(7) Biz...

3 1 0
                                    

Elindeki silah direkt olarak karşıda bulunan kişiye bakıyordu. Gözlerimin açma cesaretini henüz bulamamıştım. Berkan'ın da uyandığını 'Ne oluyor, amına koyayım?' diye bağırmasından anlamıştım.

"Silahi indirmeyi düşünüyor musun, Semihciğim?' Duyduğum sesle kafamı kaldırma gereğinde bulundum. "Ne biçim uykunuz varmış. Evi başınıza yıksam, umurunuzda olmayacak." O meşhur kahkahası tekrar ortaya çıkmıştı. Ve evet, bu kişi Sefa'dan başkası değildi.

"Ne işin var oğlum bu saatte dışarıda? Madem çıkıyorsun, anahtarı alsaydın ya yanına."

"Anahtarı almayı unutmuşum, kapı da birden çarpınca başka çarem kalmadı."

"Ulan, aptal! O adam geldi sandık, kız burada şekilden şekile girdi lan korkudan." Oklar bana dönmüştü. Hepsinin gözü benim üzerimdeydi.

"Ne bakıyorsunuz? Daha önce hiç bir katil tarafından öldürülmeye çalışılmadım." Berkan kaslarını çatarak bana bakmaya başladı. "Ne var? Bakmasana öyle!"

"Biz zaten her gün katillerden kaçıyoruz, değil mi?"

"Neden olmasın?"

"Biriniz şu kızı sustursun! Yoksa üzerine atlayıp öldürecem!"

"Bakın öldürmek isteyen kişi sayısı ikiye çıktı. Bünyem kaldırmıyor artık!"

"Sen ona 3 kişi de, artık ben de istiyorum." Semih'in söylediğiyle birlikte gözlerim hızlıca onu buldu. Şok içinde bakıyordum suratına, resmen hayal kırıklığıydı.

"Siz hepiniz canisiniz! Bıktım ulan şu birkaç günde sizden! Sen hariç Sefacığım." Ona bakarak gülümsedim ve gülümsemem karşılık bulunca tekrar Semih ile Berkan'a döndüm. "Sizden önce ben sizi öldüreceğim! Arkanızı kollarsanız sizin için çok daha iyi olur." Hepsi birden kahkaha atmaya başladı. Şaka yapmıyordum, resmen oldukları yerde işeyeceklermiş gibi kahkaha atıyorlardı.

"Sen mi bizi öldüreceksin? Duy da inanma!" Bu tepkileri kaşlarımı çatmama sebep oluyordu.

"Önce o beyninizi kullanıp kapıyı kapatsanız da oyle mi gülmeye devam etseniz acaba? Ayrıca hiç bilmediğin yeteneklerim olabilir, Bay Sucu."

"Bay Sucu mu? O ben mi oluyorum?" İki elimi de iki taraftan belime yerleştirdim. Çok bilmiş bir ifadeye büründüm.
"Evet, sensin. Beğenmedin mi?"

"Nereden geliyor bu, Bay Sucu lakabı?"

"Bana suyu yerden sürükleyerek fırlatmandan geliyor." Biz konuşmaya devam ederken, Sefa içeri girdi ve Semih ardından kapıyı yavaşça kapattı. Biz kapının önünde dikilip çatışmaya devam ederken onlar çoktan yataklarına dönmüştü bile...

"Kapatın o çenenizi ve gidip yatın artık!" Bu korku ikimize de tekrardan yetmiş olacak ki, ikiletmeden yataklarımıza döndük.

...
Sefa: Nereye gittin be kızım?

Sefa: Meraktan öldük!

Sefa: Ayrıca, telefonunu nasıl buldun?

Telefonumu o günden sonra bugün alabilmiştim. Sefa'nın ceketinin cebinde bir şey öldüğünü fark etmemle merakıma yenik düştüm ve baktım. Telefonum olduğunu anlayınca aldım. Onlar mutfakta kendi aralarında konuşurken, elimden geldiğince az ses çıkararak evden çıktım.

