özel bölüm-6

505 31 4
                                    


...

Kucağımdaki minik kızımın alev alev yandığını fark ettiğimde korkudan ne yapacağımi bilemeyerek birkaç saniye öylece odanın ortasında dikilip durdum. Kendime geldiğimde odadan çıkıp aşağıya doğru koşmaya başladım.

"Onur Duru'nun çok ateşi var!"

Onur'un duymasını umarak bağırarak  aşağı indiğimde peşimden Onur'un da paldır küldür aşağı indiğini duyabiliyordum.

"Ne oldu? Ateşi nasıl olabilir, uyuttuğumuzda gayet iyiydi."

"Hiçbir fikrim yok, hastaneye gitmeliyiz."

Onur başını sallayıp arabanın anahtarını aldığında evden çıkıp hızla arabaya yöneldik. Kucağımda ateşler içinde yanan kızımın suratı resmen yanıyordu ve öylesine şiddetli ağlıyordu ki korkudan nefesim kesilecek gibi hissediyordum.

Arabaya binip kapıyı sertçe kapattım ve Duru'yu iyice kendime bastırıp sarsılmaması için sıkıca kavradım.

Onur arabayı çalıştırıp yola çıktığında Duru'nun ağlaması mümkünmüş gibi daha da artmıştı ama ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

"Çok ateşi var."

Dudaklarımın arasından sadece bu kelimeler dökülmüştü. Onur arabayı son hızla sürerken kalbimi hissetmiyordum sanki.

-

Araba acil servisin önünde durduğunda ikimiz de hızla arabadan inip girişe koştuk. İçeri girer girmez bağırıp çağıran Onur herkesin dikkatini üzerimize çekmişti.

Doktorlar Duru'yu alıp müdahale ettikleri esnada resmen kafam uçmuş gibiydi. Fiziksel olarak bütün vücudum zarar görmüş gibi hissediyordum.

Duru'ya bakan doktorun yanında dikilmiş ne yaptığını anlamaya çalışırken hemşirelerin bizi dışarıya çıkarmaya çalışması Onur'u delirtmişti.

"Çocuğumun yanında duracağım."

"Beyefendi dışarıda durmak zorundasınız."

Onur ve hemşireler arasında geçen tartışma kulaklarımın içinde bomboş seslere dönüyordu. Kalbimin her çarptığında çıkardığı ses kulaklarıma doluyordu. Ama şuan o ses sanki git gide yok oluyor gibi hissediyordum.

Ölüyor gibiydim.

İkisinin arasındaki tartışmayı daha fazla dinlemek istemediğim için usulca acil servisten dışarı çıktım ve kapının önündeki hastane koltuklarından birine sessizce oturdum. Olanlar kafamın içinde şimşek misali çakıyor, her yeri aleve veriyordu. Bazı şeyler artık benim gücümün yetemeyeceği kadar ağır gelmeye başlamıştı. Bedenim yıllardır dayak yiyen bir adamın bedeni gibi yorgun argındı.

Oturduğum koltuğa iyice yaslanıp kafamı arkamdaki duvara yasladım. Başım ağrıyordu. Etrafta bağırıp çağıran insan sesleri başımın ağrıması için yeterli bir sebepti.

Ruhumun üzerine ölü toprağı atılmış gibi öylece oturmuş beklerken Onur'da usulca yanıma geldi ve oturdu. Suratı hemşireyle tartışmaktan olsa gerek biraz kızarmıştı. Ona dikkatli bakmasam bile fark edebiliyordum.

"İyi misin?"

Sorduğu soruyla bakışlarımı bu sefer tamamen gözlerine çıkardım. Birkaç saniye yüzüne baktıktan sonra tekrar gözlerimi yere indirdim ve düşündüm. Uzun zamandır iyi değildim. Başımıza onca şey gelmesine rağmen hep üstesinden gelebileceğimizi sanıyordum ama demek ki bu öyle sandığımız kadar basit bir şey değildi. Ben artık çok yorgun hissediyordum.

"İyi değilim."

"Duru'ya bakan doktor önemli bir durum olmadığını ve hafif bir soğuk algınlığı olduğunu söyledi."

Başımı salladım. Ayağa kalkıp dışarı adımladım. Servisten çıkar çıkmaz yüzüme çarpan temiz havayla kendimi dışarıdaki banklardan birinde otururken buldum. Artık kafam hiçbir şeyi almıyordu. Biraz olsun yalnız kalmaya ihtiyacım vardı sanırım.

-

Hastanedeki işlerimiz sonunda bittiğinde sabah saatlerine doğur eve dönebilmiştik. Eve gelir gelmez Onur Duru'yu beşiğine yatırıp uyutmak için odaya çıkmıştı. Bense salondaki kanepelerden birinde oturmuş öylece duvarı izliyordum. Adam resmen gecenin bir yarısı kızımın odasına girmiş ve ona zarar vermişti. Benim buna engel olamamam en çok içimi acıtan şeydi. O herif elini kolunu sallayarak kızıma zarar vermişti ve benim bundan çok geç haberim olmuştu.

Onur'un merdivenlerden aşağı indiğini gördüğümde kendimi kanepede geriye yaslayıp rahat bir pozisyona geçtim.

"Duru'yu uyuttum şimdi."

Başımı sallayıp onu anladığımı gösterdim.

"Onur sana bir şey soracağım."

"Tabii sor sevgilim."

"Bu Ömer'le nasıl tanıştınız?"

Onur beklemediği bu soru karşısında şaşırmış bir ifadeyle birkaç saniye yüzüme baktı. Daha sonra konuşmak adına derin bir nefes alıp dudaklarını araladı.

"Ya aslında tanışmak değil, babamın yakın bir arkadaşı vardı, ben küçükken onun evine gittiğimiz zamanlarda görüyordum onu ama hiç konuşmuyorduk birbirimizle. Yaşımız büyüdükçe ikimiz aynı işlerle uğraşmaya başlayınca al sat işlerine girdik. Aramız da çok iyiydi ama sonra birden bire benim işlerime taş koymaya başladı ve benim parama gözünü dikti. Sonrasını biliyorsun zaten."

Duyduğum şeyler içimde bir şüphe oluşturdu. Birden bire neden araları iyiyken böyle şeyler yapmaya kalkışmıştı bu herif? Sadece onu polise verdik diye mi bu kadar takmıştı kafayı bize?

"Neden sordun?"

"Merak ettim."

"Anladım, sevgilim ben biraz odaya çıkıp dinleneceğim."

"Tamam dinlen sen."

Onur yanımdan kalkıp giderken elime telefonumu alıp Gökhan'ı aradım. Ömer denen herifi biraz araştırmasını istiyordum. Bu adamın olayını daha derinden incelememiz gerekiyordu.

Gerçekten başka şeyler çıkacağına adım kadar emindim.

DUDAKLARIN[bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin