|4.BÖLÜM|

6 2 0
                                    

  Fuat büyük ekrandan açtığı korku filmini soluksuz izliyordu. Kırmızı ışık yüzünü aydınlatırken tırnaklarını yediği ortadaydı. Sürekli bağırıp kendince yorumlar eklemeyi de ihmal etmiyordu.

“Kaç oradan!”

“Neden yabancılara gülümsüyorsun?”

“Hadi artık vur ona şu baltayı!”

  Kendini o kadar çok kaptırmıştı ki yalnız olmadığını fark edemedi. Heyecanla televizyona yaklaştığı sırada omzunda hissettiği soğuk elle irkilerek arkasına döndü. Ani hareketiyle kucağındaki yastık da yeri boylamıştı.

“Ne işin var burada küçük aptal!”

  Talya daha şimdiden ona tahammül edemiyordu. Annesi gideli iki hafta olmuştu ve sadece zamanın hızlı geçmesini diliyordu. Karşısında dikilen adamı beğenmeyerek süzüp elindeki kağıdı uzattı.

“Yemek saatim. Beni doyur.”

“Tek bildiğin yemek yemek! Şimdi sırası mıydı? Çekil önümden...”

  Söylenmeye devam ederken mutfağa geçiyordu. Eline gelen ilk kaseyi masaya savurdu. Buzdolabındaki sütü aldıktan sonra gevrekleri aramaya başladı. Alt çekmeceyi açtığında aradığını bulmuştu. Büyük kutudaki küçük parçalar tıkırdayarak tabağa döküldü. Ardından sütü de ekleyip içeri koştu.

“Yaptım...”

  Jestleriyle yemeğin hazır olduğunu tarif etmeye çalıştı. Mutfağı işaret ediyor parmaklarını birleştirip ağzına götürüyordu ki anlayabilsin. Görevinin bittiğini düşünüp hızla televizyonun önüne kuruldu... Talya kaşıkla bir yudum içtiğinde soğuk süt boğazını sızlattı. Ocağa baktı ama ateşi nasıl açması gerektiğini bilmiyordu.

“Ancak bu kadar becerebilirdi zaten...”

  Derin kaseyi iki elle kavrayıp elektrikli ısıtıcının yanına taşıdı, biraz ısınmalıydı. Beklemek adına Fuat’ın yanına geçip oturdu. Ekrandaki zombileri görünce iğrenerek yüzünü buruşturmuştu. Kağıda uzanıp karalarcasına yazdı.

"Hep böyle saçma şeyler mi izlersin?"

  Fuat ona ayak uydurarak kalemi eline aldı.

"Defol git odana."

"Zombiler gerçek değildir."

"Biliyorum zaten filmlerden hoşlanmam. Denk geldi diye izliyorum. İlgimi çeken tek şey korku romanlarım."

  Kağıdı Talya'ya uzatırken gözleri parlıyordu çünkü söylediklerinde haklıydı. Geldiğinden beri (on üç gün içinde) beş roman bitirmişti. Talya gözlerini devirerek ayağa kalktı. Kaseyi özenle alıp tekrar koltuğa geçmişti. Dizlerinin üstüne koyduğu kuru meyveli gevrekleri iştahla yiyordu. Fuat birden ayaklandı.

"Şunları ses çıkarmadan ye! Midem bulandı."

  Bahsettiğini anlamamıştı. Yemek yerken nasıl ses çıkabilirdi? Gevrekler çiğnendiğinde çığlık mı atıyordu? Neye benzerdi ki?

“Bir şey yapmadım.”

“Ağzından ses çıkıyor!”

“Sessizim!”

“Yani yemekten geliyor.”

“Sütün sesi olmaz! Yalancı!”

“Sana bunu nasıl açıklayabilirim ki? Boşver. Git başımdan.”

  Tabağındakileri bitirmeden mutfağa bırakıp odasına geçti... Oyuncaklarıyla epey oyalanmıştı. Bebeklerine oje sürmüş, elbiseli kızını prensle buluşturmuş, ayıcığını kundaklayıp uyutmuştu. Ancak saatler sonra tuvalete gitmek için kapıyı açtı. Uzun koridorda ilerliyordu ki güçlü bir kol onu belinden tutup duvara yapıştırdı. Şiddetle çarpan başını ellerinin arasına aldı. Her şey saniyeler içinde geliştiğinden bir anlam verememiş sadece histeri krizine yakalanmış gibi ağlıyordu. Fuat koşup ışığı açtığında dar duvarlarda sesi yankılandı.

“Gecenin köründe neden sinsi sinsi dolanıyorsun? Aniden önüme çıktın ve bi’ yabancı eve girdi sandım! Dua et, daha fazlasını da yapabilirdim. Bu sessizliğin beni korkutuyor...”

  Talya’nın endişe dolu gözlerine yaklaştı. Küçücük çocuktan korktuğuna inanamıyordu. Üstünkörü kızın başını kontrol etti. Kısa saçları iki yana ayırınca hafif kızarmış deriyi görebildi.

“Burası mı acıyor? Seni yanlışlıkla ittim, biliyorsun. Buz getireyim mi?”

“İstemiyorum! Uzak dur!”

“...Sakin ol... İkimizin de iyiliği için aklıma bir şey geldi. Bekle, sakın ayrılayım deme.”

  Aradan yarım saat geçmesine rağmen Fuat geri gelmemişti. Talya o kadar korkmuştu ki mimikleri bile yüzünde donmuştu. Tüm bedeni hareketsiz dakikalardır bekliyordu. Sonunda oda kapısı açıldı.

“Gel, yaklaş...”

  Küçük kızın ürkek adımları beton zeminde ilerliyordu. Kapıda durunca Fuat önünde eğildi. Ayak bileklerine hevesle bir şeyler bağlıyordu. İşi bittiğinde sırıtarak doğruldu.

“Bu taktığım halhalları ne olursa olsun çıkarmayacaksın! Anladın mı? Senin her hareketinde bileğindeki bu ziller ses çıkaracak. Böylece nerede olduğunu, nereye gittiğini hatta oturup kalktığını bile biliyor olacağım...”

  Talya anlam veremiyordu. Aşağıda takılı kalan bakışları Fuat’a kaydı. Yüzünde ilk kez gördüğü bir ifade ve dudaklarında ilk kez tanıdığı kelimeler vardı. “...Zil...” Bir tür alarm sistemi olmalıydı. Belki de tasma gibi bir şeydi. Durum her neyse hiç hoşuna gitmemişti. Fuat Talya’nın çenesinden tutup başını kaldırdı.

“Yeni oyuncağını sevdin mi oyunbozan?”

OYUNBOZAN - RAFLARDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin