5-Yolculuk

6.6K 337 21
                                    

"Sanki bir şarkısın dilime dolanan"

"Sanki bir bıçaksın, kalbimi saplanan"

.....

Hayatın size nasıl bir oyun oynayacağını asla tahmin edemiyordunuz. Daha bir kaç hafta öncesine kadar güzel bir hayatım vardı ve her şey yolundaydı. Tek derdim derslerim, vizeler ve ıvır zıvır bir kaç şeydi. Şuan ki dertlerim ise bambaşkaydı. Sanki bu dünyanın içinde gitgide gölgeye düşüyordum. Güzel olan şeylerden mahrum kalmış gibiydim. Üzerime düşen gölge güneşi görmemi ve ondan gelecek ışığı engelliyordu. Güneşli bir günde, ışıksız kalmıştım ben.

Odamdaki yatağa uzanmış öylece tavanı izliyordum. Başımda can sıkıcı bir ağrı vardı. Kaç tane ağrı kesici içtiğimi hatırlamıyordum bile. Sessizce etrafa bakarken bir kanat çırpma sesi kulağıma doldu. Yattığım yataktan doğrulup pencereye baktığımda penceremin önündeki minik kuşu gördüm. Öylece durmuş bir içeri bakıyor, bir dışarıda uçan diğer kuşları izliyordu.

Kendi kendime gülerek yataktan kalkıp pencerenin önüne gittim ve kuşa biraz daha dikkatle baktım. Güzel ve minik bir kuştu. Kanatları griydi, kafası ise beyazdı. Onu izlediğimi görünce hızla penceremin önünden uçup gitti. Bir kez daha güldüm ve kapıya yöneldim. Odadan çıkıp merdivenleri indim ve salona geçtim.

Salonda dizinde duran laptopuyla ilgilenen Onur'u görünce hızla yanına geldim. Beni fark etmemişti. Önündeki koltuğa kendimi sesli bir şekilde bıraktığımda bakışları beni buldu. Gözlerini üzerimde bir kaç saniye gezdirdi. Sonrasında tekrar bakışlarını laptobuna çevirdi. İşi olduğu belliydi.

-

Oturduğum koltukta boş boş Onur'u izliyordum. Bakışlarımla onu rahatsız etmeye çalışıyordum fakat umursuyor gibi görünmüyordu. Geldiğimden beri evdem çıkamamıştım. O kadar bunalmıştım ki. Bunaldığımı Onur'a belli etmeye çalışıyor, bana eğlence çıksın diye onunla uğraşıyordum. Ama hala içimde ona karşı ufak bir korku olduğundan fazla ileri gidemiyordum. Aradan dakikalar geçti, ben bakışlarımı ondan bir saniye bile ayırmadım. Sonunda sinirleri bozulmuş olmalı ki, ağzından bir 'of' sesi çıkardı ve bakışlarını kucağındaki laptoptan kaldırıp bana yönlendirdi.

"Yaptığın tek şey ,işlerim var işlerim var ben önemli bir insanım, diyerek beni geçiştirmek. Ben çok bunaldım, çok sıkıldım. Suratsız sıfatından da bıktım bitmek bilmez egondan da nefret ediyorum. Siktir olup gideyim artık."

Onur söylediklerimi dinlerken tek kaşını kaldırıp yüzüme bakmaya başlamıştı. Beni ciddiye almadığı gözlerine yerleşmiş o bakıştan dahi belli oluyordu.

"Sonra konuşuruz bunları."

"Bak beni tehdit ettin diye buradayım ama benim de sabrım bir yere kadar. Bir haftadır nu evin içinde artık kafayı sıyırmak üzereyim"

Onur, söylediklerimi yüzündeki hoşnutsuz ifadeyi koruyarak dinledi. Onun o 'çok değerli' vaktinden çaldığım için rahatsız oluyor olmalıydı.

"Yani, ne yapmamı bekliyorsun?"

Bugün üstünde ayrı bir sakinlik vardı ve ben bu kadar sinirliyken onun benim aksime sakin olması beni daha da sinirlendiriyordu.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun lan.
Benim hayallerim var, benim isteklerim var. Sırf sen istiyorsun diye her şeyimden vaz mı geçeceğim.
Bak Onur artık yeter tamam mı, beni delirtme ben bebek falan istemiyorum beni sal. Evet sende bir bebek babası olabilirsin ama doğuracak olan benim tamam mı ve ben istemiyorum, anlıyor musun beni, istemiyorum."

Öyle bir bağırmıştım ki boğazım acımıştı. Öfkeden suratım kıpkırmızı olmuştu.

"Ben gidiyorum, kurtulmak istiyorum artık bu şeyden. Ne bu saçmalık? Hamile erkek mi olur amına koyayım?"

Öfkeyle ayağa kalkıp kapıya doğru yürürken Onur arkamdan sesleniyordu. Elimi kapu kulbuna attığım anda Onur'un eli omzumun üstünden kapının açılmasını engellemek için kapıya yaslandı.

Kapının üstünde duran eline bir saniye baktıktan sonra sert bir yumruk attım. Yumruğumla birlikte elini acıyla kapıdan çekti. Korumalardan biri salondan yanımıza doğru hızla geldiğinde Onur suratıma korkunç bir ifadeyle bakıyordu. Ondan hiç etkilenmemiş gibi yaparak tekrar kapıya uzandığımda gelen koruma kolumu tuttu ve beni kapıdan uzaklaştırmak için geriye çekiştirdi. Ona bağırıp kolunu üzerimden çekmeye çalışsam da bu bir işe yaramadı.

Ben korumayla uğraşırken Onur bir anda yüksek sesle bağırınca irkilerek ona baktım. Resmen yerimden sıçramıştım.

"Çıkar şunu odaya elini ayağını bağlayın dursun orada."

Koruma Onur'u başıyla onaylayıp beni yukarı çıkarmak içim zorlarken ona nefretle baktım. Bu yaptıklarını ona ödetecektim.

-

Koruma beni odaya sokup elimi ayağımı bağlarken resmen Mısırlı bir esir muamelesi görüyordum. Başıma gelenler yüzünden kafayı peynir ekmek yapıp yememe az kalmıştı.
Ellerimi ve ayakalarımı sandalyeye bağlayan adam odadam çıkıp giderken arkasından tonlarca küfürü sıraladım. Puşt herifler.

-

Uzunca bir süre ellerimi bağiadığı ipleri çözmek için uğraşmıştım fakat nafileydi. İplerin çözüleceği falan yoktu. Sinirden dişlerimi kırmak ister gibi sıkıyordum. Odanın duvarları üstüme üstüme geliyordu resmen. Akıl hastanesine kaldırılmam an meselesiydi. Pes ederek kendimi bıraktığımda saatler sonra odanın kapısı açıldı ve içeri bir kadın girdi. Oldukça güzel ve şık bir kadındı ama şuan zerre umrumda değildi bu.

"Sen kimsin?"

Kadın gülümseyerek bana yaklaştı. Uzunca yüzüme bakıp bir şey demeden dolabımın başına gidip içinden beyaz saten bir gömlek ve siyah klasik bir pantolon aldı. Anlamayarak ona bakarken o bana yaklaştı ellerimi ve ayaklarımı çözdü.

"Ege bey kaçmaya çalışmayın kapı kilitli sizden istediğim şey sakince duş alıp üstünüze bu kıyafetleri giymeniz"

Kadının konuşmasını dinlerken ona sinirle baktım. Neden herkes her şey normalmiş gibi davranıyordu? Ben bu evde zorla tutuluyordum ve kimse bana yardım etmiyordu. Bu evin içindeki insanların ciddi akıl sağlığı problemleri vardı sanırım. Birde önümdeki bu kadını başıma göndermişlerdi. Sakince giyin diyordu kadın bana resmen. Sakince duş alıp giyin diyordu. Neden şuan sakin olmalıydım ben?

"Onur nerede?"

Cevap vermeye tenezzül etmeden arkasını döndü ve kapıya yöneldi. Çıkarken birşeyler dediğini duymuştum.

"Kıyafetleri giyin ve bekleyin, bir saat içinde yola çıkıyorsunuz."

Hangi yoldan bahsettiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Beni yine kaçırıyorlardı sanırım bu ruh hastası herifler. Hayatımın bir filme dönmesine gülsem mi yoksa boka batmasına ağlasam mı bilmiyordum. Sanırım en iyi seçenek ağlamaktı. Oturduğum sandalyeden fırlayıp kapıya yöneldim ama kilitliydi. Sinirle kapı kolunu bırakıp kapıya bir tekme savurdum. Aklıma pencere gelmişti ama o bile kilitliydi. Resmen hapis edilmiştim buraya.

Oflayarak bir o yana bir bu yana gidip durmaktan bıktığımda en sonunda gidip bir duş almaya karar verdim. Hızlı ve boktan bir duşun ardından üzerimdeki bornozla dışarı çıkıp kadının ayarladığı kıyafetlere baktım. İstemeyerek de olsa kıyafetleri üstüme giydim ve gelecek olan şeyi beklemeye başladım. Beni yine ne beklediğini ben de merak ediyordum. Artık yaşanan şeyler gerçekten bir film senaryosuna dönüşüyordu.

Yaklaşık yarım saat sonra artık uykum geldiği için gözlerim kendiliğinden milim milim kapanıyordu. Daha fazla kendimi tutamadım ve yatağa uzandım. Beklemek anlamsızdı.

Başıma ne gelecek, nasıl bir şeyin içindeyim, nereye gideceğiz hiçbir fikrim yoktu ama biliyordum ki bir şekilde bu adamın elinden er ya da geç kurtulacaktım. Kurtulmak zorundaydım.

...

DUDAKLARIN[bxb]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin