🏠
Jaeyun ile birlikte aynı okula gitmek..
Bu düşünce gördüğüm rüya eşliğinde beş dakika öncesine kadar çok güzel hissettiriyordu. Ama dediğim gibi. Beş dakika öncesine kadar.Kendi gördüğüm rüyada bir anda aklıma gelen gerçeklerle gözlerim fal taşı gibi açılmış anında uykumdan uyanmıştım. Oysa uykusu çok ağır olan bir insanımdır. Durumun ciddiyetini artık siz düşünün.
Rüyamı kabusa dönüştürecek neden tabikide Jaeyun değildi, yani evet ana neden oydu ama asıl sebep o değildi, aksine okuldaki çevreydi.
Okul kapısından sınıfa kadar atlatmam gereken pek çok engel vardı mesela. Bunların başında ilk olarak kapı girişindeki okul bekçimiz geliyordu. Her sabah selam verdiğim, arada okuldan kaçmama da yardım eden Zico abi.Yanımdaki yeni simayı görür görmez okul kapısında en az dört dakikamızı çalsa bu kapının önünde dikilen 'yeni çocuk'u görecek olası 145 öğrenci demekti. Bunların yüzde yetmiş beşi Jaeyun'un yabancı olduğunu belli eden sıfatını sıkıcı günlerine bir dedikodu malzemesi yaparak ağızdan ağıza dolaştırsalar bu da okul nüfusunun yüzde sekseninin dersin ilk on beş dakikasında Jaeyun'dan haberinin olacağı anlamına gelirdi. Sınıfın asosyolleri, yatıp zıbaranları ve anında kantine kaçanları haricininde yine kalan yüzde on beşi ilk tenefüste yüksek bir ihtimalle Jaeyun'u görecekti. Jaeyun ilk tenefüsten dışarı çıkmak istese bizim kattaki erkekler tuvaletinin önünden geçmesine izin vermemem gerekiyordu çünkü ilk teneffüs mutlaka tuvalete sigara içmeye giden yavşak futbol takım kaptanı kesin ilk gördüğü yerde kapardı bizim avustralyalıyı. Oradan geçmemek için kolidorun diğer ucundaki merdivenleri kullansak orasıda okulun güzel kızlarının bahçeyi seyredip dedikodu yapmak için kullandığı kısımdı. Merdivenlerde sanki Jaeyun'a yanlışlıkla çarpmış gibi davranıp dikkatini çekmeye çalışan en az üç, numarasını almak için en az beş ve konuşma başlatmak için direkt gelip konuya giren en az yedi kız peşimize takılır diye hesaplasak Jaeyun'a 'ben korece bilmiyor naur naur' demeyi öğretmekten başka seçeneğimin kalmadığını artık sizde anlamışsınızdır.
Kabul ediyorum. Jaeyun'u bu birkaç günde biraz fazla sahiplenmiş ve benden başkalarıyla yakınlaşıp beni unutmasından korkuyor olabilirim. Ama bu abarttığım anlamına gelmez. Ben onun rahatını düşünüyorum sonuçta yani.
"Heeseung, buradaki ilk okul günüme geç kalmayacağız değil mi?"
Ah canım benim.. Nasıl da kibar kibar konuşup uyarıyor. Riki olsa şimdiye ağzıma sıçmıştı.
"Heeseung hyung çık artık şu siktiğimin evinden!"
bingo!
iti an, çomağı hazırla diye boşuna dememişler.
Banyonun havalandırmasını kullanarak kendi evinden bana bağıran Riki ile Jaeyun önce ufak çaplı bir şok geçirsede sonra fazla sorgulamamayı mantıklı bulmuş olsa gerek tekrar eski yüz ifadesine dönmüştü. Ben aynadaki görüntümden gözlerimi çekmezken Jaeyun ise yaslandığı kapı eşiğinden tekrar bana hatırlatma yaptı.
"Acele et Heeseung, annen bağırıyordu biraz önce. Daha çok kızmasın."
"Ama saçım çok çirkin duruyor." dedim ağlamaklı sesimle. Bugün geleneksel kötü saç günümdü ve ben muhtemelen yine okula geç kalacaktım.
Mızmızlanmam üzerine Jaeyun gelip ani bir hareketle elimdeki fön makinesini almış ve nasıl yaptığını anlamadığım bir şekilde saçıma tam da istediğim gibi bir model vermişti. Ben yarım saattir uğraşıyordum adam iki dakikada halletmişti yahu. Ben şokla kendi yansımama bakarken Jaeyun boynuma astığım okul kravatımı da aldı ve onu da bir çırpıda bağladı. Beş dakikada şipşak hazırlanmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yorgun ve ormansızlar apartmanı, heejake
FanfictionDaire üç, gitmesi güç. Zili bozuk, kalbi de bir hayli soğuk. Kapıyı tıklatırsanız duymayabiliriz ama Rapunzeli saçlarını uzatması için çağırırsanız hemen geliriz. "Rapunzel, Rapunzel! Geldi işte prensiniz!" Yorgun ve ormansızlar apartmanına hepiniz...