Medya: Sefa karakteri
Sefa'nın beni dürtmesiyle gözlerimi araladım. Kendime gelip gözlerimi tam açtığımda, araba neredeyse harabeye dönmüş bir gece kondunun önünde durmuştu. Kafamı omuzundan çekerek doğruldum.
"Bir süre burada idare edeceğiz. Güzel bir yer olmadığının farkındayım, içerisinde birkaç eşya var yani işimizi görecek kadar." Başımı sallayarak onu onayladım. "Hadi, girelim." İkimiz de arabadan indiğimizde adamlar arabayı başka bir yere park etmek üzere hareket ettirdiler. Yeni fark ediyordum, ilk bindiğimiz araba değildi bu, yolda araba değiştirmiştik. Bu da bulunmamak için yapılmış olan şeylerden biriydi.
Sefa, gece kondunun kapısını açıp içeriye geçmemi işaret etti. Önden ben arkamdan da o girdi ve kapıyı kapattı. İçerisi dışına göre daha iyi durumdaydı. Duvarlar yeni boyanmış olmalı ki ağır bir boya kokusu geliyordu. Beyaz duvarların bazı yerlerinde tablo asılıydı. Yerler gri parkeydi ve onlar da yenilenmiş gibi duruyordu. Salonda bir adet çift kişilik, bir adet de tek kişilik koltuk bulunuyordu. İki koltuğun ortasına ise eski kahverengi bir halı yerleştirilmişti. Kendimi çift kişilik koltuğun üstüne bıraktım. Sanırım rahat bir uykuya ihtiyacım vardı.
Öleceksem de uykusuz ölmek istemiyorum(!)
"Bu odada çift kişilik bir yatak var, ne kadar rahat orasını bilmiyorum. Ama daha rahat edersin diye düşündüm." Eliyle gösterdiği odaya baktım. Kapısı diger kapılardan farklı renkti, diğer odaların kapısı açık kahverengi iken bu kapı beyaz renkliydi. Ayağa kalkıp gösterdiği odaya yöneldim. Kapıyı açtığımda odanın aslında gayet hoş bir görüntüsü olduğunu gördüm. Çift kişilik beyaz örtülü yatak, odanın orta kısmında duvara dayanmıştı. Yatağın yan tarafında eski koyu kahve bir gardrop duruyordu. "Gardrobun içinde birkaç kıyafet var, sana olmasını ümit ediyorum. Ayrıca başkasının eskileri değil, rahatça giyebilirsin."
Bu konudaki takıntımı unutmamıştı. Bu da ona gülümsememe sebep oldu. "Teşekkür ederim." Karşılık verince, odaya girdim ve arkamdan kapıyı kapattım. Birkaç adım sonra kendimi yatağa bıraktım. Orta rahatlıkta bir yataktı. Gözlerim kapanmaya başlamıştı, kendimi uykunun kollarına bıraktım.
...
"Bugün de sandviç yemiyoruz, değil mi?" Alaycı bakışlarım Sefa'nın üzerindeydi. Adamlardan Sucu Beyin kahkahasını duydum, adının Berkan olduğunu öğrenmiştim.
Berkan, bir diğer adamın yani Semih'in kardeşiymiş. İşin garip kısmı burada başlıyor, Semih ile Sefa üvey kardeş olduklarını söylüyorlar. Sefa'nın babası o dönem başka bir kadınla daha görüşüyormuş, tabi kimsenin haberi yokmuş. Bir süre sonra ikinci kadın artık bu duruma dayanamamış ve birini bulup evlenmiş. Berkan da evlendiği kocasından olan çocuğuymuş. Berkan doğduğu zaman Semih 5 yaşındayım ve Sefa'dan sadece birkaç ay kadar küçükmüş.
Hayatlarını bana anlatmaları pek de zor olmadı. Resmen birine anlatmak için gün sayıyorlarmış, diyebilirim. Sefa'nın sesiyle düşüncelerimden uzaklaştım.
"Ne yemek istersiniz, hanımefendi? Biftek, Somon, suşi hangisini getirelim?" Berkan gülmeye devam ediyordu. Onun gülmesi sinirlerimi bozuyordu. Kaşlarımı çatarak Berkan'a döndüm. "Gülmeyi biraz daha kesmez ise Berkan'ı yemeyi tercih ederim."
Birden gülmesi durdu ve suratı ciddi bir hâl aldı. Hepimiz onun vereceği tepkiyi bekliyorduk. "Benim tadım güzel değil, Asel Hanım. Tercihinizi başkasından yana kullanın, lütfen." Dalga geçiyormuş gibi gelmişti ilk başta, ama yuz ifadesine bakılınca söylediklerinde ciddi olduğu anlaşılıyordu. Gülmeden duramadım. Benimle birlikte diğerleri de gülmeye başlayınca, Berkan şok olmuş bir şekilde hepimizin yüzüne sırasıyla bakıyordu.
"Berkan, bu kadar ciddiye alacağını düşünmemiştim. Madem, ciddiye aldın biz de ciddi anlamda seni yeriz." Oturduğu sandalyeden kalkıp odadan kaçtı. Arka odadan bağırmaya başladı. "Sakın yanıma yaklaşmayın! Pis varoşlar!"
"Sen az önce beni de bunların içine katarak 'varoş' mu dedin? Bana yanlış duyduğumu şöyle yoksa seni parçalarım!"
"Yanlış falan duymadın. Aralarında en büyük varoş sensin!" Ayağa kalkıp içeriye doğru koştum. Berkan beni görünce kaçmaya başladı. Küçücük evin içinde nasıl oluyor da böyle kaçabiliyordu, aklım bir turlu almıyordu. "Berkan olduğun yerde kal, işin bitti senin!" Tam tekrar diğer tarafa kaçacakken, önünü kestim ve üstüne atladım. Saçından tutup yere doğru çektim, bu hareketimle sırt üstü yere düştü.
"Kalk lan üstümden! Saçımı çekmesene amına koyayım!"
"O küfreden diline acı biber sürerim, kes sesini!" Bir el beni belimden tutup Berkan'ın üstünden kaldırdı. Ellerini üzerimden çektiğinde, bu kişinin Sefa olduğunu gördüm. Kaşlarımı çatarak ne yapmaya çalışıyorsun dercesine gözlerimi ona diktim.
"Çocuklaşmayı bırakın ve derhal masaya geri dönün." Sakin bir şekilde söylemişti, ama çenesinin kasılması tam tersi bir duygu içerisinde olduğunu gösteriyordu. Korkuyla karışık şaşkınlık içinde hiçbir şey demeden tekrar paşa paşa mutfağa döndüm.
Yemekte soslu makarna vardı. Erkeklerden başka bir şey beklenemezdi zaten, tek bildikleri şey makarna yapmak. Tabi bazı istisnalar dışında.
Yemek boyunca kimseden ses çıkmadı. Hadi ben kızım, her boktan korkuyorum ve Sefa'dan da korktum diyelim. Peki Berkan nasıl bu kadar çok korkmuştu. Diğerlerinin aksine çok daha kırılgan bir yapısı var gibi duruyordu. Fakat bu yalnızca bir tahminden ibaret, aslında nasıl biri olduğunu söylemem için henüz erkendi.
Sofrayı toplama görevi Semih'e kalmıştı. Biz ise salona geçip oturmuştuk. Kimseden çıt çıkmıyor. "Yanlış anlamazsanız, hepimiz nerede yatacağız?" Evet, böyle aptalca bir soruyu benden başka kimse soramazdı.
"Sen içeride yatakta yatarsın, malum günlerdir seni yerde uyutmak zorunda kaldık. Bize gelirsek, birimiz kanepeyi açar, geriye kalanlar da yere döşek serip yatar. Senin yaptığın odada yatağın altında iki tane var." Kafama yatmış gibi başımı sallayarak onayladım.
Bir süre sonra yataklar hazırlanmıştı ve uyumak için hazır durumdaydık. Odama geçip kapıyı kilitledim. Ne de olsa erkek milleti, hiçbirine güven olmaz.
Yatağın içerisinde saatlerce dönüp durdum. Gündüz uyuduğum için şu an uyumakta zorlanıyordum. Kadının çalma sesiyle olduğum yerde irkildim. Odadan çıkış kapıya doğru yürüdüğümde Sefa'nın diğerleri gibi, yatağımda olmadığını gördüm. Bu daha çok korkmama sebep oluyordu. Kapı çalmaya devam ediyordu.
Semih'in yanına yaklaştım ve omuzuna hafifçe dokundum. "Semih, kalksana. Kapıda biri var ve Sefa yatağında değil." Fısıldıyordum, çünkü ciddi bir durum yoksa Berkan'ı da uyanmasının bir anlamı yoktu.
Semih ağır bir şekilde gözlerini araladı. "Bunun için adam uyandırılır mı? Git bak kapıyla işte." Gözlerimi devirmeden duramadım.
"Peki, ya o adam geldiyse?" Semih'in yüz ifadesi değişti, ani hareketle üzerine kalktı. O sırada kapı durmadan çalıyordu. "Haklısın, Asel. Mutfakta masanın üzerinde silahım vardı, onu alıp gel. Ben de kendime geleyim." Dediğini yaptım ve mutfaktan silahı alıp salona geri döndüm. Semih kapının arkasında beni bekliyordu. Silahı elimden aldı ve kapının kolunu tuttu.
"3... 2... 1..." Kapıyı tek hamlede açtı, silahi direkt karşısındaki kişiye yöneltti.
Her an korkudan altıma yapabilirdim!
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAPI | Yarı texting
Teen FictionAsel: Kardeşiniz sürekli kapımı çalıp kaçıyor. Asel: Lütfen uyarır mısınız, bıktım gerçekten. Sefa Bey: Kusura bakmayın. Sefa Bey: Bir iki güne annemlerin yanına dönecek, sorun çözülür. Asel: Umarım.