0.6

2 1 0
                                    

Gülnihal Akçay,
1990.

Abim bizden gideli tam dört ay olmuştu. Artık daha iyiydim çünkü sebebi oydu. Beni iyileştirmenin, yeniden hayata döndürmenin bir yolunu bulmuştu. Bir an olsun ellerimi bırakmamıştı.

Yürüyemediğim noktada ayaklarım, Yutkunamadığım noktada ellerim, ölü gibi hissettiğim noktada nefesim, acı çektiğim zamanlarda yüzümde ki tebessüm olmuştu. Uzanmak istediğime uzanmış, yapamadığımı yapmış, sevmem sandığım ve de istemem diye düşündüğüm ne varsa sevdirip düşündürmüştü.

Onu defalarca kapımdan ve yüreğimden kovsam da inatla orada durmuştu. Gözlerimin içine baktı hep. Ne kadar koşarsam koşayım, ne kadar kaçarsam kaçayım bir an bile peşimi bırakmadı. Yorulduğunu söylemedi. Sadece istedi. Beni çok istedi. Ve artık benim ona direnecek gücüm bile yok.

Bir bankta oturuyordum. İzmir'in en güzel manzarası buradaydı bence. Onu bekliyordum. Beni aramıştı ve buraya, sahilde her zaman oturduğumuz banka geçmemi, onu beklememi söylemişti.

Bir on dakikadır buradaydım. Yaptığım tek şey ise onu düşünmekti. En sonunda bir beden yanıma kurulduğunda bunun o olduğunu iyi biliyordum. Bakışlarım ona döndü. Gülümsedim. "Hoşgeldin."

"Asıl sen hoşgeldin," derken yanından bir çiçek çıkarıp bana verdi. Bunlar Beyaz güldü. Gülümsemeden edemedim. Çok tatlıydı. "Bunlar senin."

"Benim dükkanımdan aldığın çiçekleri bana mı hediye ediyorsun?" Diye sorduğumda o da güldü.

"Ne yapabilirim? Şehirde bildiğim en iyi çiçekçi sensin." Dediğinde kendimi tutamayıp kahkaha attım.

"Bir alemsin Nihat." Dedim cilveyle. Elinden çiçekleri aldım. Merakla yüzüne baktım. "Neden Beyaz gül?"

Eli uzanıp yanağımın tersini okşadı. İç çekti. "Çünkü ipek gibi bembeyazsın, ve gülsün. Seni en iyi Beyaz güller anlatırdı. Eh, bende seni sana getirmek istedim işte."

Sözleri ile sadece gözlerimin için değil, kalbim de hoş bir hisle titreşti. Bunun adı aşktı. Ben Nihat Göksungur'a aşıktım.

"Nihat," dediğim sırada uzanıp elimi tuttu. "Hayır, beni dinle Gül, hazır romantik hallerim yerli yerindeyken sana demem gerekenler var."

Kendimi tutamayarak güldüm. "Seni dinliyorum."

Bir an kızarıp bozardı. Ne olduğunu anlamaya çalışarak ona baktım. Pek söylemeye gönlü razı gibi değildi. Ancak bir yandan söylemek için çıldırıyormuş gibi de bakıyordu.

"Nihat iyi misin?"

"Sanırım bayılacağım."

"Ne?"

Eli boğazına giderken öksürdü hafifçe. Sonra tekrar bana döndü. Ellerimi tutan ellerine baktım. Titriyorlardı. Korkuyla, "Nihat, sorun ne?" Dedim.

Başını iki yana salladı. "Sorun yok. En azından şu anlık. Ama eğer teklifimi kabul etmezsen çok kötü şeyler olabilir benim açımdan."

"Ne? Ne teklifi? Nihat ben hiçbir şey anlamıyorum!"

"Gül," dedi ellerimi sıkıca tutarken. "Sana bir şey demem gerek."

KARA MAMBAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin