17-Ayrılık

2.6K 157 35
                                    


...

Onur'la olan bakışmamızı ilk bozan o
olmuştu. Bakışlarını benden kaçırıp koridora yöneldi.

"Onur ne oldu, nereye gidiyorsun?"

"Biraz başım döndü elimi yüzümü yıkayacağım."

Garip bir şekilde giden bedenin peşinden boş boş baktım. Bir şeyler olduğuna emindim ama bunu şimdi sormak istemiyordum. Daha sonraya bırakabilirdim. Son tabakları da alıp masaya yerleştirdikten sonra oturdum ve elime telefonumu alıp karıştırmaya başladım. İnternette dolaşırken gördüğüm beyaz bir bebek tulumuna hayranlıkla baktım. Gerçekten aşırı güzeldi. Hemen sipariş edip telefonumu kenara bıraktım. Onur da gelince birlikte yemeğe başladık. Bakışları sürekli bende takılı kalıyordu ve sanki bir şey söylemek istiyor ama yapamıyor gibi arada dudakları aralanıyordu. Veya ben öyle düşünüyordum, emin değildim.

Yemeği yiyip masayı topladıktan sonra ikimiz karşılıklı kanepeye oturduk. Onur bilgisayarında işlerini hallederken bende onu izliyordum. Ama yavaştan uykum gelmeye başlamıştı. Bende kendimi zorlamayarak kanepeye uzandım ve gözlerimi kapattım.

-

Gerinerek yattığım yerden kalkıp etrafa göz attım. Onur salonda değildi. Kalkıp yatak odasına ilerlerken çalışma odasından gelen konuşma sesleri ile bakışlarımı oraya çevirdim. Sessiz adımlarla kapının yanına gelip dinlemeye başladım. Yaptığım doğru değildi ama bugün onursal bir gariplik vardı ve ben bunun nedenini merak ediyordum.

"Bu yaptığını sana ödeteceğim merak etme. Orospu çocuğu, Ege'ye dokunduğuna seni pişman edeceğim piç kurusu."

Onur'un sesi odadam çıkıp koridora kadar gelmişti. Çok sesli konuştuğunu fark edip sesini ayarlayarak konuşunca daha fazla duyamamıştım ama kimin bana zarar verdiğini merak ediyordum. Kim bana ne yapmıştı?

Birkaç saniye kendime düşünmek için zaman tanıdım ve aklıma o gün yaşanan şeyler geldi. Olabilir miydi? O gün olanları öğrenmiş ve adamı bulmuş olabilir miydi? Bu olasılık beni biraz gererken kapının önünden birkaç adım uzaklaştım.

Uzun zamandır onu bu kadar sinirli görmüyordum ve bu da öğrenmiş olabileceğinin bir göstergesiydi belkide. İçimde bir huzursuzluk tohumu filizlenirken kapının önünde yakalanmamak için adımlarımı merdivene yönelttim. Merdivenleri çıkıp odaya geçtim ve kapıyı kapatıp yatağa uzandım. Uyumak istiyordum ama aklımda Onur'un bir şeyler öğrenmiş olabileceği düşüncesi geziyordu.

Öğrenmişse o adamı yaşatmayacağını ve ona zarar verip kendi başına iş alacağını biliyordum. Bunun olmasını engellemek istemiştim ama görünen o ki ne kadar istesemde başaramamıştım.

-

Akşama kadar zar zor da olsa uyuyarak geçen zamandan sonra yatak odasından çıkıp salona geçtim. Onur görüş alanıma girdiğinde ayakta dikilmiş beni beklediğini fark ettim. Önünde hazırlanmış masaya oturduğunda bende seri adımlarla gidip masaya oturdum. Sessizce yemek yemeye başladığımızda ortamdaki bu aura içimi daraltmıştı. Önümdeki beden tek kelime etmeden yemek yiyor, bana hiç bakmıyordu bile.

Önümdeki yemeği bu berbat ortamdan kaynaklı mıdır bilinmez bir türlü yiyemiyordum, resmen iştahımı kaçırmıştı. Onur'da yemek yiyor gibi görünmüyordu. Kaşığıyla önündeki yemeği sağa sola itip duruyordu. Bu duruma daha fazla dayanamayarak elimdeki kaşığı masaya sertçe çarparak bıraktım ve bakışlarımı Onur'a çevirdim. Bu tavrının sebebi neydi?

"Onur ne oluyor? Sabahtan beri bir gerginsin sen?"

Onur'da elindeki kaşığı derin bir nefes alarak tabağın kenarına bıraktı ve bakışlarını yüzüme çevirdi. Yeşil gözlerinden buğulu bir ifade vardı. Dudaklarını usulca araladığında dikkatle söyleyeceği şeyi bekledim.

"Ege aslında seninle birşey konuşmak istiyorum."

"Tamam konuşalım." dedim sakince.

Her ne kadar sakin görünsemde içimde meraktan çıldıran biri vardı şuan.

Kafasını bir sağa bir sola çevirip durdu. Konuşmak istiyor ama yapamıyor gibiydi. Bu hali beni sinirlendirirken sabırsızca sordum;

"Onur konuşacak mısın artık?"

"Ege ben yapamıyorum, bence biz artık birbirimizden biraz uzak duralım."

Bir anda söylediği şeyle gözlerim kocaman açıldı. Benden uzak durmak mı istiyordu? Bu bir şaka veya bir kabustu öyle değil mi? Şuan onur bana bunu söylemiş olamazdı değil mi?

"Ne diyorsun sen?"

"Ege biz yapamıyoruz yani ben artık istemiyorum. Böyle devam edemeyiz."

Ağzından çıkan kelimeler kulaklarıma dolduğunda kendimi bir boşluğa düşmüş gibi hissetmiştim.

"Ben..."

"Bebeğimize sabip çıkacağım ama-"

Söylediği şeyi duymak içimdeki boşluk hissine öfkenin de karışmasına sebep olurken daha fazla beklemeye gerek duymayarak masadan hızla kalktım ve merdivenlere yöneldim.

"Tamam, daha fazla dinlemek istemiyorum."

Odaya ilerlerken Onur elimi tuttu ve beni kendine çevirmeye çalıştı ama buna izin vermeyerek elimi hızla çektim. Onun yüzüne bakmak istemiyordum. Odadan içeri girer girmez dolabın üstünde duran valizimi aldım ve içini açıp eşyaları doldurmaya başladım.

"Ege ne yapıyorsun?"

"Sanane amına koyayım, az önce benden uzak durmak isteyen sen değil mıydın? Gidiyorum, senden kendimi uzaklaştırıyorum."

Valize üç beş çamaşır daha koyup
hızla fermuarını çektim ve üzerime dolaptan askıdaki ceketimi alıp kapıya yöneldim.

"Ege saat çok geç, dur."

"Peşimden gelme ve olayı dramatize etme, daha fazla uzatmayacağım."

"Ege lütfen bi' dinle."

Onu hiç dinlemeyerek kapıyı açıp evden fırladım anında. Peşimden geldiğini biliyordum ama onu görmek istemiyordum. Bunu bana neden yaptığına dair hiçbir fikrim yoktu ama öğrenmek de istemiyordum. Hiçbir açıklaması olamazdı bana söylediği şeylerin.

Belkide beni sadece bebeği için istemişti, kandırmıştı belkide. Sinirden ağlamaya başladığımda ceketimle yanağımda ki yaşları sildim.

"Ege yağmur yağıyor dur!"

Dediği gibi yağmur yağmaya başlamıştı. Hemde o kadar çok yağıyordu ki, resmen kalbimdeki duyguları hissediyor gibiydi gökyüzü.

"Ve genç çocuk yağmurun altında sevdiğinin kollarında sonsuz bir uykuya yatar."

Aklıma okuduğum bir kitabın son cümlesi gelmişti. Neden bilmiyordum ama o cümle şuan birden içime işlemişti aniden.

...

DUDAKLARIN[bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin