28. Bölüm "İtiraf"

937 123 13
                                    

xXx

İstediği olmuştu. Şimdi gözlerden uzak, gölgelerin arasında saklanabilecekti.

Ne demişti gitmeden önce o? Mutlu olursun umarım...

Oysa niye hiç mutlu hissedemiyordu? Ne yaparsa yapsın içinden gitmek bilmeyen boşluğa alışabilecek miydi? Tüm kitaplarda en dinmez denilen acıların bile çaresinin zaman olduğunu okumuştu. Ama o satırları okurken geçecek zamanın ne denli uzun olacağını düşünmediğini fark etti.

Bahçede konuştukları günün ardından onunla ne yakınında ne de mahallenin herhangi bir yerinde denk düşmemişti. Sanki hayatından tamamen çıkmış gibiydi.

Bu noktaya gelmesinde ısrarcı olmasına rağmen iki yüzlülüğünü engelleyemiyordu. Kurstan çıkıp tekrar mahalleye geldiğinde gözleri onu arıyordu.

Adımlarını yavaşlatarak yürüdü. O esnada bastırmaya başlayan yağmuru kafasını kaldırarak hissetti. Yüzüne düşen birkaç damla kendisini tekrar o güne götürmüştü. Nefes aldığı ilk gün...

Şimdi ise tekrar aynı haldeydi. Küçük bir soluk için atan kalbini zapt etmeye çalışıyordu. Yağmur giderek şiddetini arttırdığında kaçmadı. Bu sefer küçük bir şey de olsa kaçmak istemiyordu. Öylece durup ıslanmaya devam etti. Gözünden akmaya başlayan yaşların yağmura karışmasına izin verdi. Belki de onun için böylesine rahat ağlayabileceği tek zaman şimdiydi.

Sokakta birbirini iterek buldukları ilk binaya kapanan insanları izledi. Yağmurun şiddeti zarar verecek seviyeye gelmişti. Yerleri bir göle çeviren akıntıya baktı.

"Notlarım! Salak Nico, çantanı nasıl öylece yere atabilirsin?!" Hızla yere bıraktığı çantayı kucağına alıp ceketiyle kurutmaya çalıştı. Eve kadar gidemezdi bu nedenle kendini bulduğu ilk yere, kahvehaneye attı. İçerisi kalabalıktı. Çoğu kişi kapının önünde yağmurun dinmesini bekliyordu. Bir köşeye geçip çantasının içindeki birbirine yapışmış kağıtları çıkardı. Hepsini kucaklayıp sobanın önüne getirmişti.

"Aptal! Geri zekalı!"  Kendine hakaretler savururken yırtmamaya özen göstererek kağıtları kurutmaya çalışıyordu. Dikkati kağıtların üstündeyken kahvehane kapısının açılmasıyla kafasını çevirdi.

O buradaydı...

Muhtemelen kahvehaneye geleceğini düşünmediği için buraya rahatça gelmişti. Gözleri anlık olarak birleşse de Atalay bakışını hemen çekerek sanki kendisini hiç görmemiş gibi arkadaşlarının yanına ilerlemişti.

Birini bu kadar özlemesi, sadece birkaç gün göremedi diye bu hale gelmesi normal miydi? Gözlerini ondan ayırmadan sadece izledi. Yapabildiği tek şey buydu artık. Onu uzaktan izlemek.

"Bunu sen istedin," diye fısıldadı kendi kendine. İstemişti istemesine fakat yasakladığı şeyi hala arzuluyordu. İnsan değil miydi işte, hepsinin doğası bir yerde aynıydı.

Kalabalıktan soyutlanmış bir şekilde kağıtları kurutmaya devam etti. Düşüncelerinde öylesine boğulmuştu ki yağmurun dindiğini, kahvehanenin neredeyse boşaldığını fark edemedi.

Kahvehanenin sahibi Mehmet onu dürtünce irkilerek kendine geldi. Adam elindeki karton bardağı ona doğru uzatmıştı. "Kahve, için ısınır biraz." Nico başını sallayıp teşekkür ederek bardağı aldı. Gözlerini etrafında gezdirdiğinde bir hayli azalmış kalabalığa baktı. Atalay ve arkadaşları masadan kalkınca kahvehanenin içi neredeyse bomboş kalmıştı.

Biten bardağını çöpe atıp kağıtlarını toparladı. Çantasını da boynuna atıp ocağın başında duran Mehmet'in yanına gitti.

"Ne kadar tuttu kahve?"

Yürekten Çağırma Beni B×BHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin