Bir cuma akşamıydı, iş yerindeki yoğun günün ardından eve dönmüştüm. Yorulmuştum, üzerimde işlerin ağırlığı vardı. Tüm gün boyunca imzaladığım evrakların yorgunluğu omuzlarımda hissediliyordu. Duşumu alıp rahatlamıştım, üzerime rahat bir şeyler giydim ve televizyonun karşısına geçtim. Kumandayı
elime aldım, biraz kafa dağıtmayı planlıyordum. Tam o anda telefonum, adeta bir volkan gibi patladı; bildirimlerden dolup taşıyordu. Telefonum titreyip duruyordu ve ekranına baktığımda yüzlerce mesaj ve cevapsız çağrı gördüm.Telefonu elime alıp mesajlara bakmaya başladım. Gözlerim hızlıca ekranda gezindi. "Ahmet Demirtaş'tan haber alınamıyor", "Ünlü gazeteci kayboldu" gibi başlıklar gözümün önünde yanıp sönüyordu. Kalbim hızla çarpmaya başladı. Babam, Ahmet Demirtaş, ünlü bir araştırmacı gazeteci olarak tanınırdı. Onun kaybolduğunu söyleyen haberler ve mesajlar beni sarsmıştı. Rakip araştırmacı gazeteciler bile bana ulaşıp "Babanı ben bulabilir miyim?" diye soruyorlardı. Ellerim titremeye başladı. Kumandayı tekrar elime aldım ve haberleri açtım.
Haberlerde, babamın kayboluşuyla ilgili çeşitli spekülasyonlar yapılıyordu. Son olarak pazartesi günü onunla konuşmuştum. Telefonda sakin bir sesi vardı, rutin işler hakkında konuşmuştuk. Ancak şimdi ekranlarda onun kayboluşuyla ilgili haberler dönüp duruyordu. Onun hakkında konuşulanları dinlerken zaman adeta durmuş gibiydi. Haberciler, babamın en son hangi projeyle uğraştığını, kimlerle görüştüğünü tartışıyorlardı. Herkes bir şeyler biliyor gibi görünüyordu, fakat gerçekte hiç kimse babamın nerede olduğunu bilmiyordu.
Babamın kayboluşu, sadece onu değil, bizim ailemizi de büyük bir bilinmezliğe sürüklüyordu. Bir anlık bir boşluk ve belirsizlik duygusu içindeydim. Ekranda babamın yüzü belirdi; karizmatik ve güven veren duruşu, onunla gurur duymama neden olurdu her zaman. Ama şimdi, ekrandaki yüzü, kaybolmuş bir adamın yüzüydü. Herkes, ünlü araştırmacı gazetecinin akıbetini merak ediyordu. Benimse aklımda tek bir şey vardı: Babamı bulmalıydım.
Bu karar beni bir yola çıkardı. Babamın bıraktığı izleri takip etmek, onun kayboluşunun ardındaki sırları çözmek zorundaydım. Ne pahasına olursa olsun, onu bulacaktım. Korku ve endişe içimi kemirirken, aynı zamanda güçlü bir kararlılık hissettim. Babamın mesleğine olan sadakati ve gerçeği arama tutkusu bana ilham verdi. Şimdi sıra bendeydi. Kumandayı elimden bıraktım ve hazırlık yapmaya başladım. Babamı bulmak için çıkacağım bu yolculuk, benim de hayatımı kökten değiştirecek bir maceranın başlangıcıydı.
İki çanta hazırladım. Sırt çantama kıyafetlerimi, su şişemi ve şarj aletimi koydum. Diğer iş çantama ise iki fotoğraf makinesi, iki not defteri, iki kalem, bir ses kayıt cihazı, bir bıçak ve bir tabanca ile iki şarjör yerleştirdim. Saat 11:30 olmuştu. Ayakkabılarımı giyip evden çıktım.
Kapının önünde 22 tane kameraman ve konuşmacı vardı. Hepsi, babamın kayboluşuyla ilgili haber yapmak için buradaydı. Türkiye'nin dört bir yanından gelmişlerdi. Kendime bir yol açıp ilerledim ve bir konuşmacının mikrofonunu elime aldım. Mikrofonu sıkıca kavrayıp sesimi duyurdum:
"Herkese merhaba. Babam Ahmet Demirtaş'tan dört gündür haber alınamıyor. Babamın haber şirketini ben devralıyorum ve babamı bulan kişi ben olmalıyım. Size ihbar etmedikçe babamı aramayın. Bunu yapan ben olmalıyım."
Bu sözlerimden sonra herkes bana soru sormaya devam etti, ama hiçbirine cevap vermedim. Arabaya bindim ve kapıları kilitledim. Mizacım gereği insanlarla çok konuşmayı ve uyumlu olmayı sevmem, ama sevdiğim insanlara karşı her zaman sevecen olurum. Bu dünyada en sevdiğim insan kayboldu ve onu bulmak benim görevimdi. Motoru çalıştırdım ve yola koyuldum. Macera başlamıştı.
Yol boyunca vücudum gergindi. Düşüncelerim, babamın kayboluşuyla ilgili ipuçlarını bulmaya odaklanmıştı. İlk araştırmamı babamın çalıştığı şirkette yapacaktım. Şirkete vardığımda, kapıdan girer girmez bir çalışan beni fark etti ve "Merhaba Ece Hanım, nasılsınız?" dedi. Kafamın içinde bin bir düşünce dönerken, kısa ve net bir şekilde "Şimdi olmaz," diyerek asansöre bindim. Asansör 11. kata çıkarken kalbim hızla çarpıyordu. Katın koridorunda hızlı adımlarla ilerledim ve babamın odasının kapısını açtım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhun Laneti
Horror**Kayıp Ruhun Laneti** --- Türkiye'nin gizemli ve izole edilmiş bir köyü olan Gümüşsırt, yüzyıllardır süregelen karanlık bir efsaneye ev sahipliği yapmaktadır. Köy, gece çöktüğünde ortadan kaybolan insanlarla ve etrafta dolaşan uğursuz hikayelerle a...