5.Bölüm "Bir Ruhun Kaybedilişi"

10 4 0
                                    

Hayatın gerçeğiymiş kaybetmek, kimisi bunu çok erken anlar, kimisi geç anlar, kimisi hiç anlamaz.

Ben anlamıştım. 21 yaşımda, bu yerleşke içinde.

Kaybetmiştim.

Saat gece 1'di sanırım. Yemekhanenin önünde öylece ayakta duruyordum. Ağlamam kesilmişti ama özlerim yanıyordu. Melis'in hıçkırık sesleri kafamda yankılanıyordu. Burak biraz önümde, öylece yere bakıyordu.

Yerde, hayattan bağını koparmış bir beden uzanıyordu. Kirli ellerin gücü ile, acı çekerek, çırpınarak can vermiş Gamze'ydi.

Araştırma ekibi fotoğrafını çekti birkaç kez. Ardından Gamze'yi getirdikleri sedyeye koydular.
Çantadan örtü çıkartıp üstünü örttüler. Son kez, son kez görmüştüm onu.

Son gördüğümde bile aynı hissediyordum. Masumdu o. Gözleri hep masumdu, şefkatliydi. İncitmekten korkardınız ama bir zalim gözünü dahi kırpmadan çekip almıştı o gözleri hayattan.

Melis'in ağlaması güçlendi. Yere çökmüş, elleri yüzünde ağlıyordu. Yanına gidemedim, teselli edemedim. O izin vermişti gözlerinin kıyısındaki yaşlara. Ben izin veremiyordum artık çünkü buna hakkım yoktu.

Benim yüzümdendi. Yeterince koruyamadım onu. Hala içimizde birinin olduğunu bildiğim halde koruyamadım onu.

Burak, Melis'in yanına gitti ve odasına götürmek üzere kaldırdı onu yerden. Tam duyamamıştım ama sanırım sessiz olması gerektiğini söylemişti. Şimdilik sadece biz bilecektik.

***

Ana binanın arka tarafında oturuyordum. Yarım saat içinde yöneticiler gelecekti. Yerleşkede ilk kez birisi ölüyordu ve hepsi panik halindeydi.

Cesedi götürdüklerinden beri buradaydım. Odama gidemedim, bacaklarım güçsüzdü. Saat sabahın sekizi idi. Etraftaki ses artmıştı ancak beynimin içindeki uğultu yüzünden duyamıyordum hiçbir şeyi. Kafamda beni ağırlığıyla ezen sorular vardı.

İnsan sevdiği kişiyi öldürtebilir miydi?

İnsan sevilmenin bedelini neden ölümüyle öderdi?

İnsan birini öldürebilecek kapasiteye nasıl ulaşırdı? Kolay mıydı bu kadar birini öldürmek? Vicdanı yok muydu insanın?

Yanıma gelen ayak seslerini işittiğimde kendimi sıktım. Burak'tı gelen. Ona nasıl bakacağımı bilmiyordum.

Geldi ve yanıma oturdu.

"Nasılsın?"

Berbat bir haldeydim. Vicdanımın altında eziliyordum.

Cevap vermedim. Buna da hakkım yoktu.

"Hepimiz için kötü bir olay yaşandı Seda. Anlıyorum, iyi değilsin, değiliz."

Anlıyor muydu cidden?

"Ancak lütfen, bana dürüst ol. Sen bu durumdayken sana kızmak hakkım değil. Kızmayacağım."

Ara vererek konuşuyordu.

"Lütfen söyle bana, ne saklıyordun benden?"

Gözlerim sıktım. Ellerimle yüzümü kapattım. Son ana kadar ağlamamak için savaşacaktım.

"Seda, lütfen." dedi ve ellerimi yüzümden çekti. Kendi elleriyle yüzümü kendi yüzüne çevirdi. Ondan kaçmamam için her şeyi yapıyordu ancak ben gözlerine bakmamaya yemin etmiştim.

"Özür dilerim, Burak. Çok özür dilerim. Böyle olsun istemiyordum." Kafamı öne eğdim ve gözlerimi kapattım.

Bana karşı sabırlı biriydi. Konuşmamı saatlerce beklerdi. Artık ona söylemem gerekiyordu. En baştan ona söylememekle hata yapmıştım.

FedaWhere stories live. Discover now