-Bir hafta sonra-
Birisinin kapıya tıklattığını duyuyordum birisi kapıyı açmamı söylüyordu ama o kadar uykum vardı ki bunu umursamamıştım bile. Yorganı kafama kadar çekip tatlı uykumun kollarına sarıldım ya da yastığıma mı demeliydim?
Fark etmez.***
Yetimhanenin sıkıcı ve iç karartan bahçesinde kendi kendime yürüyordum. Aslında duvarlar güzel çizimlerle doluydu ve bahçenin belli bir bölgelerinde çiçekler vardı ama hiç bir şekilde zevk alamıyordum. Ailemi kaybettikten sonra tüm renkler solmuştu sanki. Benimle ilgilenen bir öğretmen bunların geçeceğini zamanla unutacağımı söylüyordu ama bunu nasıl unutabilirdim ki? Bir insan ailesini unutabilir miydi? Aileme en ihtiyaç duyduğum dönemde ailem benimle değildi. Öğretmenim bir keresinde şöyle demişti. “Ne zaman aileni özlersen gökyüzüne bak. Onlar seni oradan hep izliyor olacaklar diye.”
Onların beni görebilmesi güzel bir şey olabilirdi belki fakat bende onları görmek istiyordum.
“Hey nereye daldın öyle?”
Bir çocuk bana seslendiğinde bakışlarımı gökyüzünden çekip ona çevirdim. “Aileme bakıyorum.”
Çocuk güldü. “Onları nasıl göreceksin ki saçmalama?”
“Ben onları göremiyorum ama onlar beni görebiliyormuş, Öğretmen öyle söyledi.”
“Öğretmen yalan söylemiş sana. Böyle saçmalık mı olur? Anne baban seni terk edip gitmiş bir de seni mi izleyecekler? Peh!”
Güneşli gökyüzü bir anda kararıp kasvetli havaya bürünürken bende kaşlarımı çatarak çocuğa bakmıştım. “Onlar beni terk etmedi!”
Gökyüzü yarılır gibi oldu ve bir tane şimşek çaktı.
“Ne var yalan mı? Neden buradasın o zaman? Neden buraya bırakıldın?”
“O aptal kadın yüzünden buradayım!”
“Aptal kadın?”
Teyzem...
Teyzem beni buraya getirmeseydi daha farklı bir hayatım olabilirdi... Ya da ailem o gün beni bırakıp gitmeseydi.
“Kim o kadın söylesene.”
“Bu seni ilgilendirmez at kafalı”
“Sensin o at kafalı! Şişko!”
Ben yanından geçip gidecekken çocuk beni kolumdan sıkı bir şekilde tuttuğunda sinirle çığlık atıp onu ittim. Nasıl yaptım bilmiyorum ama onu itmemle çocuk bir anda az ileriye uçup yere popo üstü düştü ve ardından gök gürledi.
Sonra bir anda çocuğun üstüne yıldırım düştü ve çocuk köpeğe dönüştü. Bu durumu normalmiş gibi kavrayıp köpeğin yanına gittim ve köpeğin başını okşadım. “Ne şirin bir şey oldun sen böyle.”
Köpeği severken bir anda yetimhanenin dışına çıkılan kapının sonuna kadar açık olduğunu gördüğümde fırsat bu fırsat deyip köpeği bırakıp koşarak kapıya gittim. Yarı yolda bir ayağım takıldı ve karanlık bir boşluğa düştüm.
Bir anda sahne ve olaylar değişti. Artık büyümüştüm bir yetişkindim. Teyzemin karşısında oturuyor kahve içiyor sohbet ediyorduk.
“Ne güzel oldu bir araya geldiğimiz. Oturup sohbet ediyoruz.”
“Değil mi teyzecim? Çok özlemişim seni. Bir daha ayrılmayız diye umuyorum.”