22

2K 160 117
                                    

Bugün gün boyu eşya koliledim eve gelir gelmez de bölüm yazmaya koyuldum ve anca bitirebildim.

Yorgunluk yüzünden pek dikkat edemedim yazım yanlışlara o yüzden şimdiden kusura bakmayın diyeyim ve umarım seversiniz, keyifli okumalar <3

-

Uyandığımda yalnızdım. Erenay'ın evinde ilk kalışım değildi ama alışık olduğum yıldızlı tavandan farklı bir tavana ilk uyanışımdı.

Niyetim annesini uyandırmadan usulca kaçabilmekti ve bir noktaya kadar başarabildiğime inanmıştım. Mutfakta hazır bir kahvaltı sofrasıyla beni bekleyen kadın yüzüme gülümsedi.

"İyi misin oğlum? Ateşlenmişsin akşam."

Erenay'ın uydurduğu yalanı idrak etmek birkaç saniyemi aldı. Çok kıymet verdiğim birini ayakta uyutmanın mahçubiyeti kırmızıya kapladı yüzümü. Odadan çıkmadan giyindiğim gömleğimin etekleriyle oynadım. "Daha iyiyim." Dedim göz temasını en aza indirirken. "Teşekkür ederim."

Erenay'ın aksine daha keskin hatları vardı annesinin. Pek benzeşmiyordu görünüşleri. Düz sarı saçları, beyaz teni ve renkli gözleri. Aksi gibi koyu kıvırcık saçlar, kahve gözler ve hafif kavruklukla Erenay, onu o yapan her şeyiyle babasına benziyordu.

"Otur hadi bir şeyler ye."

Yanıma gelip sırtımdan dün akşam hesapların kapandığı masaya yönlendirdi bedenimi. "Güzel çocuğum benim." Dedi ona karşı çıkmayışımdan memnun olarak. Sandalye çekip oturdum. Bardağımda yeni doldurulmuş çayın buharı tütüyordu. Minnetle gülümsedim ona. Karşılık olarak saçlarım şefkatle okşandı. Kendi annemi özledim.

"Erenay abin sıkı sıkı tembihledi bir şeyler yemeden salma diye." Karşımdaki sandalyeye oturmadan önce kendine de bir bardak çay doldurdu. Tabağıma bir şeyler alırken Erenay'ı düşündüm. İlk kavgamızı canım üzerine yapmamızı. Nefes aldığıma emindim ama birkaç gün öncesinden cansız hissediyordum. Şüphesiz şekilde parçaladığım tek şey babamın tabancası değildi.

"Arda." İsmimin seslenilmesiyle çoğunlukla salatalık doldurduğum tabağımdan, bir nevi anne vekili olarak gördüğüm kadına döndüm. O da tabağımı fark etmiş olmalı ki birkaç poğaça koydu kenarına. "Semra ablan ve Erenay abin hala görüşüyor mu, biliyor musun?" Diye sorduğunda ağzımda yuvarladığım lokma bir an için orada kaldı. Güçlükle yutkundum.

"Bilmiyorum." Dedim. Belki bilmediğimi düşünürse üzerinde daha fazla durmaz diye düşündüm ama öyle olmadı. Üzüntüyle nefeslenip bir yudum çay içtikten sonra konuşmaya başladı. "Yıllardır olmayan ne oldu da bir anda böyle ayrıldı bu çocuklar anlamıyorum." Diye söylendi.

Yuttuğuma emin olduğum ama lokma olduğuna emin olmadığım bir şey kursağımda düğümlenirken çayıma uzandım. Sessizlik sessizliği çağırırdı. Sessiz kaldım. Yine beklediğim gibi olmadı. Beklemeyi bıraktım.

"Arda bak ne diyeceğim." Dedi masada bana doğru eğilirken. Gözlerindeki heves ve heyecan yüzünden, ikinci annesi olarak gördüğü bu kadına koşan çocuk bir Arda'ya sargı bezi yetiştiremedim. "Erenay abin seni dinler. Sen gitsen, onunla bir konuşsan o da gitse ikna etse kızı. Barışsalar Semra ablanla çok güzel olmaz mı, ha?"

Sıcak eliyle masanın üzerinde öylece duran elimi tuttu. Gözlerim birleşen ellerimize bakarken burnum sızıldadı. Tutuşu o kadar samimiydi ki. Semra abla yerinde, oğlunun kollarının arasındaki yeri benim istediğimi bilseydi yine de böyle sıcak olur muydu elleri, diye düşündüm. Yine oğlu, güzel çocuğu Arda olur muydum? Cevap bekleyen parlak mavi gözler artık bu evin misafiri değil, kaçağı olduğumu vurdu suratıma.

Yıldızlara bak, biz küçüktük | ArFerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin