Ailemin üst seviye askerler tarafından tek tek yok edilişi asla gözümün önünden gitmezdi, o zaman sadece 10 yaşında bir çocuktum. Babamı severdim çocukken çünkü tek oğlan olduğum için kız kardeşlerimden ayrı tutardı beni, tek sevmediğim yanı buydu o zamanlar. Kız kardeşlerim benim için dünyalarım demekti ama onlar da benden gitmişti. Küçük kız kardeşim leila'nın kafasını kurşun delip geçmeden önce "abi" diye seslenişi kulaklarımı çınlatıyordu. İşte o zaman babama olan nefretim ve intikam duygum başlamlştı.
"Abi.. lütfen abi.." diyordu leila ama ben bir korkak gibi saklanıyordum, saklanmasam benide öldüreceklerdi biliyordum. Ortanca kız kardeşim ağlıyor olsa bile bu yaşında korkusuz görünüyordu, benden öğrenmişti. Annemin, "theo kaç buradan! Seni öldürmelerine izin verme git!" Diye sitem ettiğinde adımlarım geriledi. Elimden hiç bişey gelmiyordu ailemi kaybetmek üzereydim. Aptal gibi ne yapacağımı düşünürken o üniformalı adamların arkasından babam belirdi, gözlerim şok içinde büyürken ağzımı kapattım. Yani babam onları öldürecek insanların arasında mıydı? Ama nasıl olurdu.. babam bizi çok severdi, herseyi yapardı, zarar görmemizi engellerdi.. çaresizce izledim ama keşke o an gözlerimi yerinden sökebilseydim de babamın canice "öldürün" komutunun ardından annemin, leila'nın ve cara'nın ölümünü görmeseydim.. bütün hücrelerim durmuştu hatta nefesimi bile tutmuştum. Beni kendime getiren şeylerden biri olan adamların benim üstüme de gelmeseydi hatta o an babamla göz göze gelmemizdi, ilk defa babamdan korkarken aynı zamanda da içimdeki nefretin alevlendiğini hissettim. Arkamı dönüp bir kere bile olsun bakmadan kaçmaya başladım, hızlı koşardım ilk defa işime yarıyordu bu özelliğim.
İşte o zamandan sonra askeri üs beni almış ve eğitmişlerdi bu hale gelene kadar. Her zaman geçmişimden kaçmaya çalışırdım fırsatını bulunca çünkü hatırlamak istemiyordum zayıf düşüyordum. Bu benim zaafımdı ve zararlarımı belli etmekten nefret ediyordum çünkü biliyordum bu benim karşıma çıkacaktı, 30 yaşındaki adamın zaafı yokmuş gibi davranmakta sürekli içine atmakta çok yoruyordu bazen.
Ne kadar süredir jarvisin bana gösterdiği yere bakıyordum bilmiyordum ama transa girmiş gibiydim. Bütün taşlar sanki tek tek yerine oturuyordu, tabi bunu yeni öğreniyordum çünkü geçmişi araştırmayı asla cesaret edememiştim, korkaklıktı. Jarvis kolumdan tutup beni sarstığın da irkilip iri gözlerle ona baktım, onun da endişeli bakışlarını görüyordum. "Theo, iyi misin? Daldın gittin." Boğazımı temizleyip toparlanmaya çalıştım ama başaramadım. Uykusuzluktan başım ağrıyordu, çok düşünmekten beynim artık uyarı veriyordu, geçmiş peşimi bırakmıyordu. "Babam denen herif, bizim peşimizde olduğumuz örgüt'ü mü yönetiyormuş yani? Aklımı kaçıracağım! Yıllardır bunu nasıl fark edemedim ben, sikeyim!" Aniden yükselirken dosyayı sinirle fırlattım. Jarvis hızlıca kalkıp beni tuttuğun da hızlı nefes alış verişlerim göğsümü tekletiyordu. "Olabilir, bunlar olabilir theo.. zaten babanın böyle biri olduğunu biliyordun sadece peşine düşmedin. Bu konu seni üzüyor biliyorum bu yüzden kendine yüklenme." Dediklerine ard ardına kafamı olumsuz salladım, "hayır, anlamıyorsun! Bu adamı tanımıyorsun. Benim ellerimden herşeyimi aldı, Jarvis. Herşeyimi!" Onu kendimden uzaklaştırıp sert adımlarla odama gittim. Kapıyı çarparak kapatırken ellerimle saçlarımı çekiştirerek odanın içinde dört dönmeye başladım. Ben nasıl kaçırmıştım bu detayı? Önceden görseydim şimdiye herşeyi bitirmiş olucaktım. Ben aptaldım, ben duyguların zayıf düşürdüğü bencil bir insandım. Sinirle nereye denk gelirse yumruk ve tekme sallamaya başladım. Duvara yumruğumu geçirdiğimde canım acısa da sesimi çıkarmadım. Elimden sıcak sıvının aktığını hissederken yatağa oturup ellerimle yüzümü kapattım, acınası haldeydim. Kapının gıcırtısı kulağıma gelirken umursamadım bile, yanıma çöken ağırlık Jarvis olduğunu belli ediyordu. "Yapma bunu kendine, mahvediyorsun şu haline bak." Ellerimi yüzümden çekip ona baktım, "berbat haldeyim değil mi? Acıyorsun bana değil mi?" Dişlerimi sıkıp bakışkarımı kaçırdım. "Acımak mı? Hayır hayır.. beni dinle theo" ona bakmadım ama dinliyordum, elimi tutup peçeteyle kanımı silmeye başlamıştı. "Seni anlıyorum tanrı şahidim anlıyorum, benide biliyorsun. Evet geçmişin güzel olmayabilir, travmalarla dolu olabilir fakat seni bu kadar yıpratmasına izin verirsen esas o zaman zayıf düşersin." Ona hak veriyordum, her zaman veriyordum fakat ben bile bazen kendimi konrtol edemiyordum. Çenemden tutarak kendine çevirdiğin de gözlerimiz buluştu, onun üzgün yüzünü inceledim, bana karşı olan endişesini yeşil gözleri haykırıyordu. Kurumuş dudakları ise stresli olduğunun kanıtıydı. Yutkundum, "Jarvis.. ben bilmiyorum, tek bildiğim o adamı parçalarına ayırmak istediğim fakat şuan o gücü kendimde bulamıyorum. Kendime itiraf edemiyorum çoğu şeyi." Sıcak nefesi yüzümü okşadığın da istemsizce gözlerimi kapattım, sanki ihtiyacım olan şey biraz sıcaklıktı.. belkide sevgi ve destekti. Yutkunurken dudaklarım da hissettiğim baskı ile gözlerim açıldı, çok fazla düşünmeden onu kendime çekerek sıcak dudaklarını öpmeye başladım. Sanki yine alev etrafımızı sarmıştı ama bu sefer bizi yakan şey dudaklarımız dı, jarvis'in kolları bedenime sarılırken onu yatağa yatırdım anında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Timi
ActionÖldür yok et. Hayatımız bunlarla oluşuyor, insanların ecelleri biziz bu dünyayı cehenneme çevirende. Aslında dünyanın cehennemden zaten bir farkı yok, aldığımız her nefes zehir.. insanların kendiği yok ettiği bir dünya burası. Gölgelerdir bizim evim...