Taehyung
Yongsun ile revirden çıktığımızda elemeler hâla devam ediyordu. Jin ve Jimin derse gitmiş olmalıydı, ortalıkta yoklardı. Ben de hazır otalıkta kimse yokken ve baş başayken ona Jungkook ile aramızda neler döndüğünü daha detaylı bir şekilde anlattım.
Bahçede oturmuş marketten aldığımız içecekleri içerken beni dikkatle dinliyordu. Önceden yaptığı gibi dalgayla yaklaşmamıştı bu sefer, ciddi bir şekilde dinleyip bana yardımcı olmaya çalışmıştı.
Biraz düşündükten sonra o da Hoseok'dan kurtulmak için bu yönteme başvurmamı, biraz da olsa, mantıklı bulmuştu. Hatta bizi desteklemeye bile karar vermişti!
Şimdi ise oturduğumuz masalı bankta yanıma gelmiş, artık mosmor olan elmacık kemiğime kapatıcı sürüyordu.
Ayrıca bu aralar başım hep dertte olduğu için masada tütsü yakmıştım.
"Off! Bastırmasana." Kendimi tutuşundan kurtardım. Ağzımın içine girecekti neredeyse. Odaklanmış bir şekilde yüzümdeki kapatıcıyı parmağıyla dağıtıyordu.
"Abartma." Kaşlarını çattı ve çenemi sertçe tutup kendine yaklaştırdı tekrar. Kaldığı yerden kapatıcıyı sürmeye devam etti. "Rengi, sana biraz açık oldu."
Hoşnutsuzca yüzümü buruşturdum. "Morarıklığı kapatsın yeter."
Parmağıyla biraz daha dağıttıktan sonra uzaklaştı ve yüzümü inceledi. "Gayet iyi." dedi kafasını onaylarcasına sallarken. Sonra arkamda bir yere baktı ve kocaman gülümseyerek el salladı. "Merhaba Jungkook!"
Arkamı döndüğümde Jungkook anlamadığım bir ifadeyle bize bakıyordu. Yanımıza gelip karşımdaki banka oturdu. Bir süre hiçbir şey demeden yüzümü inceledi.
"Baya kapanmış. Artık o kadar belli olmuyor."
"Benim sayemde!" dedi Yongsun kolunu omzuma atarak. Sesinden belliydi, kendiyle gurur duyuyordu.
Gözlerimi devirdim ve omzumdaki kolunu itip Jungkook'a döndüm. Çatık kaşlarla Yongsun'un elini attığı yere bakıyordu. Hâla sevgili olduğumuzu falan mı sanıyordu acaba? Eğer öyleyse gerçekten kıçımı açıp gülecektim.
İç çektim ve konu açmak için "Elemeler nasıldı?" diye sordum.
Umursamazca omuz silkti. "Hâla devam ediyor ama girecek kişileri çoktan belirledik."
Kaşlarımı kaldırdım. "O zaman sen neden buradasın? Kaptan olarak sonuna kadar orada durman gerekmiyor mu?" dediğimde elindeki poşeti masanın üzerine koydu.
Kaşlarımı kaldırıp poşete uzandım ve içine baktım. Bir adet jel ve... şeker miydi onlar?
"O jeli buz uyguladıktan sonra morarığın üzerine sür. Her gün yaklaşık on dakika da buz tut. Şişliğin çabuk inmesi için bunları yapman gerek."
Onu dikkatle dinledim ve her kelimesinde onu kafamla onayladım. "Peki ya şekerler?"
Arkasına yaslandı ve kolunu bankın sırt yerine uzattı. "Sevmez misin? Tatlı şeyleri seviyorsun sanıyordum."
"Hayır hayır." Hızlıca onu reddettim ve poşetin içindeki şekerlere bakarak kıkırdadım. "Severim tabii ki."
Sonra poşetten bir avuç şeker çıkardım. Çilekliyi kendime ayırdıktan sonra dolu avucumu Jungkook'a uzattım şeker alması için.
Uzandı ve dudaklarını büzerek şekerle dolu avucumu didikleyerek istediği aromayı aradı. Dikkatlice elimden şeker ararken çok tatlı duruyordu. Sonunda aradığı aromayı bulduğunda elindeki yeşil şekerle arkasına yaslandı ve paketini açmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apple Cider | taekook
FanfictionTaehyung, hastalıklı bir şekilde ona takıntılı olan sınıf arkadaşından (?) kurtulmaya çalışırken kendini sahte bir erkek arkadaş ararken bulur.