Kaveh, uzun zamandır daha önce hiç böyle bu kadar ağladığını hatırlamıyordu. Oradan ayrılıp, bir daha dönmemek adına yemin ettiği eve girene kadar cehennem yaşatılmıştı ona. Yürüdüğü bu yol, o gün boyunca yürüdüğü vakit asla daima gülen yüzünü güldürmemişti.
Ve dönmüştü yine nefret ettiği adamın yanına.
Gri saçları dağılmış, başında hissettiği geçmek bilmeyen ağrıyla, görüş alanına giren genç adamın yanına adımlarını attı. Saatlerdir uzaktan izliyordu onu. Evden kaçmasına sebep olduğu için kendini suçluyordu. Onu asla üzmek istememişti ama zorunda kaldığını hissetti. O çiçekleri kucaklamış, günlerdir adını sayıkladığı şahsın kapısında, o eşsiz gülümsemesiyle... Al Haitham bunu kaldıramazdı. Sadece düşüncesi dahi kalbini tekletip kısa süreliğine nefes almasına engel oldu. O gerçekten onu hak etmiyordu. O kadar güzeldi ki... Uykuya daldığı vakit yanına gelmeye cüret edebildi. Ne yaşanırsa yaşansın ona zarar verebilir miydi? Ona kötü davranabilir miydi? Onu çok seviyordu. Her ne kadar kabul etmese de aşıktı ona. Her daim yanında olduğu adama karşı hisler beslememek garip kaçardı. Bir de bu adam oldukça güzelse kalbine söz geçirebilir miydi?
Yaklaştı masaya.
Altın sarısı buklelerinin döküldüğü masadan kaldırmıştı kafasını sızlanarak. Oturduğu sandalyede doğruldu. Canı yanıyordu, saattlerdir böyle, rahatsız edici bir pozisyonda uyuduğu için değildi elbet. Onun sevgisini hak etmeyen birinden hoşlandığı için canı çok yanıyordu ve o, buna engel olamıyordu. Olamazdı da zaten.
Gözlerini ovuşturdu. Garip bir atmosfer vardı, gecenin iki çeyreğinde ne kadar iyi olabilirdi de. Yanıbaşında dikilen bedene doğrulttu gözlerini. Yeşilin en güzel tonu bakışlarla buluşacağından habersiz.
Durgun bakışları onun ardına sarılırken sadece izleyebilmişti onu. Ağzından bir söz çıkmasa da çok şey anlatabilmişti. Al Haitham, onun nefretine karşın ona nefret besleyemezdi. Yüreği buruktu sadece. Gönlü onu böyle görmeye el vermiyordu. Zamani kıskançlıktı aslında, kendine engel olamıyordu. Gözlerinin içi parlıyordu ona bakarken. Çok seviyordu onu, onu hak etmeyecek şeyler yapmasına rağmen.
"Saat kaç olmuş-"
"Kaveh!"
Hak etmiyordu onu, lüzumsuz yere kalp kırıyordu ve geri dönüşü olmadığını bildiği yollara giriyordu. Çıkmaza düştüğü her an elinden tutup kayıramazdı sarışın onu. Ki yapılan hata ona ise neden onu yücelteyim diye düşünürdü.
Haberi vardı Nilou'nun evinde olduğunun. Bunca zaman deliye dönmedi mi sanıyordu Kaveh? Evden çıktığından beri gözlerinde tek damla yaş kalmayıncaya dek ağlamıştı. Kendi kafasına sıkmıştı, "Neden yaptım?" diyordu. "Kendine engel olamadan neden çiçeklere dokundun?"
Sessizliği bozdu Al Haitham. Delirmek üzereydi. Neden onca arkadaşı varken Nilou denen kızın yanına gittiğini bilmek istiyordu. Hayır, biliyordu. Apaçık ortada olsa dahi kendi ağzından duyması bazı taşları yerine oturturdu. Ama onca şeyden sonra sığınacağı ilk yer, başını yaslayacağı ilk göğüs neden en yakın dostu değil de, sadece zikrettiği bir kız olabilirdi? Güven bu kadar kolay kazanılan bir his değildi kendince.
"İyi misin?"
Düşüncelerine eş söylemişti bunu. Nilou'yu düşünüyordu, Nilou ve Kaveh'i. Onları birlikte düşünmesi sesine hiç olmadığından daha sert bir tını takmıştı.
"Al Haitham, lütfen..." dedi. Sesi bir o kadar kısık, güçsüz çıkıyordu. Sanki 'Dur artık' dercesine bakıyordu gözleri ancak uzatan taraf da oydu.
Al Haitham onu kendisine borçlu görüyordu. Yanlış bir şey yapmış olabilirdi ama şu an tükürdüğünü yalıyordu Kaveh. Dönmem dediği eve dönmüştü. Ne denli nefret besleyebilirdi, O kadar mı nefret ediyordu bu adamdan. Onun gitmesinin ardından saatlerce sayıp sövmüştü. Aralarındaki ilişkinin bu hali almasını bilmek onun için katlanılmazdı. Bir süredir araları iyi değildi evet, Al Haitham'ın çiçeklere müdahalesi de bardağı taşıran son damla oldu. Nilou'nun yanında olduğunu öğrendiği vakit de 'Eve almayacağım onu.' dese de Kaveh eve girer de Al Haitham içeri girmesine izin vermez mi?
Onu o halde görmek bile, Kaveh istemese dahi onu kucaklayıp içeri sokması için yeterdi."Bana her şeyi anlatacaksın Kaveh."
Genç adam oflayıp başını yeniden masaya yatırdığında, Al Haitham ağladığını fark etti. Onun için ağlayamazdı değil mi? Çiçekleri mahvettiği için ağlayamazdı?
Uzunca bir süre öylece kaldı. Başında, hiçbir şey yapmıyor, ağlayan oğlana bakıyordu öylece. Ondan uzak kalmayı istemiyordu. 'Ya beni bırakırsa?' düşüncesi doldurdu içini. Duyduğu huzursuzluk yavaşça tüm bedenini sardı. Artık istese de vücudunu hareket ettiremezdi. O, tam şu an karşısında olsa dahi ona dokunamıyordu. Çok yakınındaydı halbuki. Olduğundan da hayli uzak. Korku tüm bedenini ele geçirmişti o an ve elinden onu düşünmekten başka bir şey gelmiyordu.
Derken onu gerçekliğe döndüren de düşüncelerini süsleyen oğlandı. Bakışlarının aniden onunla kesişmesine sebebiyet verdi çünkü tutuyordu elleri yakasını. Haitham anlam veremiyordu. Onun canına mı kıyacaktı? Hareket de edemiyordu. Kaveh ona zarar veremezdi kendince.
Kulaklarında yankılandı biricik aşkının sesi.
"Ne eksiğim var Al Haitham? Ha? Söylesene! Sende olup da bende olmayan şey ne?!"
Neydi? Böyle bir şey mümkün olabilir miydi? Kaveh'in neyi eksikti, neden kendinden daha aşağılık birini üstün tutuyordu? Kusursuzdu. Tek bir kusuru yoktu saklanacak. Lakin hep en güzeller en aptal olanlardı.
Elleri yakasını bulmuş sanki ihanete uğramış gibi, tiksindirici bir ifadeyle bakıyordu Al Haitham'a. Ama Al Haitham'ın umuru olmadı. Yapması gereken tek şey onun sakinleşmesini sağlamaktı. Her şeyden önce bileklerini tuttu ve yakasından ayırdı ellerini. "Ne yaptığının farkında mısın, Kaveh?" diye ekledi. Affallamış bir vaziyette ona bakıyordu. Mağduru oynamalıydı elbet. Kaveh'i kaybetmemek için yapmalıydı bunu. Ne de olsa keskin sirke küpüne zarardı.
Boynuna sarılan kolları, göğsüne yaslanan başı... Al Haitham ilk kez verdiğim bir savaşı 'kazandım' diyebilirdi. Elleri belini buldu, okşadı bir süre, sakinleştirdi onu, öfkesini yatırdı, sarı saç tutamlarıyla oynadı tek tek, gözlerinden akan yaşları dindirdi. Hiçbir şeyin önemi yoktu. Tek dileği onun mutluluğuydu. Onun için her şeyi yapardı, bunu defalarca dillendiriyordu da. Öfke hakimiyetini kaybedip ona vurmasının da önemi yoktu. Yakarışlarının arasında söylediği tek şey "Bilmiyorum!" idi.
Al Haitham, neyi bilmediğini bilmeyi çok isterdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Love That I Hate - Haikaveh
Hayran KurguÇok seviyordu Kaveh, çok güzel seviyordu...