Güz

164 13 3
                                    

Akşamüzeri,
Pencereleri dolduran serin poyraz yelinin girdiği bomboş oda.
Sıcak görünen bir güz günü.
Güneş şavkının aydınlattığı oda tam da o güz misali tupturuncu. Pencere önüne düşen çınar ağacının turuncu yaprakları, güneşle birlikte odayı kızıllığıyla aydınlatıyordu.
Beyaz tenini okşayan o serin rüzgar.
Kızıl gözlerinden akan yaşlar da kızıldı.
Kulağını dolduran sesler, insanların sesleri
Bomboş oda
Annesi yoktu yanında bu sefer.
Onca yaşanmışlığı bir günde başka bir adamın evine taşınıyordu teker teker...
Birden yanağını okşayan poyraz yerini sıcak avuçlara teslim etti.
Hiçbir şey yapmaksızın boş duvarı izliyordu oğlan.
Al Haitham; yanına geçmiş, tıpkı onun yaptığı gibi duvarı izlerken kolunu omzuna atmış, sonrasında yanağından süzülen gözyaşlarını silmişti avuçlarıyla.
"Bitti." dedi. Sesinde işitilen o acizlik, korku...
"Hayatım mahvoluyor göz göre göre ve ben bir şey yapamıyorum, elimden bir şey gelmiyor."
Yanağındaki elini indirmişti o konuşurken.
Bakışlarını duvardan çekti.
Karşısına geçti ve gözlerinin içine baktı.
Kızaran gözlerinde hissedebiliyordu acıyı. Biliyordu çok zordu onun için, babası yoktu ve annesi yokluğunda bunu ona hissettirmemeliydi.
Yapmamıştı ancak.
Yorgun bakışları ardında gizleniyordu.
Haitham'dan başka arkadaşı da yoktu ki onun.
Yanında olmazdı hiçbir zaman fakat olmasa bile yalnız hissetmezdi.

Ertesi gün,
Güneş yüzüne açmış uyanması için sarışın oğlana uzanıyordu.
Şişmiş, kızarmış gözlerini ovuştura ovuştura kalktı yataktan.
Ağlamıştı tüm gece.
Al Haitham onu görür görmez yanına koştu.
Sımsıkı sarıldı yorgun bedene, sarışın ise ayakta kalmak için ona tutunuyordu.

"Bunu giysen fena olmaz Cyno?"
Cyno mu demişti?
Onu ne zamandır görmemişti. Yanına gidip sarılmak, içini dökmek istedi.

Yapamazdı,

Her zamanki gibi.

O hiçbir şeye engel olamadı, beceriksizin tekiydi.

"Fena olur."
Babası onu bıraktığından beri onu asla affetmemişti.
"Giy o halde."
Onu annesiyle birlikte yaşaması için zorlamıştı. Ama bilseydi o da yapmazdı. Bir zamanlar 'Karım' diye seslendiği kadının oğluna olan bu tavırlarını görse bir hiç uğruna hayatından vazgeçer miydi?
"Sen de bunu giysene, uyumlu olalım."
Oğlunu yaşatmak istemez miydi? Neden bıraktı onu?
Yapayalnız.
Kimsesiz.
Kimse yok onun yanında.
Kimse Kaveh'in nasıl olduğunu sormadı bile.
Saatlerdir, günlerdir, haftalardır,
Aylardır, aylardır kimse yok etrafında
Neden?
"Nasıl yani?"
O sevilmeyi hak etmemiş.
"Çift gibi görünelim, bizi çift sansınlar."
Kaveh sevilecek insan değilmiş.
"Kaveh!"
Yerinden sıçradı. Çok dalgındı ama normal bir dalgınlık değildi. Titriyordu vücudu, kontrol edemiyordu.
Yapamazdı zaten o beceremezdi.
Dayanamadı, süzülmeye başladı yaşlar yanağından.
Başını elleri arasına almış 'Neden?' diyebiliyordu sadece.
Neden anne? Neden bana zarar veren bir adamla evleniyorsun?
Kucakladı onu Tighnari, bu halde bırakmazdı. Cyno'ya Al Haitham'ı çağırması için bağırdı. Kaveh iyi değildi.

Saten gömleğinin yakalarını düzeltiyordu Tighnari.
Boğazını sıkıyordu gömlek, nefes alamıyordu.

Bağrı açıktı.

Öyle ki Al Haitham ona en nadide
mücevherlerden ithaf edilmiş kolyeyi boynuna yerleştirdi.
Aynadaki yansımasına bakıyordu.
O, hissiz gözlerle kendisini izliyordu.
Yorum yok, tepki yok.
Kaveh çok güzelsin.
Tepki yok.
Veremez tepki.
Ölümüne hazırlıyorlar onu.
Ölüm gününe süslüyorlar, hayatı kayarken hepsi onun saçını süslüyor, koynunu süslüyor.
Nefes alamıyor Kaveh.

"Neden, Al Haitham?"

Bir şey diyemedi gri saçlı. Aynadaki yansımasına bakıp kalakaldı öylece.
İlk kez ona bakınca gülen yüzü soldu bir anlığına.
"Tamam..." dedi Tighnari.
"Kolye hoşuna gitmediyse takmayalım."

"Söz" verildi.
SÖZ
sÖz
Söz
SÖz
?

"Al Haitham?"

En çok da ne acıtır: Susmak zorunda kalmak. Susmak zorunda bırakıldınız mı? Her şeyi biliyorsunuz, yetmez. Karşıdaki de her şeyi biliyor. Neden sizi susturuyor o halde? Çünkü siz susmaz iseniz o hayatına istediği gibi devam edemeyecek. İstediği olmaz. Mutluluk duygusunu rahatça tadamaz. Keyfi kaçar, sürekli aklının bir kenarında onu düşünmekten alıkoyamaz kendini. Kendini yer bitirir kısaca. Kısaca uğraşmak istemez. Keyfini kaçırmak istemez. Keyfi kaçarsa mutlu bir evliliği olmaz. Mutlu evlilik mutlu bir çocuktan daha önemli. Hayatı kayan bir genç çocuktan. O susmalı.

"Efendim?"

Üstüne titriyordu Al Haitham. Onun için dayanılmazdı. Sevdiğini acı çekerken görmek dayanılmaz.

"Biz neden uyumlu giyinmedik?"

"Hm?"

"Biz neden uyumlu giyinmedik diyorum?"

Sesi giderek ciddi bir hal alıyordu sarışının. Oysa ilk sorduğunda sesini inceltmiş, güler yüzle çıkmıştı karşısına. Şirinlik yapıyordu bir nevi.

Gayet uyumlusunuz onlarla.

"Ah, şey..."

Bir şey diyemedi Al Haitham.
Diyemez çünkü o da onun kadar üzgün.
Yalandan gülen birine gülerek karşılık vermek zor onun için.

"Cyno ve Tighnari gibi olabilirdik ama bana bu ne sikim belli olmayan gömleği giydirdin."

Alkışlar yükseldi.
Annesi oradaydı, yanında yabancı bir adam.
Kimdi o?
Neden annesinin yanındaydı?
Evlendiler mi şimdi?

"Beyaz sana yakışıyor."

Hafifçe gülümsedi bunu söylerken. Kalp atışları hızlandı.

"Sen de siyah giymişsin."

"Zıt kutuplar birbirini çeker."

Yerlere kadar uzanan beyaz elbiseli annesinin tam önünde duruyordu şimdi. Siyah takım giyinmiş adamın, onun elini nazik (?) bir şekilde tutup öpmesini izledi. Gülümsüyordu annesi.

"Hah!"

Aynı adamın ona yaptığı gibi ona döndü Al Haitham. Karşı karşıyaydılar. Konuşmaya devam etmesi için ona bakıyordu.

"Çok acınası."

Birbirlerini öptüler, sarıldılar.
Alkışlar eşliğinde.

Kaveh ağlamayacağım dese de engel olamazdı ki.

Al Haitham'a sarıldı,
'Beni yalnız bırakma' dercesine.
Al Haitham onu kolları arasına almış, saçlarını okşuyor.
Poyrazın tenini okşadığı gibi.

My Love That I Hate - HaikavehHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin