0.1

1.9K 68 11
                                    

Yağmur damlaları tam karşımdaki pencereye çarparken dakikalardır yağmurun yağışını izliyordum. Ders çalışmak için kütüphaneye gelmiştim ama asla odaklanamamış, ders çalışamamıştım.

Daha fazla kütüphanede durmak istemediğim için eşyalarımı toparladım. Omuz çantası aldığım için kitaplarımın hepsini çantama koyamadım, birkaç tanesini elime aldım ve kütüphaneden ayrıldım.

Kütüphanenin çıkış kapısının önüne geldiğimde yağmurun biraz olsun dinmesini beklemeye başladım. Arkadaşlarım karşıdaki kafede oturuyorlardı. Ders çıkışı kahve içmek istediklerini söyleyip kafeye çağırmışlardı ama ders çalışacağım için onları reddetmiştim. Artık ders çalışmadığıma göre gidebilirdim.

Birkaç dakika sonra yağmur şiddetini dindirdiğinde hızlı adımlarla yürümeye başladım. Kaldırımda durup arabaların geçmesini bekledim. Bu sırada yağmur daha da artmaya başlamıştı. Ama gitmekten başka çarem yoktu. Zaten yeterince ıslanmıştım. Kitaplarım ıslanmasın diye kitaplarımı ceketimin arkasına doğru tuttum.

Yanımda birisi durduğunda şemsiyesini bana doğru uzattı. Başımı çevirip ona baktım. Yüzü biraz tanıdıktı ama kim olduğu hakkında bir fikrim yoktu. "Teşekkür ederim." dedim, nazikçe gülümseyerek.

"Rica ederim." İşaret parmağı ile karşıdaki kafeyi gösterdi. "Karşıya mı gidiyorsun?"

Başımı sallayarak onu onayladım. "Evet. Sen de mi oraya gidiyorsun?"

"Artık gidiyorum." dediğinde dudaklarım mahçup bir şekilde kıvrıldı.

Arabalar bittiğinde karşıya doğru yürüdük. Yol iki şeritli olduğu için arada tekrardan beklememiz gerekiyordu. Bu yüzden tekrardan kaldırımda durduk.

Bakışlarımı ona çevirip başımı yukarıya kaldırdım. Benden epey uzundu. Ona bakmam için başımı kaldırmam gerekiyordu. "Yüzün tanıdık ama seni tanımıyorum sanırım. Hangi bölümde okuyorsun? Aynı sınıfta değilizdir umarım. Yoksa çok utanırım tanıyamadığım için."

Dudağının bir kenarı kıvrıldı, gülümsedi. "Aynı sınıfta değiliz." Bakışlarını indirdi, bana baktı. "Aynı okulda da değiliz."

Kaşlarım çatıldı. "Nasıl yani?" diye anlamayarak sordum.

Aynı okulda değilsek nasıl kampüse girebilmişti ki? Okulumuz bu konuda sıkıydı. Ya burada okuması gerekiyordu ya da önemli bir şey için gelmesi gerekiyordu.

"Burada okumuyorum ben."

"Neden buradasın o zaman?"

Gözlerini kısarak bana baktı. Sorularımdan pek hoşnut olmamış gibiydi. Çok fazla soru soruyorsun." Ceketimin altında tuttuğum kitaplara baktı. "Ne okuyorsun sen?"

"Felsefe." diye yanıtladı.

Dudaklarının arasından birkaç minik kahkaha döküldü. "Hiç şaşırmadım." dedi. Oysaki ben ona soru bile sormamıştım.

Gözlerimi devirip yola doğru bir adım attığımda elini belime koydu, hiç zorlanmadan beni hızlı bir şekilde geriye çekti. Beni geriye çeker çekmez araba geçtiğinde korkuyla birkaç saniye duraksadım. Neredeyse araba çarpıyordu.

so high school | barış alper yılmazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin