xXx
"Bravo, Nico, bravo!" Parçasını çalmayı bitirdiğinde heyecanla hocasının yüzüne baktı."Çok sıkı çalışmışsın, tebrik ederim. Bu hafta gelen bütün öğrencilerimden daha iyiydin." Deniz Hoca'nın sözleriyle gururlu bir biçimde gerindi Nico.
İstediği konservatuvara kabul edilmek için çok sıkı çalışıyordu. Yıl sonunda imtihanlarına girip, yetenek sınavından yüksek bir puan almayı hedefliyordu. Yunanistan'da hayal ettiği okulunun yerini şimdi bir başkası almıştı. Acı gerçekle hüzünlendi tekrar.
"Fakat Nico, sesinin çok güzel olduğuna şahit oldum geçen hafta yanlışlıkla, Neden şan eğitimi de almak istemiyorsun? Şarkı söylerken Türkçen de düzgündü üstelik." dedi Deniz, Nico'nun çekindiği konuları bilerek. Nico duyduklarıyla, gözlerini belertip hocasının yüzüne şaşkınlıkla baktı.
"Olmas Hocam, piyanonun sesi bosulmas, ama ya benim sesim sahnede bosulursa? Heyecanlaninca sesim titrer benim. Tanrı göstermesin bayılip giderim sahnede. Piano çalmam herkes için en iyisi" dedi Nico, çocuk gibi masum bir ifadeyle. Böyle zamanlarda Deniz Hoca ona bakarken kendini nasıl tutabildiğine hayret ediyordu. Bu sarışın çocuk dersine ilk geldiği andan beri şaşkın bir civciv gibi etrafta gezinip dururdu. Eğer kendi etik kurallarına aykırı olmasaydı...
İçıne giren düşünceleri savuşturp kendine gelmeye çalıştı. Odağını değiştirmiş gibi davranmak için sahteden, saatine baktı.
"Oo, Nico bayağı geç olmuş. Seni mahallene bırakayım," dedi Deniz, onunla biraz daha vakit geçirmek adına.
"Ah yo, sizin icin buyük bir dert olur. Ben tek giderim. Lutfen." dedi zar zor. Deniz Hoca'nın bazı aşırı hareketlerini anlayamıyordu. Yunanistan'daki hocaları, öğrencilerden nefret edip bir an önce kurtulmak için her şeyi yaparlardı ama Deniz Hoca'sı onunla çok içten bir şekilde ilgileniyordu. Belki de yaşının kendisine yakın olmasındandır diye düşündü Nico en sonunda.
Deniz Hoca'nın ısrarlarına daha fazla hayır diyemediği için onun da kendisiyle gelmesine izin verdi.
Minibüste giderlerkena Deniz Hoca yol boyunca, haftaya yapacakları eğitimden bahsedip durdu. Zira Nico'nun ilgisini başka türlü yakalayamıyordu.
Deniz en sonunda cesaretini toplayıp,
"Hafta sonu Türkiye'de ünlü olan bir orkestranın konserine iki bilet var elimde, benimle gelmek ister misin?" diye sordu hevesle.Nico şaşırdı önce, gitmeyi çok isterdi elbette!
"Baska birini götürmiyceginizden emin misiniz?" Deniz şiddetle kafasını salladı.
"Peki o zaman, sizinle gelmeyi çok isterim." dedi Nico mutlulukla. Bu küçücük adım bile Deniz'in kalbinde kelebeklerin uçuşmasına yetmişti.
Mahalleye yaklaştıklarında Deniz'in de ayaklandığını görünce kaşları çatıldı Nico'nun. Bu adama ne kadar da dert oluyorum diye düşünmekten alıkoyamıyordu kendini. Annesi hocasını böylesine yorduğunu bilseydi kullağından çekerek bütün bahçeyi ona turlattırırdı.
"Lutfen, hic gerek yok. Evime kadar gelmeyin bari." Vicdan azabıyla.
"Sorun değil, hem kuzenlerini de görmüş olurum," dedi Deniz. Onunla eve kadar gidebilmek için aklına gelen bütün yalanları sıralamıştı. Dolmuştan inip sallana sallana mahalleye doğru yürümeye başlamışlardı. Deniz'in keyfine diyecek yoktu.
Daha mahallenin girişindeydiler ki, büyük bir kalabalığın toplandığını gördüler. Bu mesafeden ne olduğu anlaşılmıyordu. Nolur bizimkiler olmasın diye geçirdi içinden Nico, aklına gelen senaryolarla.
"Ne olmuş ki ilerde?" diye sordu Deniz.
"Bilmiyorim. Siz en iyisi gidin hocam, bir olay cikar belki." dedi endişeyle.
"Olmaz, bir şey olacaksa yanımda dur, seni bırakıp gidersem aklım kalır burda." deyip inatla Nico'nun peşinden geldi.
Kalabalığa yaklaştıkça, Nico korktuğu şeyin başına geldiğini anladı. Sol tarafında kuzenleri ve onları seven mahalleli dostları, sağ tarafında ise kendilerinden nefret eden kahvehane tayfa ve destekçileri vardı.
"Bak Atlay kardeş, yanlış yapıyorsunuz. Kimseye zararları yok işte. Gül gibi geçinip gidelim niye sıkıntı çıkarıyorsunuz?" Konuşan en büyük kuzeni Ferdi abiydi. Kendi abisi bile çekinirdi ondan. Mahallede de büyük saygı görürdü.
"Abi, bırak şu işleri. Duymuyor muyuz sanıyorsun? O Yunan pisliği gece gündüz evinde yatıp vatanımıza hakaretler savuruyor. Hainleri koynumuzda besleyecek kadar şuurumuzu yitirmedik. Herkes hak ettiğini bulacak," dedi Atalay. Sakin konuşmuştu ama her kelimesinin ardında nefret ve tehdit gizliydi.
"Bırakın oğlum onu, kendi kendine söylenip durur, kimsenin ciddiye aldığı yok. Kavga çıkmasın mahallenin huzuru bozulmasın evladım."
"Huzur muzur yok abi bu mahallede. O it, ne dediğinin farkına vararak konuşacak artık. Gözümüze uyku girmiyor zaten Kıbrıs yüzünden. Bir de bu şerefsizi mi çekelim? Bilerek yapıyor it."
İki taraf da birbirine söz anlatmaya çalışırken, Nico yavaşça kuzenlerine doğru yaklaştı. Tüm gözler o ve Deniz'in üstünde toplanmıştı.
"Aha, sarı da geldi. Gel lan gel, sabah neydi o öyle hareket çekmeler falan. Savunduğun kişilere bak ya Ferdi abi. Kaç yıllık komşumuzsun." diye atladı Murat konuşmaya. Ferdi, duyduklarıyla kaşlarını çatıp Nico'ya baktı. Suçlu olduğunu bilen Nico, gözlerini Ferdi abisinden kaçırıp başka yere baktı. Takılı kaldığı yer az önce hararetle konuşan Atalay olmuştu. Fakat Atalay kendisini şaşırtır bir biçimde gözlerini ayırmadan yanındaki Deniz Hoca'sına bakıyordu. Şimdi de hocasını mı dövecekti? Manyak adam onlarla alakalı olan herkesi sıra dayağından geçirmişti zaten.
Hepsi bir ağızdan birbirlerini dinlemeden anlamsız bir münakaşaya girdi. Uğultu ve rahatsız edici gürültüden başka bir şey yükselmiyordu sokakta. Hararetle birbirine laf anlatmaya çalışan bu iki tarafın kuru gürültüsü mahalleden duyulan sesle bir bıçak gibi kesildi. Ortamda düşmüş bomba etkisi yaratan şarkı yüzünden kimseden çıt çıkmıyordu.
"Bekledim da gelmedin. Sevdiğimi bilmedin, bekledim da gelmedin, sevdiğimi bilmedin..." Stelios Kazantzidis'in seslendirdiği şarkı cami hopörlerlerinden tüm mahalleye yayılıyordu.
Normal şartlar altında dinlemesi gayet keyifli olan bu şarkının artık Tüm Türkiye'de farklı bir anlamı vardı.
Kıbrıs'taki Rumların, Türkleri kışkırtmak için haftalarca çaldığı bu parçadan Türkiye'nin de radyolar aracılığıyla haberi olmuştu. Dinletilmesi anında yasaklanan bu şarkı salak ağabeyi Dimitri tarafından tekrarlarca mahallede duyuldu.Dimitri'nin hakkı verilmeliydi keza aynı anda bu kadar kişinin kutsalına saldıran başka bir insan daha olamazdı. Bir mahallenin hem milli hem de dini duygularını hedefleyerek hepsini tek çatı altında toplamayı başarabilmişti.
Hoparlörden şarkıya gururla eşlik eden sarhoş Dimitri'nin sesi de duyulduğunda mahalleliden öfke nidaları yükseldi.
Murat bile gözleri açılmış, Dimitri'nin böyle bir şeye nasıl cüret ettiğini düşünüyordu.
"Yüce Rabbim sen ki bize bunları dövmek için sebebi ayağımıza getirdin. Sana şükürler olsun." dedi Atalay ellerini semaya doğru açarak.
Ardından her şey saniyeler içinde gerçekleşti, Nico herkesten hızlı davranarak kalabalığın içinden sıyrılıp camiye doğru koştu. Tabii arkasından da bir ordu insan küfürler savurarak onu takip etmeye başlamıştı.
"Ne yaptin sen abi?!" diye isyan etmeyi de ihmal etmiyordu koşarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yürekten Çağırma Beni B×B
Romance1974 Türkiye'sinde Yunan bir aile olarak yaşamak çok zordu. Özellikle, kendilerinden nefret eden komşuları ve fanatik abisi arasında kalan Nico için hayat en zor seviyeye ulaşmıştı. Bunca nefretin içinde, naif bir duygu olan aşk hayat bulabilir miyd...