○5●

123 9 0
                                    

Zarfı elime aldım. Yatağıma oturdum açmak için. Bu kağıdı bana o kadın mı yazmıştı yani? Annem olan o kadın? Peki bunun burda ne işi vardı? Hani derler ya aklımda deli sorular. Kafam şuan aynanda üçyüz beşyüz soru üretebiliyor hale geldi.

Zarfı açmaya tam yeltenicekken aşağıdan ses geldi.

"Damat seninle görüşmek istemiyor!" dedi dedem. Baba mı gelmişti? Burda olduğumu nasıl anlamıştı? Hala soru üreten beynime selamlar olsun.

"O benim kızım, baba!" Baba mı ne babası beni on iki senedir görüştürtmediğin adama baba mı diyorsun?

Ayak sesleri geldi. Sonra babamın bağırışı "Eylül! Anlatmam gereken şeyler var." Odadan çıktım. Aşağıya indim babam odalardan birine girmişti. Koridorda bekledim. Arkasını döndü öbür odaya girecekken beni gördü.

"Kızım bi dinle beni. Dışarı çıkmaman gerek. Hele ki buraya asla gelmemen gerek. Hadi gidelim burdan." dedi elimi tutarak. Elimi hızla çektim.

"O evde tek başıma ne halde olduğumu dahi bilmiyorsun. Orda tek yaşayacağıma burda dedemle yaşarım." dedim.

"Nergiz hanım ne güne duruyor?" Nergiz teyze evimizin yardımcısıydı. Annem gibiydi ama annem değildi işte.

Babamın yüzüne baktım hayır anlamında kafamı salladım. Kolumu omzuna çarptırarak dışarı çıktım. Koşturarak.

Evin kapısından çıktıktan sonra bi bedene çarptım. Yere düştüm. Kollarımdan tuttup kaldırdı beni. Kim olduğu umrumda değildi kafamı kaldırmadım. Ölmesem bile kaçmak istiyordum. Bilmediğim bi yere görmediğim bi yere... Belki de sonsuzluğa kaçmak istiyordum. Beni tutan kollar hale bırakmamıştı bedenimi.

"Bırak beni. Kimse dokunmasın bana kimse! " derken kafamı kaldırdım, sarışın çocuk.

Kollarımı çektim sertçe. "Bırak!" diye tekrar ettim.

Kapıda babam gözüktü. "Eylül! Buraya gel!" Oda bana bağırıyordu. Sanki bir şey yapmışım gibi.

Umursamadım. Koşmaya devam ettim. Babamın sesi tekrar geldi.

"Sana Hazan dememe kızıyorsun ama hatırlatırım Eylül! Annen de senin gibi inatçının tekiydi! "

Bi anda durdum. Arkamı döndüm. Babama doğru. Topuklarımı yere vura vura geri döndüm. Ağlıyordum fakat kızgınlığımdan. Adımı ilk kez ilk kez o kadın gittikten sonra söylemişti. Ama ona benzediğimi söyleyerek.

Yanına ulaşınca konuştum. Aklıma o an zarf geldi.

"O kadın bana mektup bıraktı mı? " Babam sustu.

"Söylesene baba! Bıraktı mı?" Cevap gene gelmeyince "Bunu da mı benden saklamıştın baba. Bunu da mı? " dedim.

"Kızım... Her şey senin iyiliğin için. " Gene mi aynı tırı vırı bitmedi gitti benim için şu iyilikler.

"Doğru söyledin ona benziyorum. Bak şimdi gidiyorum. Bida dönmemek üzere!" dedim. Arkamı döndüm. Yürümeye başladım.

"Hazanımın birtanesi. Sonbaharımın birtanesi." diye mırıldandı. Gene durdum. Bekledim. Arkamı dönmeden cevap verdim.

"Havaya bak baba. Onun olmadığı gibi sonbahar da yok görüyor musun? " dedim kafamı gökyüzüne çevirmiş bir şekilde. Bi kaç adım daha atmıştım ki. Babam gene konuştu.

"Sonbahar da gelir kızım. Sonbahar da..." dedi. Ne dediğini tam olarak anlayamamıştım. Daha doğrusu anladım ama anlamamak için bilinç altıma baskı yapıyordum. Yoluma devam ettim.

Ağaçların arasından ormana girdim. Bir taşın üstüne oturdum. Sessizce ağlamaya başladım. Elimi yere vurmaya başladım nedensizce.

Her yere vuruşum ayrı bi haykırıştı. Her yere vuruşum ayrı bi acıyı temsil ediyordu. En son elimi hissetmemeye başladım. Elimi kaldırıp baktım. İşte bu el de beni temsil ediyordu. Titriyordu. Kanlar akıyordu. Yara içindeydi. Ama iyileşicekti bu el. Peki ben iyileşicek miydim?

Gece yarısına kadar orada oturdum. Gelen giden yoktu. Ayağa kalktım. Geldiğim yerden geri gittim. Ormanda falan kaybolmadım. Ben salak mıyım? Geldiğim yolu unutayım. Anca onlar filmlerde olur. Kendimi teselli ediyordum başka şeyler düşünerek.

Ormanın çıkışına geldiğim de etrafa baktım. Hiç bir evin ışığı yanmıyordu. Sessizce devam ettim. Sitenin çıkışına geldiğimde o üç çocuk karşıma çıktı gene. Arabalarına yaslanmış gülüşüyorlardı. Arabamın yanına doğru gitmem gerekti ve buda onların önünden geçmek demekti. İçimden gene saydırdım. Ne işin vardı da arabayı oraya park ediyorsun Eylül. İçimden saydıra saydıra yürümeye başladım.

Ege denen çocuğun sesi geldi.
"Buraya hangi rüzgar attı seni güzellik?" Zengin züppe.

Gene cevap vermedim. Bu sefer Okan denen çocuk konuştu. "Elin kanıyor ımm neydi?"dedi.

"Eylül." dedim.

"Hıh Eylül. Bence bir baktırmalısın o eline." dedi. Okan denen çocuk daha insancıldı en azından.

"Sağol gerek yok." dedim arabaya binerken. Arabaya binince gene gaza bastım. Mezarlığa gidecektim. Tüm umutlarımı söndürdüğüm yere.

Arabadan indim. Yürümeye başladım. Biraz yukardaydı mezarlık yani mezar. Mezarın yanına ulaşınca mermere oturmak yerine yere oturdum. Bacaklarımı kendime çektim. Kollarımı kendime sarıp kafamı gömdüm.

Sayıklamaya başladım.

"Sonbahar da gelir. "

"Sonbahar da..."

Yanımda birini hissedince ürktüm. Biraz daha yerime sindim. Hafifçe kollarımın arasından baktım. Siyah. Başımı kollarımın arasına geri soktum. Bana yaklaştı. Nefesini gene kulağımı hücum etmişti. Konuştu.

"Ona benziyorsun her hareketinle fakat kaçmak sonbaharın yaptığı bir şey değil Siyah."

SONSUZ KAYIPLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin