4.Bölüm {Yaparım bilirsin}

74 8 2
                                    

Selamm dünyanın en güzel okurları. Nasılsınız bakalım?
Kurban Bayramınız nasıl geçti. Biliyorum sizi çok beklettim ama artık kusura bakmayın. Aslında bölümü akşam atacaktım da elektrik gitti.
Neyse hadi iyi okumalar 💓
Yukarıdaki şarkıyi dinlemeyi unutmayın :)

4 bölüm

Anne ve babanın, çocuğun hayatında yerleri çok ayrı olur. Çocuklara anne ve babalari cezalar verirlar ya hani, mesela 'bugün sana çikolata vermiyorum' yada 'bugün arkadaşlarınla oynaman yasak' gibi, işte benim annem ve babam bana sevgisizlik cezasını verdilar. 22 yıldır bir türlü bitmeyen ceza, herkese, her şeye olan nefretimi büyütüyor du. Ben zor bir çocukluk geçirdim, sevgisizlik, dayak, dışlanma gibi hayata küsme sebeblerim. Buna rağmen ben çok mutluydum, çünkü Murat vardı. O beni bir kere olsun üzmedi, ve hep mutlu etti. Ama bu uzun sürmedi tabi. Onun gelmediği her gece, ben daha çok içime kapanıyordum. Yıllar sonra karşıma çıkip bana yaşattığı mutluluğun sınırı yoktu. Evet, onu çok özlemiştim. Kendimi onun kollarının arasına bırakmış, sanki bir çocuk gibiydim.
Dudağıma kondurduğu her öpücük, beni mest ediyor, kalbimde ılık rüzgar esmesini sağlıyor du. Bekle bir dakika! Beni öpüyor mu? Düşüncelerimden hemen sıyrılıp, gözlerimi kocaman açtım. Onu göğüsün den itip hemen geri çekildim. Ayağımı kaldırdığım gibi dizine sert bir tekme attım. İnleyerek dizlerini tuttu. "Sen nasıl beni öpersin ya" diye bağırdım. Dizlerini tutarken başını kaldırıp bana baktı. "Kızım sen bu dövüş konusunda çok iyisin ha" dedi. "Kızım falan, sen hayırdır birader" dediğimde başını eğerek gülmeye başladı. "Bir daha beni öpersen seni buna pişman ederim" dedikten sonra yürümeye başladım. Murat paşa ya bak sen!
Kendini ne sanıyordu bu ya? Beni öpmek de ne demek? Yürürken kendimden bağımsız elim dudaklarıma gitti. Parmaklarımla dudaklarıma dokunurken gülümsedim. Beni öpmesi hoşuma mi gitmişti? Saçmalama Deniz! Ay keşke dudağını ısır saydım. Çok yakışıklı olmuş vicdansız, zaten çocukken de öyleydi. En azından o Leyla yılanı ile sevgili değilmiş. Neyse ya bana ne. Bu arada bu sokaklar niye bu kadar karanlık. Ne güzel ışıkları açık değer sokak varken ben bu sokağa niye girdim ki.
Ah Deniz ah. Rüzgar esiyordu, ve ben çok ama çok şık elbiseyle karanlık sokakta titreyerek yuruyordum. Kollarımı göğsümde birleştirip titreyerek yürürken, arkamdan gelen arabayı fark ettim. Siyah lüks araba yavaşça gelip yanımda durdu. Arabanın cami açılınca gördüğüm adama ters ters baktım. Evet, bu Murat. Bu ne ara arabasını getirdi ki?
"Hadi bin" dedi bana bakarak. Oldu canım, o söyledi ya ben şimdi hemen binicam. "Oldu paşam, başka emriniz?" dediğimde sırıtarak bana bakıyordu. "Kendin mi oturursun, yoksa yardım mı ediyim?" dediğinde beni sinirlendirmeyi başarmışti.
"Oğlum bir gitsene ya, bir sal beni ya" diye bağırdım. "İniyim mi?" dediğinde oflayarak arabaya oturdum. Eğer ben binmesem beni zorla bindirirdi bunu biliyordum. İnatçı, pislik! Ben binince arabayı çalıştırdı. Yolda giderken her ikimiz de sessizlik içindeydik. Yavaşça kafamı çevirdim ve onu izlemeye başladım. Siyah saçlarını arkaya taramış, uzun kirpikleri altında kahverengi gözleri yolu izliyor du. Acaba Allah karizma dağıtırken kaç kere sıraya girdi? Onu izlediğimi fark etmiş gibi yüzünde bir gülümseme oluştu. Başını çevirip bana baktı ve "Daha ne kadar beni böyle izlemeyi düşünüyorsun?" dedi gülerek.
"Seni izlediğimi de nerden çıkardın?" diyerek göz devirdim.
"Gözlerini çekemiyorsun ama" diyerek yeniden yola bakmayı başladi.
"Oğlum sen kendini Brad Pitt mi sanıyorsun, parti de kızların ilgisini çekmeler falan" dediğimde kaşlarını çatarak bana baktı ve yine yola döndü.
"Bu arada Caner ile nerden tanışıyorsunuz?" diye sordum.
"Onunla çocukluk arkadaşız" dedi.
"Peki beni ne zaman tanıdın?" dedim. Bence kaçırıldığım gün tanımıştı beni.
"Ben seni hep tanıdım" dedi yola bakarken.
"Nasıl?" dedim kaşlarımı çatarak. O beni yıllar önce unutmuştu, şimdi böyle söylemesi bana acidan başka bişey değildi.
"Uzaktan seviyorum seni" dedi yola bakarken.
"Kokunu alamadan,
boynuna sarılamadan
yüzüne dokunamadan
sadece seviyorum" dedi. Evet, şiir söylüyor du, Cemal Süreya'nin 'Uzaktan seviyorum seni' şiiri, benim en sevdiğim şiir.
"Öyle uzaktan seviyorum seni
elini tutmadan
yüreğine dokunmadan
gözlerinde dalıp dalıp gitmeden
şu üç günlük sevdalara inat
serserice değil adam gibi seviyorum". diyerek devam etti.
Şiiri o kadar güzel söylüyordu ki, gözlerim dolmuştu. En sevdiğim şiiri onun ağzından duymak, içimde tarifi olmayan bir huzuru uyandırıyordu.
"Öyle uzaktan seviyorum seni
yanaklarına sızan iki damla yaşını silmeden
en çılgın kahkahalarına ortak olmadan
en sevdiğin şarkıyı beraber mırıldanmadan
öyle uzaktan seviyorum seni
kırmadan
dökmeden
parçalamadan
üzmeden
ağlatmadan uzaktan seviyorum
öyle uzaktan seviyorum seni;
sana söylemek istediğim her kelimeyi
dilimde parçalayarak seviyorum
damla damla dökülürken kelimelerim
masum beyaz bir kağıtta seviyorum".
Son cümleyi bana bakarak söylemesi, gülümsememe sebeb olmuştu. Ona bakarken "En sevdiğim şiir" diyerek fısıldadım. Dudağının bir tarafı kıvrılırken "Biliyorum" dedi.
Ben rüya görüyor olabilir miyim? Ben gerçekten şu an Murat'ın arabasında eve mi gidiyorum? Bence de rüya görüyorum, çok güzel bir rüya, hiç uyanmak istemediğim bir rüya.
Derin bir nefes alarak yıllardır içimde tuttuğum soruyu sordum. "Murat sen neden benim yanıma gelmeyi bıraktın?" dedim dolan gözlerle.
"Özür dilerim Deniz" dedi yutkunarak.
"Dileme Murat, dileme" diyerek yolu izlemeyi başladım.
"Murat sen ne iş yapıyorsun?" diyerek yeni bir soru daha yönelttim. Arabasına bakınca iyi bir işin sahibi olduğu belli.
"Komiser Murat Demirtaş" deyip tebessüm ederek bana baktı. Gülümsedim. "Demek hep istediğin mesleğin sahibi oldun" dedim. Murat hep polis olmanın hayellerini kurardi, ve gerçekleştirmiş de.
"Ee peki sen sormayacak misin?" dedim ona bakarak.
"Neyi?"
"Hangi mesleği seçtiğimi?" dedim.
"Hayır, sormuyorum" dediğinde üzülmüştüm. Murat beni önemsemiyordu.
"Çünkü biliyorum" dediğinde kaşlarımı çatarak ona baktım. Nerden bilebilir ki?
"Nereden biliyorsun?"
"Bir yerlerden" diyerek lafı kestirip attı.
"Ee kim olarak çalışıyorum ben?" diye sordum.
"Pediatri hemşire" dediğinde şaşırmadım, muhtemelen Caner den öğrenmiş olmalı, ama sevdiğim şiiri Caner'in bildiğini sanmıyorum.
Araba evimin önünde durdu. Kapıyı açıp indiğim esnada aklıma gelenlerle kaşlarımı çattım. Ben Murat'a nerde oturduğumu söylememiştim.
"Bir dakika" diyerek kapıyı kapattım.
"Ben sana adresi söylemedim" dedigimde sırıtarak "Hala çok soru soruyorsun" dedi.
"Oğlum sen müneccim mi oldun başımıza" dediğimde başını sallayarak gülmeye başladı. Vicdansız, çok güzel gülüyor.
"Ayakkabı numaramı da biliyor musun?"
"Evet, 37" dediğinde bir küfür savurdum. Yok artık!
"İn misin cin mısın belli değil lan, nereden biliyorsun sen bütün bunları?" diyerek bağırdım.
"Bağırmadan duramiyorsun değil mi?"
"Murat," diyerek ona biraz yaklaştım.
"Ben ne zaman kendi hastanemi açarım?" diye sordum. Eğer gerçekten işinin ustası bir müneccim ise bunu da biliyordur değil mi?
"Oradan bakınca müneccim gibi mi gözüküyorum?" dedi.
Gülerek başımı salladım ve "Evet" dediğimde bana ters ters baktı. Bütün bunları nereden bildiğini bilmiyorum, bilmekte istemiyorum.
Derin bir nefes alarak kapıyı açtım.
"Hadi Murat, defolup git artık" diyerek arabadan indim. Eve doğru yürürken elimi tuttu. "Deniz," diyerek derin bir nefes aldı. "Yapma böyle ne olur" deyip yalvarircasina bana baktı.
Gözlerinde pişmanlık vardı. "Ben zaten yeterince acı çektim" dedi ve elimi kaldırıp dudaklarına bastırdı.
Gözlerim dolmuştu. "Murat," diyerek elimi elinden çektim. "Ben kendimi yıllar önce sensizliğe alıştirdim, sen de kendini bensizliğe alıştır, zaten çoktan alışmışsindir" dedim gözlerinin içine bakarak. "Ben kalbimden senin adını sildim," diyerek son kez gözlerine baktım.
"Sen de sil artık" dedim ve eve doğru yürüdüm. Ben zor bir çocukluk yaşamıştım. Her akşam babamdan dayak yiyerek odamda ağlarken ona çok ihtiyacım vardı. Okulda arkadaşlarim bana işkence çektirirken ona ihtiyacım vardı benim. Benim gözyaşlarımi silen oydu, bana mutluluk nedir öğreten oydu. Bana umut olan da oydu ama beni bırakıp giden de oydu. 'Her zaman yanında olacağım' demişti bana, ama olmadı. Neyse ya, belki de onun da bir geçerli sebebleri vardır. Ama çocuk kalbim işte, onu çok özlemişti ve bı okadarda kizgindi.
Eve girdiğim gibi kendimi yatağa attım. Ona görmek bana her zaman iyi gelirdi, ama bugün kalbimde ne olduğunu çözemediğim bir duygu, beni esir almıştı. Üzerimi değiştirip Soğuk bir duş aldıktan sonra üzerime pijamalarimi girip yatağa girdim. Yine her gece yaptığım gibi tavanı izlemeyi başladım. Neler yaşamıştım bugün öyle... Her gece özleyip, onunla ilgili hayaller kurduğum çocuk ile bugün karşı karşıya geldik ve o beni öptü, Acaba rüya olabilirmi? Murat'ın beni öptüğünü hatırlayıp yine ister istemez gülümsedim. Bu öpücüğü ömrümün sonuna kadar unutamam.
Oyuncak ayima sarılarak gözlerimi kapattım. Evet, onu gördüğüme sevinmiştim, iyi olduğuna sevindim.
Hoş geldin Murat Demirtaş, hoş geldin, aklıma, kalbime, hayatıma hoş geldin.
Sabah erken kalkarak hazırlandım. Işe geç kalmak istemiyordum. Kendime yeşil çay ve ekmek arası birşeyler hazırladım. Oturup tam da ekmeğimden bır ısırık alicam diyordum ki telefonum çaldı. Bilin bakalım kim arıyor? Canım anneciğim arıyor. Kim bilir bu sefer ne istiyor.
Telefonu bir kenara bırakarak ekmeğimi ısırdım. Israrla çalan telefon susmak bilmiyordu. Ağzımdaki lokmayı yutarak derin bir nefes aldım. Oflayarak telefonu açtım. "Efendim anne" diyerek çayımı yudumladım. "Oo demek hâlâ annen olduğumu biliyorsun, güzel" diyen annem, yine modundaydi. "Sana da günaydın, bişey mi oldu sabah sabah?" diye sordum. En son aradığında para istemişti. "Anneni özledin mi bakalım?" diye sordu.
"Yo özlemedim, çünkü daha geçen gün buradaydin" dedim soğuk bir sesle.
"Bugün seni istemeye geliyorlar, işten biraz erken çık ve buraya gel" demesiyle kaşlarımı çattım. Beni istemeye geliyorlar, ve bundan benim haberim yok öylemi?
"Ne istemesi yine ne saçmalıyorsun?" diyerek ayağa kalktım. Zaten her sabah iki lokma birşeyi zar zor yiyordum, onu da zehir etmişti. Ayakkabımi girerek kapıyı açtım ve dışarı çıktım.
"Recep Bey'in oğlunun sen de gönlü varmış, onlar çok zengin bir aile, biraz aklını kullan" dediğinde telefonu yüzüne kapatmamak için kendimi zor tutuyordum. Merdivenlerden inerken "Isteme falan yok tamam mı, söyleyin gelmesinler, benim daha evlenmek gibi bir niyetim yok" diyerek annemi uyardım. Ben ve evlenmek ha? Daha neler! Binadan çıkarak hastaneye doğru yürüdüm. Ama annem hâlâ susmak bilmiyordu. "Ya çok zengin diyorum sana, anlamıyor musun?" dediğinde çıldırmak üzereydim.
"O zaman seni istesinler anne!" diyerek tam da telefonu kapatacaktim ki durdum. Bir kaç metre uzağımda duran araba, Murat'ın arabası miydi? Evet, doğru tahmin, onun siyah lüks arabası buradaydı. "Anne ben seni sonra ararım" diyerek telefonu kapattım ve arabaya doğru yürüdüm. Arabanın cami açıktı, ve Murat şoför koltuğunda uyuyordu. Ellerini göğsünde birleştirmiş başını yana yaslayarak uyuyordu. Uyuyan Güzel Murat'ı görse utanır Valla, tatlı tatlı uyuyordu. Hâlâ dün geceki kıyafetlerinde olduğuna göre gece burada kalmış, daha doğrusu arabada kalmış. Çantamdan yanıma aldığım suyu çıkardım. Suyun ağzını açarak Murat'ın yüzüne fırlattım. Sıçrayarak uyanan Murat, ne olduğunu anlamadan bana bakıyordu. Gülerek "Günaydın komiser beyciğim, nasılsınız bakalım, nasıl uyudunuz?" dediğimde deli görmüş gibi bana bakıyordu.
"Seni gördüm ya, artık günümün aydın olduğuna eminim" diyerek yüzündeki suyu cebinden çıkardığı mendil ile sildi. "Sen ne halt yiyorsun burada?" diyerek bağırdım. "Gidemedim" dedi derin nefes alarak.
"Şimdi gidersin, hadi yalla buradan" dediğimde sırıtarak cama yaklaştı.
"Dünkü öpücüktan sonra, o biraz zor" dedi. Bende arabaya yaslanarak cama yaklaştım. Yüzümü onunkine doğru iyice yaklaştirarak durdum. Gülümseyerek dudaklarına baktım. Kısık bir sesle "Murat," dedim. O da
Dudaklarıma bakarken mest olmuş gibi "Efendim" dedi. Dudaklarından gözlerimi alarak gözlerine baktım ve
"Sıktır git!" diye fısıldadım. Az önceki gülüşü bir anda söndü, hayal kırıklığına uğramış gibi bakıyordu. Acaba ne dememi bekliyordu? Kaşlarını çatarak "Senin o dilini keserim" dediğinde kahkaha attım. Küfür etmemden hoşlanmıyordu.
"Murat hadi git, senin yüzünden işe geç kalmak istemiyorum" dedim.
"E ben birakiyim o zaman seni" dediğinde ona ters ters baktım.
"Oğlum işin gücün yok mu senin, gitsene önemli davalar bekliyordur seni, Leyla gibi mesela" dediğimde bıktım der gibi bakıyordu bana.
"Deniz hadi otur" dedi.
"Ben yürüyerek gitmeyi seviyorum, hem yakın zaten" diyerek biraz geriye gittim. "Hadi sende durma burada, git hadi" diyerek yoluma döndüm. Ben daha uzaklaşmadan hemen arabadan indi ve peşimden gelmeye başladı. Ben ne desem de yine de peşimden geleceğini bildiğim için bişey demedim. O sırada annem hâlâ ısrarla arayıp duruyordu. Peşimden gelirken boynunu tutarak inledi, arabada uyuduğu için ağrıyor olmalı. Ee ben mi dedim ona arabada kal bu gece diye. Yine de canı yansın istemiyorum işte, çantamdan çörek otu kremini çıkarıp ona uzattım.
"Al bunu, boynuna sür iyi gelir" dedim. "Sağ ol" diyerek kremi aldı.
Ikimiz birlikte yürürken kremden biraz alarak boynuna sürmüştü.
"Deniz teyze," diyen bir sesle ikimizde arkamıza döndük.
Ayşe biz tarafa koşarak geliyordu. Ayşe benim yeğenimdi. Asu Ablamın kızı.
5 yaşındaydı. Onu çok seviyordum oda beni çok seviyordu. Onunla birlikte iken bende çocuk gibi oluyordum. Sanki yeğenim değilde arkadaşım gibiydi benim için. Ayşe'nin arkasından Ablam Asu da bize doğru geliyordu. Aslında onlar benim yaşadığım sokağın başında yaşıyorlardı. Ayşe yanımıza geldikten sonra hemen bana sarıldı. Eğilerek kollarımı ona doladım.
"Oh teyzesinin gülü" diyerek saçlarına bir öpücük kondurdum.
"Teyze bugün sende kalabilir miyim lütfen" diyerek bana baktı.
"Tabi aşkım kalabilirsin" dediğimde gülümseyerek yanağımi öptü.
"Olmaz kızım, teyzen bugün anaannenlere geliyor" dedi ablam yanimiza geldiğinde.
"Değil mi Deniz" diyerek bana baktı. Şu isteme işi vardı değil mi bugün.
"Hayır abla ben hiçbir yere gelmiyorum" dedim. Ablam bana bakarak Murat'ı işaret etti.
"Beyefendi kim?" diye sordu.
"Şey...abla bu Murat bey" diyerek Murat'ı gösterdim. "Merhaba" diyerek ablam Murat'a elini uzattı.
"Merhaba" dedi Murat soğuk bir sesle elini uzatırken. Ablamı tanımıştı sanırım. "Murat bey benim çalıştığım hastanenin doktoru yolda karşılaştık" dediğimde Murat kaşlarıni çatarak bana baktı. Şimdi öyle demeseydim ablam kafasında bin tane senaryo kurardi.
Ayşe kulağıma yaklaşarak "Çok yakışıklı" diyerek fısıldadı. "Ayşe!" diyerek uyarırcasina ona baktım.
Murat da bunu duymuş olmalı ki gülerek diz çöktü ve Ayşe'nin yanağına bir öpücük kondurdu.
"Sen ne kadar güzelsin öyle" diyerek Ayşe'nin saçını okşadı. Bu hali çok tatlıydı. "Ayşe ben" dedi Ayşe sırıtarak.
"Siz teyzemin sevgilisi mısınız?" dediğinde gözlerimi kocaman açtım.
Bu kız akillanmaz di! Murat başını kaldırıp bana baktı. Sırıtarak "O günler de gelir inşallah" dediğinde ters ters baktım ona. Çok beklerdi!
Murat Ayşe'ye bakarak "Teyzenin hocasiyim ben" dedi ve ayağa kalktı.
"Hadi biz geç kalmayalım" diyerek ablama baktım.
"Deniz, Recep beyler bugün seni istemeye geliyorlar, inat etme ve akşam eve gel" dedi. Murat'a baktığımda kaşlarini çatmış bana bakıyordu. Sinirlenmiş miydi? "Istemeye gelecekler ha?" dedi dişlerinin arasından. Onu daha fazla sinirlendirmek için gülümsedim ve "Evet Murat bey, bugün beni istemeye geliyorlar, hastaneden erken ayrılsam olur değil mi?" dediğimde sinirden çenesini sıkıyordu.
"Hayır" diyerek gülümsedi.
"Olmaz Deniz hanım" diyerek gözlerime dik dik bakmayı başladi.
"Hatırlıyor musunuz, birinin kalbini söküp almıştınız, işte o kalbi bugün yerine koyacağız, ameliyat yapıcağız" diyerek kendince bana meydan okuyordu. Izin vermiyorum demek miydi bu şimdi? Izin isteyen oldu sanki! "Abla," dedim gözlerimi Muratdan ayırmadan. "Akşama hazırlıkları başladınız değil mi?" dedim sırıtarak. "Gelsinler bakalım" dedim gözlerimi Muratdan ayırmadan. Bu çocuk niye benim kafamı patlatacak miş gibi bakıyordu ki şimdi? Galiba gerçekten kafamı patlatmak istiyor. "O zaman akşam görüşürüz" dedi ablam. "Hadi kızım gidelim" dedi ve Ayşe'nin elini tuttu. "Hoşçakal teyze, hoşçakal yakışıklı abi" dedi Ayşe ve annesinin elini tutarak gittiler.
Onlar gittikten sonra Murat'ın yüzüne bakmadan elimdeki saata baktım ve "Çok geç kaldım" diyerek hemen koşmaya başlamıştım ki Murat belimi kavrayarak beni kendine çekti. Kızgın nefesini yüzümde hissedecek kadar yakindik bir birimize. "Demek seni istiyorlar" derken sinirden patlayacak gibiydi.
"Evet, sana ne ki bundan?" dedim gözlerine bakarak.
Gülümsedi. "Basarım evinizi" dedi
"Sakin ol Karaoğlan" dedim gülerek.
"Sen git Leyla'nın evini bas" dedim ve onu iterek ondan uzaklaştım.
"Hadi İyi günler" diyerek yürümeye başladım. Kıskanmişti. Hemde deli gibi. Artık peşinden gelmiyor du. Arkama baktığımda hala aynı yerde duruyor, ve beni izliyordu. Gülerek yoluma devam ettim.
Hastaneye gelmiştim, ama Murat peşimden gelmemişti. Sanırım arabasının yanına gitmişti. Gülümseyerek Naz ve Elif'in yanına gittim. "Günaydın millet" dediğimde ikiside bana baktı. Dün onlara haber vermeden çıktığım için kizgindilar galiba. Ama napiyim, o sari yılan çok üstüme gelmişti.
"Kızım sen neredesin ya dün kimseye bişey dememden çıkmışsın partiden telefonlarını da açmıyorsun öldük lan meraktan" dedi Naz kızarak. Haklıydı tabi. "Bana bak dalga, yoksa dün sana birisi bişey mi dedi?" diye sordu Elif elimi tutarak. "Sende bir anda kayboldun, Murat da bir yere kayboldu, siz dans etmiyor muydunuz en son?" Tamam onlara her şeyi anlatsam iyi olurdu bence.

Aşık olunca Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin