OKULUN BOŞ koridorlarında yürürken beni tehdit eden gözyaşlarımı tutmaya çalışıyordum fakat işe yaramıyordu.
Yüzümden aşağı akan yaşları elimden geldiğince silerek kendime kızıyordum. Öğretmenime kızıyordum. Tüm günüme kızıyordum.
Tanrı'ya şükürler olsun ki herkes yaklaşık otuz dakika önce okulu terk ettiği için gözyaşlarımı görebilecek kimse yoktu.
Tam da Crew'a söylediğim gibi dersten sonra beklemiş ve tekrar Bayan Skov'la konuşarak ondan ricada bulunmayı denemiştim. Geri adım atmamıştı. Bana karşı kaba davranmasa da neden Crew'la çalışamayacağıma dair yaptığım açıklamayı dinlemeyi reddetmişti. Crew'ın terbiyesiz olması ve beni sinir etmek için kaba şeyler söylemesi Skov'un ilgisini çekmiyordu. Çocuk, bir Lancaste olduğu için iyi puan alacağından projeyi önemsemiyordu bile.
Bunu söylmese de ona sorduğumda reddetmişti ve ben de bir sonuca varmıştım.
Yapmaktan nefret ettiğim bir şey olsa da bundan Skov'a da bahsetmiştim. Şüpheci bakışına kalırsa buna inanmamıştı, her neyse. Neden Crew'la çalışmak istemediğime dair aklıma gelen tüm sebepleri gözden geçirmiştim.
Yine de onunla sıkışıp kalmıştım.
Nefret dolu tavrı ve alaylı bakışlarının arasına sıkışmıştım. İğrenç kelime dağarcığı ve bana attığı bakışların arasına. Sanki içimi görebilirmiş gibi bakıyordu.
En çok da bundan nefret ediyordum.
Yeniden akmaya başlayan gözyaşlarımı silerken gürültüyle burnumu çektim.
"Wren!"
Arkamı döndüğümde fakülte odasının kapısında dikilen Bay Figueroa'yı fark emiştim.
"Ah." Korkunç derecede üzgün görünmediğimi umut ederek durdum. "Merhaba, Bay Figueroa."
Yavaşça bana yaklaştı, endişeyle kaşlarını çatmıştı. "Sen iyi misin?"
"İyiyim." Çenemin titremesinden nefret etsem de gülümsedim. Her an hıçkırıklara boğulmak üzereymiş gibiydim. "Ben, sadece zor bir öğleden sonra geçirdim."
"Bana bahsetmek ister misin?"
Etmemeliydim. Crew'la ya da Bayan Skov'la olan sorunumu bilmemeliydi. Ama ilgilendiğini göstererek sorduğu an konuşmaya başladım.
Oma yedinci derste olan her şeyi,-utanç verici kısımları atlayarak-anlatana kadar da durmadım. Crew'ın daha önce öpüşüp öpüşmediğimi sorduğu o kısım gibi.
Sanki bu onu ilgilendiren bir konuydu. Ayrıca cevap "hayır" olduğu için bunu söylediğimde bana kahkahalarla gülüp arkadaşlarına anlatacaktı. Wren Beaumont'un hiçbir erkeği öpmediğine dair dedikodu önü alınamaz bir şekilde yayılmaya başlayacaktı. Daha önce hiç kimseyi öpmediğine dair dedikodu.
Muhtemelen herkes hâlihazırda bunu düşünüyordu. Seks ve ilişkiler hakkında ne hissettiğimi biliyorlardı. Bekâret nişanımı gururla taşıyordum çünkü neden taşımayacaktım ki? Kızların üzerinde çok güçlü bir toplumsal baskı vardı. Ezici bir baskıydı. Bizim de elimizden geldiğince bedenlerimize sahip olmamız gerekiyordu.
Doğru olduğuna inandığım şeyi yaptığım için aptalmışım gibi hissettirilmesi hoşuma gitmiyordu. Crew Lancaster, seks yapmadığım için beni küçük göremezdi. Kendini, isteyen herkese hemen teslim ediyor olması onu, benden daha iyi bir insan yapmıyordu.
Tabii ki Crew'ın kendini başka bir kıza "vermesi" konusu zihnimdeki çarkların merakla çalışmasına sebep olmuştu. Geçen baharda, okulun bitmesine yakın, tüm çocuklar tipi birer erkek gibi boş boş dolanırken onu üstsüz görmüştüm. Arkadaşlarımla tribünlerde oturuyorduk ve tişörtünü çıkartıp da göz alıcı kaslarının altındaki gergin, bronz ve pürüzsüz tenini açığa çıkardığında bakışlarım ona takılmıştı.
Ağzım kurumuştu. Kalbim deli gibi atıyordu. Bana döndüğünde bakışlarımız kenetlenmişti. Sanki üzerimde nasıl etki bıraktığını biliyor gibiydi.
Bu düşünceyi zihnimden atarak tekrar öğretmenime odaklandım. Olanları anlattığımda Fig'in yüzüne bir endişe yayılmıştı, bakışları sıcak ve rahatlatıcıydı. Anlattıklarımın yarısına geldiğimde kolunu omzuma attı. Beni fakülte odasına doğru yönlendirirken tutuşu gevşekti ve şükürler olsun ki oda boştu. Masalardan birine beni oturttuktan sonra kendisi de hemen yanıma oturdu. Anlatmayı bitirdiğimde bana güven vermek istercesine koluma hafifçe vurarak derin bir nefes verdi.
"Anne ile konuşmamı ister misin?"
Ona bakıp gözlerimi kırparken Bayan Skov'dan bahsettiğini fark ettim. İsmini hiç düşünmemiştim. Benim için Skov'du. "Bunu yapmalı mısınız, bilmiyorum."
"Senin için güzel şeyler söyleyebilirim. Anne ve ben oldukça yakınız. Beni dinler." Eliyle masada duran koluma dokunup, güven vermek istercesine sıktı. "Önümüzdeki birkaç hafta Lancaster" ın işkencesine maruz kalmamalısın. Üzerinde yeterince baskı var. "
Anlayışlı kelimeleri beni rahatlatırken az kalsın tekrar ağlamaya başlayacaktım. "Üzerimde çok baskı var. Bir sürü şey olup bitiyor."
"Üniversite başvurunu yaptın mı?"
Başımla onayladım. Bana sorduğu ilk şeyin bu olmasına minnettardım. Üniversite olayı hepimiz için çok fazla stres yaratıyordu. Öğretmenlerin çoğu unutmuş gibi görünüyordu çünkü gerginlikten patlamanın sınırında olsak da bize bir sürü ödev veriyorlardı.
"Bu güzel. Benimki de dâhil olmak üzere birkaç tane final projen ve sınavın kalmıştır." Gülümsemesi nazikti. "Onları da güzelce tamamlayacaksın. Her zamanki gibi."
"Kitabı okumak için heyecanlıyım."
"Eminim öylesindir." Elini kolumdan çekerek arkasına yaslandığı sırada odaya baktı. "Anne'le konuşacağım. Belki Crew'la da konuşabilirim."
"Ne? Hayır." Aceleyle başımı iki yana salladım. Yüzündeki şaşkın ifadeyi görmezden geldim. "Ciddiyim, lütfen bu konuyu ona açmayın. Sizi de bu olayların içine çekmek istemiyorum."
"Çoktan çekildim. Sana yardım etmek istiyorum." Çenesini sıktı. Bu Fig'de gördüğüm en acımasız bakıştı. "Onun gibu çocuklar her şeyden yırtıyor. Sanki dokunulmazlarmış gibi insanları nasıl etkilediklerini hiç düşünmüyorlar."
"Sorun değil-"
"Hayır, Wren. Bu bir sorun. Kenarda durup sürekli seni incitmesine müsaade etmeyeceğim."
Dudaklarımı birbirine bastırdım. Endişe, midemin bulanmasına sebep oluyordu. Onun, Crew'la benim hakkımda konuşmasını istemiyordum. Crew'ın ona ne söyleyeceğini tahmin edebiliyordum. Eninde sonunda bana da söyleyecekti. Bana bekçilik eden öğretmenimi ona gönderdiğimle ilgili bir şeyler geveleyecekti. Fig'e bir sürü lakap takıp o benden ayrılmayan alaycı bakışlarıyla beni tiye alacaktı.
Bu istediğim son şeydi.
"Lütfen, Fig." Uzanıp ona dokunma sırası bendeydi. Başını eğerek koluna yerleştirdiğim elime baktıktan sonra bana döndü. "Lütfen onunla konuşma. Crew'la kendim başa çıkabilirdim. Ama Bayan Skov'a partnerimi değiştirmek istediğimden bahsedebilirsen harika olur."
Beni izleyen kahverengi gözleri sakindi ama sert ifadesine bakacak olursak bu isteğimden memnun kalmamıştı. "Tamam. Crew'la konuşmayacağım. Ama Anne'le konuşurum. Eminim sebebini dinleyecektir."
"Teşekkür ederim." Fig'e gülümsedim ama beni kollarına çekip sarıldığı an bedenime bir şok dalgası yayıldı.
Bu utanç verici ve tuhaftı. İkimiz de hem oturduğumuz hem de o benim öğretmenim olduğu için ondan uzaklaşmak adına elimden geleni yaptım. Titrek bir nefes dudaklarımdan döküldüğünde bir tutam saçımı kulağımın arkasına ittim. Tanıdık bir kız sesinin kulağıma doluğunu duyunca ciğerlerimdeki tüm oksijen boşaldı.
"Kahretsin, ne oluyor Fig?"
İkimiz de kapıya döndük. Maggie ağzı açık bir şekilde kızaran solgün yüzüyle orada dikiliyordu. Kıstığı bakışları beni bulduğunda nefretle doluydu...
"Maggie." Fig ayağa kalkarken sesi sakindi. "Sakin ol. Düşündüğün gibi değil."
Maggie, alayla gülerek sanki milyonuncu kez yapıyormuş gibi fakülte odasına girdi. "Ah tabii. Aslında tam da düşündüğüm gibi. Böyle başlıyor değil mi, Fig? Öğrencine karşı nazik ve ilgili olmaya başlıyorsun. Ona kendini özel hissettiriyorsun. Yardımcın olmasını isterken masum kuzuyu ağına düşürüyorsun, hemen sonra da öldürüyorsun."
Yerimden kalkarak kaçmaya yeltendim. "Benim gitmem-"
"Hayır, bekle. Söyleyeceklerim bakire kulaklarının hoşuna gitmeyecek ama duyman gerekiyor. Bu adamın ne yaptığını duymalısın." Gülümsemesi geçiciydi ve gözleri her an ağlayabilecekmiş gibi parlıyordu. "Çünkü lanet olası hayatında ilk kez yere çakılacak. Kaç yıldır Lancaster'da çalışıyorsun? Kaç kızı becerdin? Listenin sonu yoktur bence."
Bu kelimeyi kullandığında irkilerek bakışlarımı Bay Figueroa'ya çevirdim ama o, dikkatini bana vermiyordu bile.
Tamamen Maggie'ye odaklanmıştı. Sakin durmaya çalışsa da elleri iki yanında yumruk olmuştu. "Söylediklerine dikkat et, Maggie."
"Ah evet, kampüsümüzdeki en kıymetli bakirenin kulaklarını korumam gerekiyor değil mi, Figgy? Onun iç çamaşırını çıkartmak için eminim deliyiyorsundur ama muhtemelen vajinasında bir kilit vardır. Yine de senin ikna edici yöntemlerine karşılık bence anahtarını çıkarıp sana verir. Sorun yok." Maggie, tam Fig'in karşısında durana kadar odada ilerledi. Fig'in ona dokunmak, onu tutmak istediğini hissediyordum.
Belki de onu incitmek istiyordu?
Emin değildim.
Üstelik neden buna daha fazla şahit olmam gerektiğini de bilmiyordum.
"B-Ben sizi konuşmanız için yalnız bırakayım." Kapıya ulaştığımda Maggie'nin dikkatı artık benim üzerimde değildi.
Fig de odadan çıkarken beni izlemiyordu. Birbirleine fazlasıyla odaklanmışlardı.
İki âşık gibi.
![](https://img.wattpad.com/cover/367524037-288-k688284.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Milyon Öpücük
RomanceWren Beaumont birçok şeydi. Güzel. Akıllı. Tatlı. Masum. Lancaster Koleji'ndeki kızlar onu seviyor ve hepsi arkadaşı olmak istiyordu. Sadece ben, Wren'i olduğu gibi görebiliyordum. Hislerini, patlayacak raddeye gelene kadar içine bastırmış küçü...