Şans Çiçekleri

194 14 73
                                    

Kaveh elinde kırmızı bir kurdeleye sımsıkı bağlanmış koca çiçek buketiyle, gülümsemesini saklayamayarak eve girdi. Kolları arasında tuttuğu anemon çiçeklerini, masasının üzerindeki günlerdir uğraştığı projenin üzerine koydu. Ona yakışacağını düşündüğünden bu rengi seçmek için çok düşünmüştü. Hızlıca hazırlanmaya başladı. Sarı saçlarını üstünkörü topladı ve Üçüncü Dünya Savaşının çoktan başladığı dolabının içinde beyaz gömleğini arıyordu. Çok heyecanlıydı. Bu tatlı telaşı, Al Haitham tarafından fark edilmişti. Ama Al Haitham ona tezat asla böyle hissetmiyordu. Bir şeyler olduğunu anlamıştı. İçini tarif edilemez bir korku kaplamış gibiydi. Sevgili ev arkadaşı, evden çıkmadan önce ona verilen projenin acilen bitmesi gerektiğini söylemiş ve yardım istemişti. En yakını bile olsa Al Haitham asla böyle bir teklifi kabul etmezdi. Fakat Kaveh'i kıramazdı. Asla tereddüt etmeden işe koyuldu, öyle ki argümanları bile hazırlamıştı.

Onun bu halde eve gelmesini beklemiyordu. Bir elinde çizimleri, diğer elinde kahvesi karşısında dikilirken, onun elindeki çiçekleri görmeyi hiç beklemiyordu.

Al Haitham hiçbir şey söylemeden masaya doğru ilerledi. Hayal kırıklığına uğramıştı. Ortada ona karşı söylenilen bir söz, yapılan bir yanlış yoktu ama her şey ortadaydı. Ağlamak istiyordu, neden bilmiyordu.

"Al Haitham! Ne yaptığını sanıyorsun sen?"

Elindeki kahvenin masaya dökülüşüne şahit oldu bir anda. Ne yaptığını o da bilmiyordu. Masaya baktığında her şeyin mahvolduğunu gördü.

"Asıl sen ne yapıyorsun? Çarptın bana farkında değil misin!?"

Elindekileri öfkesini çıkarmak istercesine bir köşeye savurup bağırmaya başlamıştı Al Haitham. Ne yaptığının gerçekten farkında değildi, Kaveh ona çarpmamıştı bile. Ayakları onu nereye götürüyorsa oraya gitti, kendi elleriyle bir anda her şeyi mahvetmesine izin verdi. Ama garipti ki kötü hissetmiyordu. Utanmasa karşısında dikilir, yaptığı şeyden duyduğu zevkle gülmeye başlardı. Sarışın olan da daha ne olduğunu anlayamamış, dehşete düşmüş hali kızıl gözlerinden okunurken masayı süzüyordu. Aniden ayaklandı. "Çekil şuradan!" diyerek önünde duran bedeni yana ittirdi ve masanın yanına geçmeye çalıştı. Masada ne varsa ıslanmıştı işte, bitirmek için saatlerce uykusuz kaldığı proje ve gözlerinin kızılı çiçekler... Ama o kendi gözleriyle görmesine rağmen inanmak istemiyordu.

İnanamıyordu.

Çiçekler hala en taze anındaydı. Göz yaşlarını tutamadı, Al Haitham'ın yanında ağlamak istemiyordu ama şu an onun yanında olmayı önemsemedi. O ne hayallerle eve girmişti oysaki. Öfkeliydi, o kadar öfkeliydi ki eli ayağı titrer haldeydi ama işler bu haldeyken sakin kalması gerektiğini biliyordu. Elinden bir kaza çıkardı istemeden, öfkesine yenik düşerek kendine hakim olamazdı. Al Haitham'a kafa tutamazdı da ancak ona bu evde onunla beraber yaşayan bir insan olduğunu; onun da duygularının, tercihlerinin, ondan bağımsız farklı bir hayatı olduğunu sürekli hatırlatması gerekirdi.

Anlaşılan Haitham'a hatırlatması gerekiyordu. Birkaç dakika kaldı öylece. Duraksadı, gözleri sadece o nefret ve kırgınlıkla tek bir noktaya odaklanmış, yaşlara boğulmuştu. Al Haitham'ın sesi odada yankılanmaya başlamıştı onun için. Umrunda değilmiş gibi bukete doğru ilerledi. Çiçek buketini hiç düşünmeden kolları arasına aldı.

"Çiçekler için ağlıyorsun değil mi? Haftalardır yazıp çizdiğin, ertesi gün teslim etmen gereken proje için değil! Değil mi Kaveh?!"

Kaveh arkasını dönmemişti. Gözlerini kapattı ve derin nefesler alıp vermeye başladı. Ona karşılık verip tartışmayı alevlendirebilirdi, içindeki öfkeyi kusarak rahatlayabilirdi ama zaten çiçeklerin mahvolması ona yeterince zarar vermişti. Çok özenle hazırlanmıştı, sevdiği kız için çok fazla çabalıyordu ve boşa gitmesini hazmedemiyordu. Evet arkadaşlarını çok boşlamıştı ama onun için değerdi. İçinden sakin olması gerektiğini, Al Haithamla kavga etmemesi gerektiğini tekrarlayıp duruyordu. Kucağındaki bukete daha da sarılarak öfkesini dindirmeye çalıştı. Gözyaşları çenesinden yavaşça süzülerek kırmızı yapraklarda bitiyordu. Sessizce ağlıyordu Kaveh o fark etmeden. Ama arkasında duran Al Haitham'ın  sesi daha da şiddetle artıyor, karşısındaki oğlandan yanıt alana kadar aynı cümleleri tekrarlıyordu. Bir el hisseti omzunda Kaveh, hiç hoş olmayan bir temastı.

My Love That I Hate - HaikavehHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin