4. BÖLÜM: İŞKENCE

4 1 2
                                    

İki elim yukarda bileklerim de olan soğuk kalın zincirleri hissediyordum, ayaklarım sallanıyordu yere değmiyordu. Kafam aşağı düşüktü vücudum çıplaktı içerinin dondurucu soğuğunu tenim de hissediyordum ama umrumda değildi. Kendime gelirken kafamı ağır ağır kaldırdım. Öyle bir ağrı vardı ki anlatamazdım. Gözlerim tepemde direkt bana vuran ışığa zamanla alıştığın da ağzımdan kesik bir nefes verdim. Olduğum durumun farkına vardığım da ellerimi yumruk şeklinde sıkarak ellerimi çekiştirmeye çalıştım ama hiç bir fayda olmazken kalın demirlerin keskin yerleri bileklerimi kesti, acıyı umursamadım. "Sizi adi pezevenkler! Çıkarın beni buradan yoksa hepinize şişe oturtup derinizi yüzerim!" Önümde siyah cam olduğunu gördüm, arkasını görmüyordum ama orada insanlar olduğunu biliyordum. Tekrar kurtulmaya çalıştım ama boşa olduğuna kanaat getirdim. Siktir çekerken kafamı eğip kaldırdım ve o siyah cama kitlendim sanki onları görüyormuş gibi. Duvarda köşede duran hapörlerden önce cızırtı sesi geldi daha sonrasında nefret ettiğim ses kulaklarıma ulaştı. "Theo, oğlum demek babanı bulabildin sonunda." Çenemin seğridiğini hissettim. "Şerefsiz! Korkak, korkmasaydın karşıma gelip konusurdun!" Gülüşü beni daha da sinirlendiriyordu. "Benim oğlum olduğunu nasıl da belli ediyorsun.. gururlandım." Çırpındım, burdan kurtulup onun ağzını yüzünü dağıtmak istiyordum. "Siktir git! Ben senin oğlun değilim." Odaya 2-3 asker geldiğinde yanlarıma dizildiler. Hepsi tek tek bana vurup tekmeler attığında dişlerimi sıktım, hayır acımıyordu acı yoktu hissetmiyordum hissetmemeliydim şuan olmazdı. Önüme gelen askere bakıp hızla ayaklarımı onun boynuna dolayıp boğmaya başladım.
"Sizi aptallar! Yanına yaklaşmayın diye emir vermiştim! Kurtarın arkadaşınızı gevzekler!" Babam denen herifin haykırışları ile daha çok boğdum adamını, siyah cama doğru gülümseyerek baktım ama bu tamamen sinire bağlıydı. Adam en sonunda nefessiz kalıp can verdiğinde birden yere bıraktım. Adamın birisi bana elektro şok verirken titreyip kafam aşağı düştü, beni etkisiz bırakıyordu. Kapı tekrar açıldığın da yandan kısık gözlerle baktım, benden bir kaç santim uzun olan babam karşımdaydı. Sinir ve nefret beynime hücum ederken toparlanarak kafamı kaldırdım. Onun da gözlerinde bana olan nefreti gördüm, bunca zaman rol ki yapmıştı? Aslında hepsi kandırmaca mıydı?
"Bana benziyorsun oğlum, gözlerinden tut sinirine kadar. Sen bensin." Sinirle haykırdım, "Ben sen değilim! Sen adi herifin tekisin, gurursuz, ailesini yok eden siktiğimin adamısın!" bunları dememin üstüne yüzüme yediğim yumrukla kafam geriye giderken dişlerimi sıktım, dudağımdan akan kanı hissettiğimde yalayıp onun yüzüne tükürdüm. Cebinden beni sinir eden bir sakinlik ile peçete çıkarıp yüzünü sildiğinde bana baktı, "bu kadar tiyatro yeter. Bana üssünüzün yerini söyle theo seninle bir işim yok." Tabii liderin ben olduğumu bilmiyordu hatta bizim ekipten başka kimse bilmiyordu. Gizli tutmuştuk çünkü düşmanlar her zaman ilk lidere saldırırdı bizde zayıf düşmemek için gizli tutuyorduk. Gülüş attım. "Sen bunu bana söylediğin için hemen söyleyeceğimi mi sanıyorsun sikik? Öldürsen söylemem." Asla söylemezdim, ekip benim ailem di. Alex'in özellikle Jarvis'in zarar görmesine izin veremezdim. "Söyleyeceksin, söylemek zorundasın, başlayın!" Neye başlayacaklardı? Anlamaz şekilde bakarken sırtıma gelen kırbaç ile burnumdan bir nefes verdim. Acı yoktu, acı olamazdı, acı zayıflıktı, ben zayıf değildim. Onlar benim sırtıma defalarca vururken ben sadece karşımdaki baba demeye utandığım adama bakıyordum. Fısıldadım. "Bunlar bana fayda etmiyor, istediğin kadar bana işkence et. Ben acı kabiliyetimi kaybettim." Güldüğünde yanık izlerim de gezindi gözleri, "yanmışsın, ben olsam seni o ateşten asla kurtarmaz tamamen yanmana izin verirdim." Bir süre durdum, o da anlamış olucak ki kafa salladı. "Evet o yangını çıkartan benim ekibimdi. Biricik arkadaşın ve senin yanmanı sağlayan." Gözlerim kararırken bütün gücümle çırpındım kollarımı kurtarmak için. Konu benim yanmam değildi, yanmak umrumda bile değildi ama orada jarvis'in canı acımıştı, ayağı zarar görmüştü. Ona tekmelerimi salladığım da boşaydı. "Seni öldüreceğim! Seni esas ben yakacağım! Ölmek için yalvaracaksın bana. Seni öyle bir süründürücem ki.." kırbaçlar sırtımdan bacaklarıma da inmişti, beni indirdiklerinde ayaklarım da güç kalmasın diye yapıyorlardı, yutkundum. Bu halde olmam onun hoşuna gidiyor olacaktı ki keyifle izliyordu. "Bana üssün yerini söyle ve lideriniz kim onu da söyle. Aksi taktirde canlı çıkamayacaksın." Vuruşlar durduğun da nefes vererek baktım, "pekala.. söyleyeceğim yaklaş ancak kulağına söyleyebilirim. Canım çok acıdı dayanamıyorum." Bana yaklaştığın da sertçe kafa attım. O geriye sendelerken demirlerle kendimi havaya kaldırıp iki ayağımla göğsüne vurarak onu duvara yapıştırdım. "Canın cehenneme piç kurusu, annemi ve kardeşlerimi öldürdüğün için senden öyle bir intikam alacağım ki aklın şaşacak. Jarvis'in zarar görmesine sebep olduğun için bacaklarını kıracağım senin." Sinirle hızlı hızlı nefesler alıp verirken vücuduma sıcak- gerçekten sıcak bir demirin bastırılması ile dişlerimin arasından tısladım. Kaynayan demiri vücuduma bastırmışlardı, o demirin etimi yaktığını belli eden sesini duyarken burnuma yanık kokusu dolmuştu ve ben yine yanıyordum. Dişlerim kırılacak derece sıkarken ellerimle demiri öyle bir kavramıştım ki ellerime kan gitmediğini hissettim. Çektiklerin de bitti derken bu sefer sırtıma bir daha bastırdıkların da kafam aşağı düşerken boşluğa doğru bakmaya başladım. Şerefsizi alıp götürürken burnunun kan içinde olduğunu gördüm bu hosuma gitmişti elbette hatta ona çok daha fazlasını yapacaktım buradan kurtulduğum an. Adamlar önüme geçip bana gitmeden vurmak istediklerin de seri şekilde kafamı kaldırıp üstten baktım, benden korktuklarını gördüm o an gözlerin de. Bundan yararlanarak sanki bişey yapacakmış gibi hareketlendiğim an dışarı çıktıkların da ışıklar sönmüş ve karanlığın için de kalmıştım. Yanan yerlerim öyle acıyordu ki.. kırbaç darbelerinin sırtımı kanattığını bile hissediyordum aşağı kadar süzülen ıslaklık ile. Bacaklarım o kadar acımamıştı ama yine de sızlamıştı. Tek başıma kaldığım dan emin olduğum an acımı serbest bırakıp lanetler etmeye başlamıştım.

Ölüm Timi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin