Taehyung
Nefes nefese köşeyi döndüğümde arkama baktım. Hoseok gelmiyordu. Rahatlamış bir şekilde önüme döndüm ve soluklandım. Yaklaşık on beş dakikadır ondan kaçıyordum ve sonunda izimi kaybettirmiştim.
Peki Hoseok kim mi?
Hoseok benim şu zamana kadar yaptığım tüm kötülükler için çektiğim bir ceza.
Bu üniversiteye geldiğim günden beri peşimden ayrılmayan biridir Hoseok. Başlarda bana yardımcı olduğu için ve beni yemekte tek bırakmadığı için onu çok sevsem de gün geçtikçe hareketleri garipleşmeye başlamıştı.
Bir gün yine beraber yemek yiyorduk. Aslında Jimin ve Jin ile yemek istemiştim ama Hoseok buna izin vermemişti fakat asıl sorun bu değildi. Asıl sorun o gün o yemekte benden hoşlandığını söylemesiydi.
Onu reddetmeme rağmen beni bir saniye bile yalnız bırakmıyordu. Gerçekten. Tuvalete gittiğimde kabinin önünde bekliyor, derslerimiz farklı olsa da ders bitmeden beş dakika önce sınıfımın önünde beklemeye koyuluyor ve ona söylemememe rağmen ev adresimi biliyordu.
Bunların hepsi gerçekten korkutucuydu. Özellikle de son madde. Can sağlığımdan şüphe etmeli miydim?
Her neyse, ilk yılım böyle geçmişti ve ondan nasıl kurtulacağımı bilmiyordum. Bundan diğer arkadaşlarıma da bahsetmiştim. Jimin ona bir şans vermemi söylerken Jin onu bir yerlere kilitlemeyi düşünüyordu.
Anlayacağınız ikisi de hiç yardımcı olmuyordu.
Şimdi ise Hoseok'dan kaçmak için tüm kampüsü koşmuştum. Saate baktığımda dersimin de çoktan başladığını fark ettim.
İç çektim ve dinlenmek için önünde durduğum basket sahasının kapısını açıp içeri girdim. Çok gürültülüydü. Sanırım antrenman vardı. En azından diğerleri dersten çıkana kadar sıkılmayacaktım bu yüzden merdiveni çıkıp oturdum ve maçı izlemeye başladım.
Bizim okulun takımı kendi aralarında ayrılmışlardı ve deneme maçı yapıyorlardı. A takımı yeniyordu skor 87-82 idi. Basketten çok anlamazdım ama maçın bitmeye yakın olduğunu ve A takımının kazanacağını anlamıştım.
Maçı izlemeyi kestim ve telefonumu çıkarıp arkadaşlarımla olan gruba girdim. Onlara dersleri bitince kampüste her zaman gittiğimiz kafeye gitmelerini söyleyen bir mesaj attım. Sonra sosyal medyaya girip biraz dolanırken aniden çalan yüksek sesli düdük ile olduğum yerde sıçradım.
Ne olduğunu anlamak için kafamı kaldırdığımda birinin yerde yatıp ayak bileğini tuttuğunu gördüm. Oyun durmuş, herkes onun başında toplanmıştı. İnsanların aradından gördüğüm kadarıyla yerde yatan 12 numaraydı. Jeon Jungkook. Okul basketbol takımının kaptanı.
Dirsekleri üstünde doğrulduğunda bir takım arkadaşının uzattığı elini tuttu ve ayağa kalktı. Gerçi çalıştı demek daha doğru olur çünkü az önce tuttuğu ayağının üstüne basamıyordu.
"Jungkook'u revire götürmeliyiz."
"Aman tanrım, turnuva öncesi bu hiç iyi olmadı."
"Jungkook en iyi oyuncunuz sensin. Maç öncesinde sakatlanmamalısın!"
Hem takım arkadaşlarının aynı anda konuşmasıyla hem de tribünde maçı -daha çok oyuncuları- izlemeye gelen kızların çığlıkları spor salonunda yankı yaptığı için bir anda çok fazla gürültü olmuştu. Jungkook bir eli takım arladaşının omzunda dururken diğer eliyle alnını ovuşturdu. Tribündeki birkaç kız da Jungkook'a nasıl olduğunu sordular. Başından beri maçla ilgileri yoktu zaten. Jungkook ne zaman topu alsa çığlık atıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apple Cider | taekook
FanfictionTaehyung, hastalıklı bir şekilde ona takıntılı olan sınıf arkadaşından (?) kurtulmaya çalışırken kendini sahte bir erkek arkadaş ararken bulur.