Şimdi ise ne yapacağımı ve nereye gideceğimi hiçbir şekilde bilmiyorum. Gündüz, gördüğüm her sokağa giriyordum.

Asel: Seni hiç alakadar etmez.

Sefa: Asel, sinir etme beni ve nerede olduğunu söyle.

Sefa: Peşinde bir katil varken, bu denli rahat dolaşamazsın.

Sefa: Dışarı çıkmak istediğini söyleseydin eğer, birlikte çıkardıkları.

Sefa: Tek başına çekip gitmenden daha güvenli olurdu.

Asel: Söylediklerinin hiçbirini gram bir yerlerime takmıyorum.

Asel: Boşuna dil dökme istersen.

Asel: Öldürecek ise de gelsin ve öldürsün. Kimseden kaçarak bir hayat yaşayamam.

Asel: Tutsak gibi hissetmektense ölmeyi yeğlerim!

Sefa: Asel, kes şu saçmalığı!

Sefa: Sen ölmek istiyor olabilirsin ama ben ölmeni istemiyorum!

Asel: Beni düşünmek yerine, kendini düşün.

Asel: Hayatı tehlikede olan sadece ben değilim.

Sefa: Sikeyim, kendi canımı!

Sefa; Asel, yapma şunu.

Mesaja cevap vermeyi reddederek telefonu pantolonumun arka cebine attım. Hava kararmaya başlıyordu. Bu da hissettiğim korkuyu daha çok arttırıyordu. Hiçbir şey düşünmemeye çalıştım.

...
Gözlerimin deniz kenarındaki bankta açtım. Evime gitmeyi tercih etmemiştim. Her ne kadar üşüsem de bunu umursamadım ve bankın üzerinden uyudum.

Karnımın açlığını fazlasıyla hissediyordum. Cebimdeki iki üç kuruşla bir simit ve çay almaya karar verdim. Telefonum ise çoktan kapanmıştı.

Simitle çayı alıp tekrar oturduğum banka döndüm. Büyük bir iştahla, uzun denilemeyecek kadar kısa sürede yeme işini bitirdim. Boynumda hissettiğimiz nefesle irkildim. Kafamı çeviremeyecek kadar korkuyordum. Bu kişi Sefa ise beni bir 🥄 suda boğacağına emindim.

"Özledin mi beni, güzel kızım." Bu onun sesiydi, babamın. "Kafanı çevirme ve gülümsemeye çalış. Dikkat çekmek istemeyiz." Hızlı hızlı nefes alıp verirken, bir yandan da surat ifademi düzelmeye calisiyorum. Her ne kadar başarısız olsam da deniyordum. "Seni burada öldürmekten, pek zevk vermez. Başka zamana sallıyorum, seni. Senden öncesi o ne olduğunu belirsiz arkadaşının icabına bakacağım. Ve eğer polise haber verirsen, tek başıma iş yapmadığımı bilmeni isterim. Ben yakalanırsam, her ikiniz de anında ölmüş olursunuz." Sırıttığını hissedebiliyordum. Bu durumdan fazlasıyla zevk alıyordu. Korkmamız onun hoşuna gidiyordu.

"Şimdilik görüşürüz, güzel kızım. Tekrar görüşüne kadar kendine iyi bak." Bu istekten çok bir emirdi. Adım sesleri uzaklaştığını gösteriyordu. Gittiğinden kesin bir şekilde emin olduktan sonra derin bir nefes aldım ve oturduğum banktan kalkıp, deniz kenarında yürümeye başladım.

Ya bu şehirden kaçacaktım ya da göz göre göre ölüme gidecektim. Bu durumda buradan kaçmak en mantıklı çözümdü, ama tek başıma değil. Biz...

Ben ve Sefa.






















...
Bir sonraki bölümden görüşmek üzereee ^^

Eklemek istediğiniz bir şey varsa belirtebilirsiniz.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 15 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KAPI | Yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin