Tapınağa vardığımda nefes nefeseydim. Hem Emre'yi bulmak hem de köyün gizemini çözmek için büyük bir heyecan duyuyordum. Emre'yi önemsiyordum; onu kurtarmam gerekiyordu. O benim ortağımdı ama her şey benim saçma sapan bir planım yüzünden kötüye gitmişti. İçimden babama seslendim: "Üzgünüm baba, ilk olarak Emre'yi bulmam gerekiyor," dedim. Ya da şu anda heyecandan saçmalıyor da olabilirim.
Tapınak hem soğuk hem de gergin hissettiriyordu. İçeri adım attıkça taş duvarlardan yayılan soğuk, derimin altına kadar işliyordu. Karanlık koridorlar boyunca ilerlerken yankılanan adımlarım bana eşlik ediyordu. Bir merdiven gördüm ve tereddüt etmeden aşağı doğru inmeye başladım. Merdivenler her adımda biraz daha daralıyor, karanlık derinleşiyordu.
Aşağı indikçe ortam daha da soğudu. Elleriyle duvarlara tutunarak ilerlemeye devam ettim. Karanlık ve rutubet kokusunun hakim olduğu bu yerde, bir anda karşıma sağa dönmüş bir masa çıktı. Masanın yanında yerde kan lekeleri vardı. İçimi bir ürperti kapladı. Odanın içinde mavimsi, eski bir lamba hafifçe titreyerek ışık yayıyordu. Dolapların içi kağıtlarla doluydu. Bu karmaşanın içinde zar zor bir çanta fark ettim. Çantayı aldığımda onun Emre'nin çantası olduğunu anladım. Onu bulmaya yaklaşmış olabilirdim, bu yüzden çok sevindim. Çantaya nedense kokladım; tıpkı Emre gibi kokuyordu, hoş ve tanıdık bir kokuydu.
Çantanın yanında kan izleri vardı. Hızla ayağa kalktım ama kalkarken nefes almakta zorlandım. Gözlerim kararıyordu, nefesim kesiliyordu. Beş saniye boyunca gözlerimi kapattım ve derin bir nefes aldım. Gözlerimi tam açarken arkamdan bir ses duydum. Pompalı bir tüfek tutan genç bir erkek sesi geldi. "Elllerini havaya kaldır," dedi. Yaklaşık 17 yaşlarındaydı. Üzerinde kırmızı bir pelerin vardı, bu pelerini az önce yerde görmüştüm. Pelerinin üzerinde anlamadığım rünler yazılıydı.
Ellerimi yavaşça havaya kaldırdım, kalbim hızla çarpıyordu. Genç, silahını bana doğrultmuştu ve ne yapacağını kestiremiyordum. "Burada ne arıyorsun?" diye sordu, sesi titrek ama kararlıydı.
"Ben... ben sadece bir arkadaşımı arıyorum," dedim. "Emre. Onu bulmam lazım."
Genç bir an duraksadı. "Emre mi? Buraya gelen o arkeolog mu?" diye sordu.
"Evet," dedim, umutsuzca. "O benim ortağım. Lütfen ona ne olduğunu biliyorsan, bana söyle."
Genç bir süre sessiz kaldı, sonra silahını indirdi. "Seni takip edeceğim," dedi. "Ama bana zarar vermeye kalkarsan, seni vururum."
"Anladım," dedim. "Sana zarar vermeyeceğim. Sadece Emre'yi bulmama yardım et."
Genç başını salladı ve önde yürümeye başladı. Onu takip ederken içimde hem korku hem de umut vardı. Emre'yi bulabilecek miydim? Bu genç, bizi nereye götürecekti? Kafamda binlerce soru vardı ama şimdilik tek yapmam gereken, bu gençle birlikte ilerlemekti. Emre'yi bulmak için her şeyi yapmaya kararlıydım.
Çocuk, bir dolabı ileri doğru itti ve bir tünel olduğunu fark ettim. "İlerle," dedi sinirli bir şekilde. Gerginlik içinde eğilip tünele girdim. Tünel dar ve karanlıktı, sadece önümüzdeki zayıf ışık yolumuzu aydınlatıyordu. Yaklaşık bir saat boyunca sessizce ilerledik. Her adımda içimdeki endişe ve korku büyüyordu. Sonunda tünelin ikiye ayrıldığı bir noktaya geldik. "Sola dön," dedi çocuk. Hızla sola döndüm ve ilerlemeye devam ettik.
Yolun sonunda bir maden alanıyla karşılaştık. Ancak burada maden çıkarılmıyordu. Yataklar, dolaplar ve kitaplarla dolu bir yerdi. Yaklaşık yirmi kişi vardı ve hepsi kırmızı pelerin giymişti. Beni bir odaya doğru sürüklediler. Kapıyı açtıklarında, odanın ışığı yoktu. Madencilerin kullandığı gaz lambalarıyla donatılmış bir mekandı. Çocuk, beni karanlık odaya itti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp Ruhun Laneti
Horor**Kayıp Ruhun Laneti** --- Türkiye'nin gizemli ve izole edilmiş bir köyü olan Gümüşsırt, yüzyıllardır süregelen karanlık bir efsaneye ev sahipliği yapmaktadır. Köy, gece çöktüğünde ortadan kaybolan insanlarla ve etrafta dolaşan uğursuz hikayelerle a...