-Bölüm 5-

383 56 14
                                    


Merhaba büyük ihtimalle vpn ile buradasınız şu anda :" konuya çok girmek istemiyorum ama hepimizinki gibi benimde hevesim kırıldı yine de bölüm atmak istedim
yorum yaparsanız çok mutlu ve motive olurum teşekkür ederim



Yediğim kraker boğazımdan geçemezken önümdeki su şişesini zar zor açtım ve birkaç yudum içtim. Jandarmaya gitmem üzerinden 2 gün geçmişti. Öğle arasındaydım. Tüm dengem alt üst olmuştu. Mardine alışmaya çalışırken kafamı yoran çok şey vardı. Asu denilecek kadın, çocukları Ömer ve Baran bir de leblebi vardı.

Evet leblebi.

Yani Kurt Komutan.

O gün arabadan inip lojmana geldiğimizde cebinden çıkardığı leblebileri yine avucuma bırakmıştı. Hiçbir şey demeden gitmişti yanımdan. Kafamı öyle kurcalıyordu ki buraya gelme amacımı unutturuyordu bana. Kızıyordum kendime. Bu adam birkaç gün önce beni tutuklamış bileklerimin morarmasına sebep olduğu yetmiyormuş gibi alnımda onun yüzünden açılmıştı. Böyle şeyler yaşadığım birinin gülüşüne bakışına hatta nefes alışına bile anlam yüklemem doğru değildi.

Çünkü kendimi biliyordum.

Bir şeyleri inkar edecek yaşı geçmiştim ki hiçbir zamanda inkar eden biri olmamıştım. Lisede hoşlandığım çocuğa gidip açılmıştım direkt. Birinden hoşlandığımı içimde kabul ettiğimde ne yazık ki dur durak bilmezdim. Hoş ben çoğu zaman dur durak bilmezdim ama şu an konu o değildi.

İçimdeki şeylerin hoşlantıya dönmesinden endişeliydim. Mardine keyife ya da tatile gelmemiştim. Halletmem gereken zaten büyük bir aile problemi varken başıma Kurt çıkmıştı. Bu yüzden iki gündür evden çıkmadan önce kapı deliğine bakıyor lojmana girerkende etrafı izliyordum dikkatle. Onunla karşılaşmamak için en mübah yol neyse onu izliyordum.

Kaçıyordum ama çok sevmiş olmama rağmen hala kendime leblebi almamıştım mesela. O verince güzeldi belki de Mardin leblebisi.

Ya da sadece ondan almak istiyordum.

Alnımdaki yara iyileşmiş bantı çıkarmıştım. Ayağımda iyidi ufak bir sargısı vardı ve ben tabii ki de topuklularımdan vazgeçmemiştim. Topuklu olan ayakkabılara zaafım ilkokul öğretmenimden gelirdi. O da sürekli topuklu ayakkabı giyerdi ve ben ona hayrandım. Gülfen Hoca. Okulda yaptığım tüm taşkınlıkları yutan tek kişiydi. Bazen saçımı örer kurdele bile takardı.

Çünkü bilirdi yetim ve öksüz olduğumu

O da dul bir kadındı. O zamanlar anlamazdım ama diğer sınıf öğretmeni ona her yanaştığında yüzünü buruşturur lafı kısa keserdi. Erkek sevmez herhalde diye düşünürdüm. Meğerse adam dul diye Gülfen Hocayı rahatsız ediyormuş. Gülfen Hoca bir dul kadına göre güzel giyinirdi. Dul kadın nasıl giyinirmiş ki diye sormayın. İzmirde bile yaşasan dul kadın dediğin usturuplu giyinmeli çoğuna göre. Özenmemeli çok kendine yoksa belli koca arıyor ya da aranıyor.

Dul kadın kendini sevmesin isterler. Erkek sevmemiş boşanmış o neden sevsin kendini?

Gülfen Hoca kendini seviyor diye aranıyora çıkmıştı adı öğretmenler odasında. Kulaklarımla duymuştum. Bunu söyleyen öğretmenlere bir şey yapamadığımdan sınıf öğretmeni oldukları sınıfları bulmuş ve sınıfların en çalışkanlarını bir güzel tek tek ağlatmıştım. İtiş kakışla tabii. O zamanlarki Ahu ne bilsin laflarıyla dövmeyi ellerim çalışırdı anca o da yurtta üst katımda kalan dombilik Halime sayesindeydi. Bazen bir güzel döverdi beni bende minik bedenimle ona karşı koya koya öğrenmiştim bir şeyler.

Sonra ölmüştü Gülfen Hoca. Kalp krizi girmişti 40'ında. Ayrıntılarıyla bilmiyorum ama 35 yaşındaki kadına hayatı dar etmişti tüm kötü bakışlar. Bende topuklularla ruhunu yaşatmak istemiştim hoşuma da gitmişti bir yerden sonra. Telefonumun sesi beni eski anılarımdan çıkartırken elim masadaki telefonuma uzandı. Sibel arıyordu. Anında açıp kulağıma koydum. 3 defa çaldırıp sonra kapatma gibi bir huyu vardı kendisinin hızlı açmam gerekiyordu.

Siyah Deniz'de bir AhuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin