"En güvendiğin kişi ablanı öldürdü Mira! Kimseye güvenme!"
"Hayır, Mira. Ablanın yaşadıkları sadece bir kazaydı. Kimseden vazgeçme."
Beynim ve kalbim neredeyse ölüm kalım savaşı vermek üzereyken okulun kapısından içeri girmekteydim. Damarlarımda dolaşan acı ve sinir, yürüme hızıma göre oldukça tersti; hızlı bir şekilde vücuduma yayılıyordu. Savaş ile konuşup bu konuya açıklık getirmek ve biraz da olsa bu acıdan kurtulmak istiyordum.
Vedat Bey'in söylediği son sözler ise bir türlü aklımdan çıkmıyordu.
"Ablanı öldüren kişi çok yakınında. Dikkatli olsan iyi olur. Kimseye güvenme!"
"Kimseye güvenme!"
"Kimseye!"
O adamla son konuşmamızı hatırlayınca vücudumda bir ürperti kendini belli etti. Konuya açıklık getirilirse adama güvenmiyordum ama bilmediğim bir nedenden dolayı aklım bu düşünceyi doğruluyordu. 40'larında olan bu adamın saçlarında beyazlar ortaya çıkmış fakat vücut yapısına bakılınca yaşını göstermediği bariz bir şekilde belli olmuştu. Kadim aile dostlarımızdan biri olduğunu babam bana ablamın cenazesinde söylediğinde yine de içimde bir şüphe oluşmuş, bu ruhu genç adama güvenmemem gerektiği fikrine kendimi alıştırmaya çalışmıştım. Bugün ise bana ablamın katilinin yakınımda olduğunu söylemiş, beni kendine inandırmaya çalışmıştı. Peki, bu adama güvenmem için gerekli bir nedenim var mıydı?
"Nasıl bu kadar emin bir şekilde konuşabiliyorsunuz?" diye bir soru yönelttiğimde tereddüt bile etmeden, "Emin ol senin bilmediğin şeyler hakkında fazlaca bilgiye sahibim. Maddelemek gerekirse de, liste baya bir uzun olurdu." dedi. 5 saniye içinde gelen sinirle mırıltılı bir şekilde söylenip telefonu adamın yüzüne kapattım. Bu adam gerçekten sınırlarımı zorluyordu.
Okulun ana binaya giriş kapısına varmak üzereyken arkamdan birisinin ismimi seslendiğini duyarak bedenimi hareket ettirmeden kafamı arkaya çevirdiğimde bir çift yeşil gözün bana doğru yaklaştığını fark ettim. Anlaşılan bir açıklama yapmam gerekecekti. İnandırmaya yetecek kadar.
"Kızım neredesin sen 2 gündür? Ne okula geliyorsun, ne de telefonlarıma cevap veriyorsun. Hangi cehennemdesin, Mira?" dedi sinirli çıkan ama bir o kadar da sakin olmaya çalışan sesin sahibi. Ah, onu bu kadar kızdıracağım aklımın ucundan geçmemişti. Bir yalan uydurmam gerekti; ona hiçbir şeyi açıklayamazdım. Belki daha sonra.
Yanıma geldiğinde, "Biraz rahatsızlandım, 2 gündür evdeydim. Aradığını da görmedim; telefona bakmaya fırsatım bile olmadı.Üzgünüm." diyerek sesimin endişe uyandıracak şekilde çıkmamasını umdum. Fakat karşımdaki yeşil gözler koyulaşınca onu daha da sinirlendirdiğimi hissettim. Bir an suçluluk duydum, yaptıklarım ve söylediklerim için.
"Yalan söylüyorsun! Dün evine geldim ve bil bakalım annen bana ne dedi? 'Evde değil!'" Bakışlarımı yere indirmek zorunda kaldım çünkü ona bu konuyla ilgili hiçbir şey açıklamak istemiyordum. Ne yani, ne diyebilirim ki? 'Ah, pardon. Ablamın katilini bulmaya çalışıyordum; bu yüzden seninle konuşacak zaman bulamadım.' falan mı? Kendimi balkondan aşağı fırlatsam daha iyiydi şu durumda.
Bir yalan daha söyleyerek kendimi de kandırmamaya çalıştım. "Evet, dışarıda işim vardı. Doğum günün için hediye arayışı içerisindeydim. Bütün sürprizi bozmak zorunda mıydın, Güneş?"
Gözleri başka bir gezegende yaşam olduğunu öğrenmiş gibi açıldı. Hadi ama, doğum günü olmasa ne uydurabilirdim? Bunun denk gelmesine gereğinden fazla sevinmiştim. Üzgünüm, Güneş ama böyle olmak zorunda. Bu işi tek başıma çözmeliyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soğuk Duvar
Genç KurguBir zamanlar intikam alan ruhsuz insanlar, acıyı derinlerine kadar hisseden masumları öldürdüler. Şimdi ise beni öldürmeye geliyorlar. Aynı hikaye. Aynı kader. Hayatın nasıl değişir tek bir kişiyle? Güvenebilir misin duvarların gücüne? Sarılabilir...