Talya kısacık günlerini telaş içinde geçirmişti. Elinde olan tek kaynağı otuz sayfalık bir İngilizce kitabıydı. Evire çevire durmadan okuyup tekrar ediyordu. Şanslıydı çünkü kitabın ilk sayfasında alfabe bulunuyordu. Defterini ve kalemlerini masaya taşıyıp heyecanla oturdu. Gördüklerini özenerek yazmaya başladı.
A – ey
B – bi
C – si
D – diBirden duraksadı. Kitap c’den d’ye geçmişti. Sayfaları altüst ederek kayıp olan “ç” harfini aradı. Uzun süre sonra İngilizcede öyle bi’ harfin olmadığına ikna olup devam etti.
E – i
F – ef
G – ci
H – eyç...Ara vermeden yazıp aklından tekrarlıyordu. Tahmin ettiğinden çok daha zordu! Ayağa kalkıp odada adımlayarak öğrenmeyi denedi. Diğer yandan aklı annesine kayıyordu. Her mola verişinde koşarak kapısından içeri bakıyor ve geri dönüyordu. Sarılmak istese de öfkesi onu frenliyordu. Uzaktan görmekle yetinmeyi seçmişti. Zaten hesaplarına göre tüm alfabeyi ezberleyecek ve onun kalmasını sağlayacaktı.
Zaman su gibi akıp geçmiş Talya tüm gücüyle çalışmıştı. Ebru dört gün boyunca sessizliğe bürünmüş her şeyden elini çekmişti. Fuat ise salona yerleşmiş hiçbir olaya müdahale etmeden yaşıyordu... Yolculuk tarihi geldiğinden herkes erkenciydi. Ebru telaşla kahvaltı hazırlamaya koyuldu. Talya da koşturarak içeri girdi. Küskünlüğünü bi’ kenara bırakıp annesinin eteğini çekiştirdi.
“Sınav için hazırım! Başlayabilir miyiz?”
Ebru belli belirsiz onayladıktan sonra kağıt ve kalemi Talya’ya verdi. Küçük kız vakit kaybetmeden yazmaya başladı. Daha iki dakika geçmiş olmasına rağmen on yedi harfi doğru yazmıştı. Ebru başarılı gittiğini görünce sıkıntıya girdi. Eğer hepsini öğrendiyse tüm planları iptal olacaktı. Sakinleşmek için temiz havaya ihtiyacı vardı.
“Sen yazmaya devam et. Ben birazdan geleceğim.”
Talya cevap vermeden devam etti. Son derece konsantre olmuştu ve bozmaya da niyeti yoktu. Bittiğinde küçük kağıda yirmi altı harfi sığdırmış görünüyordu. Kendisiyle gurur duydu. Derince nefes alıp annesinin yanına süratle koştu. Evin her yerine bakmış bulamamıştı. Dakikalardır onu arıyordu. Yorulduğu için salona oturmuştu ki annesi içeri geldi. Talya onun nerede olduğunu sorgulamadan tutup çekiştirdi.
“Bitirdim! Bitirdim! Hadi anne mutfağa gidelim. Hepsi doğru, göreceksin...”
Peşine taktığı annesiyle içeri girdi. Onlar yokken Fuat da mutfakta yerini almıştı. Talya onu umursamadan geçti. Kağıdı bıraktığı yere yöneldi ama orada yoktu. Etrafı araştırırken gözleri bir şeye takıldı. Yavaşça yaklaşıp daha yakından kontrol etmek istedi çünkü inanamamıştı. Birden Fuat’a saldırıp küçük yumruklarını hiç esirgemeden vurmaya başladı. Ebru kızgınlıkla araya girip engelledi.
“Sen ne yapıyorsun!”
“Benim sınav kağıdımı almış ve sigara küllerini üstüne atmış! Beyinsiz adam! Nefret ediyorum ondan!”
Fuat işaret dili bilmediği için Ebru kısa keserek durumu açıkladı.
“Özür dilerim! Ama ben orada alfabe yazdığını nereden bileyim? İzmaritleri öylece etrafa atamazdım ya! O zaman da her yer kirlendi diye başıma üşüşürdünüz...” Kendini savunurken diğer yandan da kağıdı temizlemeye çalışıyordu. Yanıp sönmüş lekeler her dokunuşunda yayıldı. Siyah kül harfleri bir bir kaplamış okunmaz hale getirmişti.
Talya yere oturmuş sarsılarak ağlıyordu. Fuat onun duyamadığını bildiği halde yanına gidip özür dilemeye başladı. Sonuçta rahat biri olsa da kalpsiz değildi. Ebru olaylara tepki vermeden valizini alarak çıkıp gitti. Anlaşılan vedasını geçen günlere bölmüş son ana da hiç bırakmamıştı...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
OYUNBOZAN - RAFLARDA
Non-FictionBir çizgi çizdim Ellerimdeki tebeşir tozunu soluyorum Bir çember çizdim İçindekilerle arkadaş oluyorum