş pantolonu ile kapıda dikilip sarışını seyretmeye başlamıştı. Kollarını göğsünde bağlamış ve başını kapının eşiğine yaslamıştı. Kaveh onu izlediğini bildiği halde istifini bozmuyor ve takılarını takmaya devam ediyordu. Bakışları onda gezdi bir süre, ardından çok samimiyetsiz bir ses işitti:
"Üşürsün böyle."
"Seni ilgilendirmez, böyle gideceğim."
"Gidemezsin demedim, üşürsün dedim."
"Üşümem."
"Öyle mi?"
Umursamaz ve bilmiş bir tavırla ayrıldı Al Haitham. Kaveh ise daha yanıt bile verememenin öfkesini dindirmeye çalışıyordu. Kollarını boynundaki kolyeden indirdi ve aynadaki yansımasına son bir bakış attı. Derken Haitham adımladı içeri. Elinde tuttuğu kadife takımı sarışın oğlana uzatarak konuşmaya başladı.
"Kombine en uygun ceket bu sanırım."
Sarışın oğlan göz devirerek boş sözler sarf eden bedeni arkasında bıraktı. Arkasını döndüğü gibi yeşil gözlerin sırtıyla buluşması bir oldu. Hızla yaklaştı Al Haitham, elindeki ceketi doğruca Kaveh'nin omuzlarına sardı.
"Demek sırtın da açık ha?"
"Al Haitham!"
Kaveh durmadan gri saçlı oğlana söyleniyor, onun ceketine ihtiyacı olmadığını ima ediyordu. Karşısındaki ise onu zerre umursamıyordu. Söylediklerini duymazdan gelip ceketi giydirmeye çalışıyordu. Kaveh uğraşları sonunda rakibine yenik düştü. Ceketi koluna geçirecekti ki 'bir şartı' olduğunu söyledi: Al Haitham içmeyecek!
"Kaveh?"
Affallamış bir biçimde oturduğu yerden etrafa baktı Kaveh. Kızıl gözleri telaşla yanındaki esmer oğlana uzandı. Oğlan bakışlarıyla karşısında duran garsonu gösterince, durumu toparlamaya çalıştı Kaveh. Ona takdim edilen kadehlerden birini aldı ve adeta su içer gibi kafasına dikti.
"Yavaş ol." dedi. Gri saçlarını şekillendirmiş, kollarını her zamanki gibi göğsünde bağlamış bir vaziyette, tam karşısında salak salak hareketler yapan oğlanı izliyordu. Sanki bu Kaveh'nin çok umrundaymış gibi.
Tighnari içkisini içene iyi olup olmadığını sordu. Ona kalırsa oldukça gergin görünüyordu ama Cyno için öyle söylenemezdi. Sırıtıp önünde duran kadehlerden birini daha Kaveh'in önüne koydu ve kadehi kafaya dikmesi için gazlamaya başladı. Nihayetinde Tighnari ona bir tane patlatmış ve etraftaki insanların onlara baktığını söylemişti. Cyno güldü.
Al Haitham ise onları pür dikkat izliyordu. Öyle ki içkisinden bir yudum bile almamıştı.
Salonda yankılanan iki el çırpma sesi, sürdürülen müziği ve yapılan tüm konuşmaları yarıda kesmişti. Al Haitham dahil herkes salonun ortasında, pistte duran beyefendiye odaklanmıştı. Davetliler belki de bir konuşma yapılacağını zannettiler, orta yaşlarında gözüken efendi reverans yaptığı vakit karşısında bir hanımefendi belirdi. Beyefendi diz çökmüş, bir eli göğsünde, bir elini de karşısında duran bedene uzatarak bekliyordu. Yerleri sürten uzun elbisesinin eteklerini kaldırarak yavaş adımlarla geldi bayan. Elleri buluştuğu vakit, orkestradan bir senfoni çalmaya başladı. Adımlarını ritme uygun seçip koca salonda gezmeye başladılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Love That I Hate - Haikaveh
أدب الهواةÇok seviyordu Kaveh, çok güzel seviyordu...