|5.BÖLÜM|

4 1 0
                                    

  Aradan birkaç gün geçmesine rağmen Talya bileğini sımsıkı kavrayan zillere alışamamıştı. Giderek artan öfkesini kontrol edemiyordu. Ruhunun üstüne yapışan bu bedeni nasıl ayakta tutmalıydı?

  Başını uzatıp içeri baktığında Fuat’ın uyukladığını gördü. Ses çıkmaması için oldukça yavaş hareket ediyordu ve işin kötüsü herhangi bir ses olursa bunu kendi fark edemeyecekti. Kapı kulpunu özenle tutup süzülerek dışarı çıktı. Bahçeye geçip çeşmeyi açtığında hortumdan akan suyu toprağa karıştırdı. Elindeki terlikleri hızla çamura buladıktan sonra ayaklarına ters geçirdi. Heyecanla ayağa kalkıp yürüdü, yürüdü... Her adımında çamurlar zemine yayılıp iz bırakmıştı. Talya evden uzaklaşırken ters geçirdiği terlikler onu sanki eve getiriyormuş gibi gösteriyordu. Sokağından çıkana kadar da durmamıştı. Sadece biraz intikam kime ne kadar zarar verebilirdi ki?

“Buradayım...”

“Bilmiyorsun.”

“Uzaklaştım...”

“Bilmiyorsun.”

“Senden kaçıyorum...”

“Bilmiyorsun-“

“Ama öğrenmek isteyeceksin.”

  Hevesle arşınladığı yollar onu rahatlatmıştı. Etraf kararmaya başladığında sadece ufukta küçük bir ışık huzmesi kalmıştı. Ne yaptığını asla sorgulamıyordu. Sanki kendine tek bir soru yöneltse suçluluğu tescillenecekti... Elini cebine attığında küçük şekerlerini bulmuştu. Çarpık bi’ gülüşle ambalajlarını açıp hepsini afiyetle yedi. Dilinin üzerinde aynı anda hissettiği limon, böğürtlen ve çilek aroması onu mutlu etmişti... Sırt çantası giderek ağırlaşıyordu. Karanlığın sessizliğini bozup sokak duvarlarında çınlayan şey ise bileklerinden yayılan zil sesiydi ama o bunu duymuyordu. Yolun genişleyen kenarında bir bank gördüğünde biraz dinlenmenin iyi geleceğini düşündü. İki saati aşkın süredir yürüyordu ve küçük dizleri sızlamaya başlamıştı. Bir yandan montuna daha sıkı sarılırken bir yandan da sabırsızlanarak tahta banka oturdu. Başını kaldırıp baktığında çoktan havanın karardığını, bulutların dağıldığını görmüştü. Bu sahne onun kahve gözlerinin koyu renk pigmentini artırmaya yetmişti sanki... Sırtında rüzgardan kaynaklanmayan bir esinti hissetti. Parmakları bankın kenarlarını daha sıkı kavramıştı. Biraz cesaret toplayıp saniyeler sonra yavaşça arkasına dönmeyi başardı.

“Korkma! Benim...”

  Fuat derin uykusundan huzurla sıyrılırken üstündeki battaniyeyi çekip attı. Yüzünde sersemlemiş gülümsemesiyle koltukta gerindi. Sonra odaya hakim olan soğukluk onu birden ayaklandırmıştı.

“Pencere mi açık kaldı?...”

  Elini perdeye uzatmıştı ki kapının aralık olduğunu fark etti. Yutkunması adem elmasının hareketlenmesinden anlaşılıyordu. Etrafına şüpheyle baktı. Bu kapı neden açıktı? Öfkeyle Talya’nın odasına girdi. Onun hatası olduğunu düşünmüştü ki boş odanın havası yüzüne çarptı. Uykudan mahmurlaşan gözlerini ovuşturup sabır diledi. Neler oluyordu? Tüm evi saniyeler içinde dolanmıştı.

“Talya! Neredesin?”

  Onun duyamıyor oluşuna seslenirken bir kez daha lanet etti... Kısa zamanda tüm evi didik didik aramıştı ama kimse yoktu. Burnundan sinirle soluyordu.

“Seni bir elime geçireyim... Ah Talya!”

  Üşüme hissiyle kapıya yönelince evin önüne yayılmış olan çamurlu ayak izlerinin lekesini gördü. Biri eve kadar yürümüştü ve tam kapı önünde izler yok olmuştu. Çatık kaşlarının suratına yaydığı gerginlik dudaklarına fısıltı olarak döküldü.

“İçeride biri olmalı-“

  Kapıyı dikkatle kapatıp çıt çıkarmadan ilerledi. Yakınında duran masaya telaşla elini attı, kendini koruması gerekiyordu. Cüzdan, olmaz. Anahtar, olmaz. Kumanda, olmaz. Fön makinası, olmasa da denenir... Sıkıca tuttuğu makinayla birlikte artık silahlıydı (!) İç sesi onu yavaştan rahatsız etmeye başlamıştı.

“...Kesin. Ya hırsız ya katil girdi içeri. Şimdi birden şu odadan çıksa!”

  Artan kalp ritmi parmaklarına kadar titremesine neden olmuştu. Evi bir kez daha panik içinde kontrol ediyor, her kapıyı açıp bakıyordu ki iç sesi tekrar devreye girdi.

“Tam da korku romanlarında olduğu gibi. İzler, soğuk hava, açık kapı... Oha lan çocuk da kayıp! Açıkla şimdi annesine kolaysa... Tabi kurtulabilirsen.”

  Mutfağa ulaştığında fön makinasını hızla bırakıp bir bıçak aldı. Her yere iyice bakmıştı, zar zor kimsenin olmadığına ikna oldu. Salona geçerek gözlerini kapıya dikmişti. Belki Talya’yı bekliyordu, belki eve giren o kişiyi... Bıçağı sapından iki elle kavramış hiç kıpırdamadan öylece oturuyordu. Bu halini biri görse ruh hastası olduğuna kanaat getirirdi. Gözlerinin beyazında kendini belli eden kırmızı damarlar onun ne kadar zorlandığının belirtisiydi.

“Yalnız kalmaktan nefret ediyorum.”

“Talya hiç böyle gitmezdi. Ya onu biri kaçırdıysa? Çığlık da atamaz...”

“Başına en fazla ne gelebilir ki? Sakin olmalıyım.”

“Lan aptal adam keşke uyumasaydın! Ben ne bileyim böyle olacağını.”

“Polisi mi arasam?”

“Ya geri dönerse birazdan... Hem yirmi dört saat geçmeden kayıp başvurusunda bulunamam.”

  Durmadan kendi kendine konuşup ne yapması gerektiğini düşünüyordu. Sonunda hem vicdanından hem de yalnızlığın ona çok kalabalık gelmesinden rahatsız olup dışarı çıktı. Motoruna atlayıp her yerde Talya’yı aramaya başlamıştı.

OYUNBOZAN - RAFLARDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin