24

1.9K 185 190
                                    

Kuzenlerimden biri doğurdu diğeri de evlendi son birkaç haftadır ya bebek bakıyorum ya düğün hazırlığındayım bölüm o yüzden geç geldi kusura bakmayın iyi okumalar <3

-

Aradan geçen iki üç haftanın abimle aramı düzeltemek için pek faydalı olmayacağını biliyordum ama en azından normalleştirsin istemiştim. Olmadı. Bazen uyuyana kadar onu hiç görmüyordum, uyandığımda da dükkana gittiğini söylüyordu annem. Aynı çatının altında denk düşemiyordum kendi kanımdan olanla. Üstelik denk düşmeyi abim istemiyor gibi hissediyordum. Gözlerini ne zaman gördüğümü hatırlamaya çalıştım. Beni ne zaman görse kaçırıyordu bakışlarını. Bedenini de. Kaçıyordu benden.

Ona zaman verdim. İhtiyacı olan zamansa zaten bekleme işinin yerlisi sayılırdım. Bir süre de abimi beklerdim ama bekleyişlerin o huzursuz eden 'ya hiç gelmezse' korkusu yakalarımı bırakmıyordu. Ölme ama erkekleri de sevme, diyor gibiydi. Ölme ama bana eskiden gösterdiğin yapay Arda ol.

Dünle birlikte kaçak sayısının ikiye çıktığını resmi olarak ilan etmiştim. Günlerdir denk düşemediğim tek canım, abim değildi. İsmail'in gönlünü almak için ona ulaşmaya çalışmıştım. Telefonlarımı açmıyordu. Mesajlarıma geç ve kısa cevaplar veriyordu. Pes edip evine geldiğimde de Mert abim çıkıyordu kapıya ve yok, diyordu. İsmail yok. Bana mı yok, cidden mi yok bilmiyordum.

Aklıma düşen ihtimallerden biri ellerim boş evime dönerken diğerlerinden çok daha sert düşmüştü dün gece.  Sanırım İsmail biliyordu. Erenay'ı, beni, bizi. Nereden ögrendiyse yine oradan abimin bizi bildiğini de biliyordu ve onu tutuyordu.

Şafağın birinde yakın dostumun kabul görmediği biri olmuştum. Bir sabah kalkmış ve İsmail'in hayatının dışında bulmuştum kendimi. Mantığıma yatan baska bir açıklamam yoktu hayatımın en sarı iki renginin soluşuna. Bir süredir Ankara'nın en renksiz Arda'sıydım rengarenk olmama rağmen.

Erenay'a bunu anlattığımda onun da üzüldüğünü fark ettim ama bunu gizlemekte benden daha iyiydi. 'Kimsenin bizi tutmasına ihtiyacımız yok.' Demişti omzumun üzerine öpücüklere boğarken. 'Ben bizi tutuyorum.' Tişörtümü çıkarması için kollarımı kaldırmadan önce gülümsemiştim. Ben de bizi tutuyordum.

Sarıları kovalamayı kestiğim anda kaçamayacakları bir ricayla Talha abim aradı. Ablasının nişanından sonra görmemiştik hiç. Düğünü vardı şimdi de. Oğlan tarafının kalabalık meclisinden dert yanınca gitmek boyun borcu olmuştu. Alt mahallenin çocuğuydu Talha abim. Dostumuzdu. Yersiz yurtsuz, sahipsiz değildi. Öyle demişti Mert abim. Tofaşa sığışır, paramızı asar gelirmişiz.

"Kaç gibi dönersiniz?"

Beyaz gömleğimin yakalarını iliklerken arkamda beliren anneme baktım aynadan. Geç dönmemizin babamın tadını kaçıracağından korkar gibiydi. Kavgamızdan beri babamla iletişimim darağacının ucundaydı. Alışıktım yaşayan bir babayla yetim büyümeye o yüzden çocukluğumdaki kadar rahatsız etmiyordu bu durum beni.

"Bilmiyorum, annem." Dedim yumuşakça. Yukarıdan son iki düğmemi açık bıraktım. "Tebrik eder pasta yer döneriz." Annem fazla geç kalmamı tembihlerken abim girdi odaya. Bana ve etrafıma dahi bakmadan dolabını çekmecesini kurcaladı. Aynadan kaçamak bakışlarla izledim onu. İçinden bir fön tarağı çıkarıp banyoya yürüdü. Yıllardır yüzüne bakılmayan o tarak, abimin tozlanmış bakım eşyalarıyla birlikte hep ortalardaydı son günlerde.

Saçlarımı geriye taradım. Abimin zincirli boynuna ve fönlü saçlarına rakip değildim ama insan içine çıkılır haldeydim. Birbiri peşine çalınan kornaları duydum. Sonra abim geldi. "Mert abin aşağıdaymış." Dedi kapının ağzından. Telefonumu cepleyip peşinden aşağı indim. Yokuşun başında duran arabanın kapalı kapılarının ardından bile duyulan Ankara havasına karşın güldüm. Arabayı yine itmeyelim diye yüksek yerde durmuştu.

Yıldızlara bak, biz küçüktük | ArFerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin