-9-

43 3 1
                                    

"Neden gelmediler ki?" diye mırıldandı Azerbaycan. Gürcistan'ın onu dinlemeiğini farkederek sesini yükseltmişti. Vatikan'a döndü. "Dün buradalarmış." Elindeki küçük kenarları altın kaplamalı siyah haçı gösterdi. "Fakat bir şeyi unutmuşlar. Ya da bilerek unuttular." Elini telefonuna götürdü ve Türkiye'yi bir kere daha aradı. Bir kaç uzun arayıştan sonra Vatikan'a "Almanya'yı arayabilir misin?" dedi.

   Vatikan Almanya'yı aradı. Almanya'dan da bir cevap gelmemişti. Azerbaycan kapının kenarındaki şemsiyeyi aldı. Gürcistan'ı da kendisiyle çekiştirdi. "Size iyi günler Bay Vatikan. Bir şey olursa hatta kalalım." dedi Azerbaycan. Gürcistan ile dışarı çıktıktan sonra ikili mezarlığın yolunu aldılar.

"Azerbaycan..." dedi Gürcistan.

"Dinliyorum." diye cevap verdi. Yüzü yola dönüktü. Yeşil gözleri koyulaşmıştı.  "Ve lütfen çabuk ol. Acelemiz var."

"Sendeki kanın tadı... Çok değişik."

"Daha önce de mi kan emdin sen?"

"Çocukken kendi kanımı içmiştim. Yani içtim derken... Kanayan yerimdeki kanı yalamıştım."

   Azerbaycan ağzı açık onun anlattığı şeyi idrak etmeye çalışıyordu. Daha sonra duyduklarını duymamış gibi davranmaya başladı.

***

"Yalnız bir şey söylemek istiyorum." Amerika ayağa kalktı. "Bu +18 filmlerden daha iyiymiş."

   Mihver Devletler ise onu izliyorlardı. Üçünün de izlerken sevdiği tek kısım Rusya'nın kızgın ve şaşkın olduğu kısımlardı. Sahne Rusya'nın ileriye doğru ilerlemesiyle ilginçleşmişti.

***

"Başka çarem var mı?" diye fısıldadı Rusya. Almanya'nın onu tutan kolunu bıraktı. Başı eğik Osmanlı'nın yanına geldi. "Zaten hayat anlamsız. Ne diye beni şuracıkta öldürmüyorsun?" Sesi titriyordu. Rusya'nın sesi titriyor! Türkiye'nin iç sesi böyle söyleyip duruyordu. "Neden bana ve Türkiye'ye acı çektirmek istiyorsun?" Karnında hissettiği bıçağın şiddetiyle sendeledi. Bıçak Türkiye'nin ellerindeydi.

   Osmanlı kahkahalar atarak Almanya'nın yanına geldi. Dirseğini Almanya'nın omzuna koydu. Almanya'nın korkuyla bakan gözleri ona döndü. Gözleri soğuktan üşüyen bir kedi gibi titriyordu. Kalbi korkudan yerinden çıkacakmışçasına atıyordu. Yüzünden boncuk boncuk ter damlıyordu.

"Nasıl? Beğendin mi? Yıllardır istediğin bu değil miydi? Annenin ölümüne sebep olan kişinin oğlunu öldürmek istemiyor muydun?"

"Ben... Bu şekil istemiyordum." dedi Almanya. "Onu öldürecektim. Ama bu şekil değil!"

"Korkmana gerek yok. Belki annen seni bir yerden izleyip senle gurur duyuyordur."

   Almanya korkunç bir çığlık kopardı. Sesiyle mezarlıktaki ağaçlardaki kargalar oradan uzaklaştı. Kendini diz çökerek yere attı. Başını iki elinin arasına koyup acı bir şekilde bağırmaya başladı.

"Ben böyle istemedim! O benim elimle ölecekti. Bıçakla değil ona yaptıklarını göstererek öldürdürecektim onu!"

    Türkiye, bu acı çığlıkların arasında Rusya'ya ikinci kez bıçağı sapladı. Yüzünde duygusuz bir ifade olsada yanaklarından sıcak göz yaşları süzülüyordu. Osmanlı onun içine giremese de onu kontrol edebilmişti. Artık Türkiye istese de vücudunu kontrol edemiyordu. Osmanlı'nın kuklasından başka bir şey olamazdı.

"Böyle öleceğimi bilseydim, Türkiye." Eliyle karnını tuttu. "Seni daha önce severdim." Almanya'ya döndü. "Korkmana gerek yok. Arkamdan benden intikam alman için bir sürü insan bırakıyor olacağım." Elini yüzüne götürdüğünde ağzından kan aktığını gördü. Yüzü gülmeye başladı. Son bir kez Türkiye'nin yüzüne baktı. "Seni sevdiğimi bilmeni isterim, Türkiye C..." Üçüncü kez karnına bıçak saplandı. Domino taşı gibi yere yığıldı.

Countryhumans - Bir Dünya İki TarafHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin