(5) Benden de kaçtın

5 1 2
                                    

Yarım saat kadar sonra Bay Bilinmeyen, odanın kapısında belirdi. "Kalk, başka bir yere gidiyoruz." Polis peşinize düştü , değil mi? Onu dinlemeyip oturmak en doğru seçenekmiş gibi geldi. "Hâlâ ne bekliyorsun? Kalksana." Hareket etmeden öylece durup ona bakmayı sürdürdüm. "Ne o, naz mı yapmaya başladın?" Şimdiye kadar yapmamış olmam hata!

"Hiçbir yere gelmiyorum." Hava henüz aydınlık olduğu için kaşlarını çattığını görebiliyordum. "Bugüne kadar sesimi çıkarmamış olabilirim, bu sizin her dediğinizi yapacağım anlamına gelmiyor." Yüz ifadesi değişti, alaycı gözlerle bana bakıyordu.

"Peki o zaman, seni aylardır takip eden adamın önüne atıp burada böyle bırakabilirim. Sonuçta bir şey kaybetmem, değil mi?" Aylardır takip eden adam mı? Aylardır takip mi ediliyordum! Yalan söylüyordu, öyle olsaydı illa ki bir yerde anlardım ve ya hissederdim diye düşündüm.

"Yalan söylüyorsun!" Gözlerimin içine bakarak kahkaha attı. Suratının ortasına bir tane geçirmek istedim.

"Öyleyse kal burada, en fazla yarım saat sonra görürsün yalan söyleyip söylemediğimi." Manipüle mi etmeye çalışıyor, beni? Bu işte başarılı olduğunu kesinlikle söyleyebilirim. Çünkü, beni alt etti...

"Kahretsin! Başka hiçbir seçeneğim yok, değil mi? Günlerdir bu boktan yerde sorgusuz sualsiz duruyorum ve siz bana hiçbir açıklama yapmıyorsunuz!" Sesim beklediğimden de yüksek çıkmıştı. Ayağa kalkarak yanına doğru ilerledim. Aramızda bir adımlık mesafe bırakarak karşısında durdum. Parmak ucuma doğru yükselip yüzüne doğru yaklaştım. "Söylesene Sefa, neden hâlâ hiçbir açıklama yapmıyorsun?"

Afallamıştı. Tekrar ayağımın üzerine inmemle birlikte bir adım geri gitti. Adını söylememiz beklemiyordu. Umarım gerçekten Sefa'dır, aksi takdirde bu bünye rezil olmayı kaldıramaz.

"Sen nasıl..." Gülme sırası bendeydi, dudaklarım iki yana kıvrıldı.

"Yarım saat önce adamlarının seni adınla çağırdıklarını ne çabuk unuttun." Yeşil gözlerinin içinde öfkeyi gördüm. Bu öfke bana değildi, Bay Sucuyaydı.

"Asel, ben özür dilerim... Ama bunu yapmak zorundaydım. Peşinde seni öldürmek isteyen bir adam varken öylece duramazdım."

"Kim beni, neden öldürmek istesin?"

""İşlediği cinayeti uzun süredir bildiğin için..." Şaşırma sırası bendeydi. Aklımdan tek bir kişi geçiyordu. O kişi bütün tüylerimin ürpermesine neden oluyordu.

"Yoksa..."

"Evet, Asel. Baban." Duraksadı, konuşup konuşmamak arasında gidip geliyordu. "Anneni öldürürken senin görebileceğini düşünmemişti. Eğer çığlık atmasaydın, belki de seni hiç fark etmeyecekti ve şimdi senin peşine düşmemiş olacaktı. Seninle birlikte benim de peşime düştü, bizim binaya taşınman onun da işine geldi. İkimizi birden gözetleyebilme şansına sahipti." Kafasındaki maskeyi çıkardı ve yüzüne güzel bir tebessüm yerleştirdi. "Hatırladın mı beni, arkadaşım? O kapının arkasında birlikte saklanmıştık, yakalandıktan sonra o evden birlikte kaçmıştık ve sonra sen benden de kaçtın. Yıllarca ne yaptın, nasıl şartlarda yaşadın düşünüp durdum. Bizim apartmana geldiğin ilk gün gözlerindeki o bakıştan tanıdım seni, Asel. Gözlerinde, hiçbir zaman kaybolmayan o masumluğu gördüm."

Söyledikleri karşısında donup kalmıştım. Komşum ve beni taciz eden Bay Bilinmeyen olarak bildiğim kişi, aslında benim çocukluğumdu. Gözlerimin ıslandığını hissediyordum.

"Hadi Asel, kaybedecek zamanımız yok. O adamın gözünü hırs bürümüş, şu an burada bulunan 4 kişiyi de hiç çaba sarf etmeden öldürebilecek kapasiteye sahip. Hadi, gel gidelim." Bana doğru uzattığı eline baktım. Gözyaşlarımın arasında gülümsedim ve uzattığı elinin içine elimi bıraktım.

"Gidelim, komutanım..." Komutanım, çocukluğumuzda sürekli oynadığımız oyun içerisinde ona hitap etme şeklimdi. O komutandı ben ise onun altında çalışan bir asker oluyordum. En eğlenceli bulduğum oyundu o zamanlar, sürekli ağlayıp 'Sefa, askercilik oynamak istiyorum' derdim. O da ağlayan suratıma daha fazla dayanamayıp, 'Ağlamayı kes, asker! Derhal iş başına' diyordu. Gözyaşlarımı silerek komut almış asker gibi asıl duruşa geçiyordum. 'Emredetsiniz, Komutanım!' diyerek bana vereceği görevleri bekliyordum.

Ben o günleri tekrardan düşünürken arabaya yerleşmiştik. Önde bulunan iki adamdan biri bana suyu fırlatandı. Herkes yüzündeki maskeyi çıkarmıştı, artık saklanacak bir şey olmadığını düşünüyorlardı. Ne de olsa, Sefa'nın aslında kim olduğunu onlar sayesinde öğrenmiştim. Sefa ise sol tarafımda oturuyordu. Beklediğimin aksine Sefa, onu deşifre eden adama hiçbir şey demedi. Tam tersi bu durumdan memnunmuş gibi davranıyordu.

Gözlerimi Sefa'ya çevirdiğimde bana baktığını gördüm. Gülümsüyordu. Gülümsemesine karşılık ben de ona gülümsedim. Gece hiç uyuyamamış olmanın etkisiyle gözlerim kapanıyordu. "Kafanı omzuma koyabilirsin." Sunduğu teklife hayır diyemezdim. Yanına yaklaşarak kafamı omuzuna yerleştirdim. Gözlerim artık kapanmıştı bile...

















...

KAPI | Yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin