11.BÖLÜM

551 40 34
                                    


Sertap Erener- Vur Yüreğim
Kendimden Hallice- Hatamı Dansa Kaldırdım

Bilinmeyen Kişi.

Bağırmak istedim yüzüne doğru beni anlayabilmesi için ama o gözyaşları içinde önümde diz üstü çökünce kelimeler boğazımda tıkılı kaldı.

Bu sahneyi görmüştüm, aynısını tekrar yaşamak benim sonum olabilirdi. Hızlıca koştum,bedenini tutmak için öne atılıyordum ki bir ses kulağıma geldi.

Sesle birlikte bedenim üç adım öne tökezledi, sırtımda dolaşan sıvı ile acı aynı anda vücudumu hükmediyorken önümde acı içinde kıvrılan bedene baktım. Burdan çıkamazdık, artık ikimizde bu acıyla yaşamayacaktık.

2.Gün Önce.

Küçüklüğümde bir oyuncağım vardı. Çok sevdiğim, hep onunla uyuduğum. Dilek dilerken ona dokunup dilediğim. Korktuğumda ona bakıp ağladığım, saten kumaşla yapılmış bir peluş ayaklı bal kabağı.

Bal kabağı turuncu olurdu. Oysa benim peluş oyuncağımın rengi beyazdı, tuhafki üstünde de bir çok yeşil renkli kelebek işlemeleri vardı. İlginçti, kokusu da bal gibi kokardı. Bana bunu veren kişiyi hatırlamazdım, annem bir gece odama gelip yatağıma koymuş olabilirdi. Ya da babam almışta olabilirdi. Ama hisslerim ikisini de red ediyordu.

Biri bana bu oyuncağı vermişti ama hatırlayamıyordum. Hafızam çok güçlü değildi. Yıllarca o oyuncakla yatmış kalkmıştım, bir gün eve geldiğim gecenenin karanlık saatlerinde odamın camı sonuna kadar açıktı. İlk başta rüzgarın açacağından şüphelenmiştim, sonrasında odamın darmadağın oluşundan içeri giren bir hırsız olduğunu anladım.

Her yere baktım. Her şey yerindeydi de bir tek o oyuncak yoktu. Hangi aklı başında hırsız onu alıp çıkardı ki? Sonra unuttum. Her şeyi gibi o oyuncağıda unutup beynimin bir köşesine attım. Aramadım, belki de o gece o oyuncağın gitmesini çok istemiştim. Beynim benimle oyun oynuyorda olabilirdi, öyle bir oyuncağa sahip de olmayabilirdim.

Ama şöyle ki. Şu an uyandığım yatağın yanında duran sehpanın üzerinde o peluş vardı. Kaşlarımı hayretle kaldırarak gözlerimi ovuşturdum. Bu oyuncak ne ara buraya gelmişti, ya da bu oyuncak gerçekten benim yıllarca kucak açtığım oyuncak mı?

Herkeste olabilirdi ki böyle bir oyuncak neden şaşırıyordum?

Şaşırıyordum. Şaşırmalıydım, çünkü bu peluşun ayağanın altında adım yazıyordu. Bu benim oyuncağımdı.

Yataktan doğrularak peluşa uzandım. Koca yuvarlak gövdesi olan, iki ayağı iki kolu olup bana gülümseyen bir bal kabağı vardı elimde. Dokundukça geçmişin kokusu burnuma doldu. Bal ve tarçın kokusu, annemin kokusu. Bir de bir babanın bağrışlarıyla dolu kumaş parçası. Ayağında yazan isime baktım, keçeli kalemle yazılmıştı. Küçükken ben yazmamıştım, biri gelip yazmış olmalıydı.

Peluşa hayretle ve şok içinde bakarken odanın kapısı açıldı. Hızlıca kafamı o tarafa çevirerek oyuncağı yorganın içine tıktım. İçeri yavaş ve soğuk adımlarla giren Aral yüzümdeki tuhaf ifadeyi görmüş olmalı ki tek kaşını kaldırarak etrafa baktı.

Sertçe yutkunarak içinde bulunduğum durumdan çıkarak rahat gözükmeye çalıştım. Aral yavaş adımlarla yatağa yaklaşarak elinde tuttuğu bardağı yanımda duran sehpaya bıraktı. Duman çıkıyordu bardaktan.

"Hasta mısın?"dedi önce. Sonrada bardağa bakarak kafasını bardağın olduğu tarafa salladı. "Kahve."dedi. Dumanı tüten bardağa bakarak gözlerimi kıstım. Yüzüne bakmadan konuştum.

SON SÜRATHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin