13, lavanta

102 17 25
                                    

Lavanta

Ölümsüz aşk ve sadakati simgeler.

"Buraya rezervasyon yapmak için ne zamandır uğraşıyorsun?" Jungkook'un alayla sorduğu soruyla gülümsedim. Paris'in en ünlü restoranlarından birindeydik, yer bulmak çok zor. Yanımdaki mendil ile ağzımı temizlerken mırıldandım, "Bir haftadır." Diğer insanları rahatsız etmemek için sessizce gülen Jungkook, "Gerçekten buna değer miydi?" Önümde şık, lacivert renkli takım elbise giyen ve mekana ayak uydurmak için oldukça nazik hareketlerde bulunun Jungkook'a baktım uzunca.

"Bence değdi." Sabah ona buraya geleceğimizi söylediğimde çok dikkat çekmek istemediğini söylemişti, ama ben çoktan lacivert ve kırmızı takım elbiselerimizi almıştım... Fakat muazzam gözüktüğü için aniden bende "çok dikkat çekmeyelim" fikrine uymak istemiştim. Bu halime kıkırdamış ve kesinlikle çok beğendiğini ve giymek istediğini söylemişti.

Gıcık.

"Eh işte, abartıldığı kadar iyi değilmiş aslında. Yine de Fransız mutfağı damak tadıma uygun." Yemekleri beğenmesine sevindim, "Yeni tatlara açık olmanı seviyorum." Önümdeki tabağa baktı, Kore'de de bulunan bir yemek söylemiştim ve buna rağmen yarım bırakmış sayılırdım. "Miden çok hassas." Başımı sağlayıp sudan bir yudum aldım. Yemeğini bitirmişti ve tatlı istemediğini yemekten önce söylemişti zaten. "Kalkalım mı?"

"Evet, kalkalım. Bunaldım bu takımda." Göleğinin yakasından tutup çekmişti, kravatını giymeyi en başta reddetmişti. Buna mutlu olamıyordum çünkü açtığı birkaç düğme pürüzsüz tenini ortaya çıkarıyordu. Tabii bıraktığım izlerde bu sayede belli oluyordu. "Neye bakıyorsun öyle?" Omuz silkip ayağa kalktım. Ödemeyi yaparken duyduğu fiyatla yanımda gülmeye başlayan Jungkook ile sonunda dışarı çıkmayı başardığımızda derin bir nefes aldı.

"İçerinin bu kadar havasız olması normal mi? Dünya varmış." Derin bir nefes aldı, o sırada araba anahtarını cebimden çıkarıp ona verdim. "Hiç sürecek halim kalmadı, ev nerde biliyorsun değil mi?" Başını salladı ve arabayı açtı. Arabaya binip yola çıktık.

"Aa çok uykum geldi." Kollarımı bağlayıp cama kafamı yasladım. Gözlerimi kapattığımda, "Patatese intöleransın yok mu? Yediğin şeyde patates vardı sanırım." dedi. Huzursuzca yerimde kıpırdandığımda onayladım. "Evet, uykumu getiriyor. Of bu gece favori dizimin yeni sezonu yayınlanıyordu! Hemen izlemek istiyordum." Bana güldüğü zaman kafamı kaldırıp ona baktım hemen. Kırmızı ışık yanmıştı ve birbirimize bakabiliyorduk.  "Gülmesene! Bu önemli bir konu!"

"Tabii tabii öyledir." Kaşlarımı çatıp başımı önüme çevirdim. Yeşil ışık yanmıştı ama trafik çok sıkışık olduğundan çok az ilerleyebilmiştik. İlerlememiz ile gözüm bir sokak satıcısına takıldı. "Bir dakika," Kapının kilidini açıp inmem ile Jungkook arkamdan bağırmıştı ama umursamadım. Yanımızdaki şeritteki arabanın önünden geçtim ve satıcıya koştum.

Tek bir çeşit çiçek satmasını umursadan bir buket istedim. Genç kız güzelce sardığı buketi bana verdi ve bende ödemesini yaptım. Aceleci tavırlarımla biraz daha ilerlemiş arabaya ulaştım. Kapıyı açıp içeri girdiğimde sinirli Jungkook'la karşı karşıyaydım. "Deli misin?" Neredeyse bağıran ses tonuyla konuştuğunda kıkırdadım. Elimdeki çiçeği önemsemiyordu, yanan yeşil ışık ve çalan kornalarla önüne dönmek zorunda kalmıştı.

Işıkların biraz ilerisinde sağa çekti arabayı, dörtlüleri yaktıktan sonra derin bir nefes aldı. Oturduğu yerde kendini saldı ve kafasını geriye yasladı. Boynu aşırı gerilmiş, ellerindeki damarları iyice belirginleşmişti. "Ne yaptığının farkında mısın? Ya yeşil yansa ve yol açılsaydı? Enayi gibi seni yolun ortasında bekleyeceğim için kim bilir nasıl kazalara neden olurduk? Ya bir araba sana çarpsaydı?" Eğilip yüzünü ellerine alıp biraz ovaladı. Kemerini çıkartıp kendi tarafındaki camı açtı. Sakinleşmesi için biraz bekledim. Bir ömür gibi gelen beş dakikanın ardından dönü bana baktı.

Gözüyle sorunum var mı diye beni taradıktan sonra gözü elimdeki lavanta buketinde kaldı. Kaldırıp ona doğrulttuğum çiçekle güldü. Ardından elindeki buketi alıp nazikçe arka koltuğa koydu. "İyi deneme güzelim ama yine yanıldın." Oflayıp suratım asılırken kollarımı göğüs hizamda bağladım, az önceki olayı boş vermişti sanırım. "Verdiğim çiçekleri sevmediğini söylüyorsun ama en güzel vazolara koyup bebeğin gibi bakıyorsun onlara. İşimi daha da zorlaştırıyorsun." Bu sefer benim üste çıkmamla daha gülmüştü. Kemeri çıkarıp bana uzanması ile hareketlerini bekledim.

Beni kucağına almasına sesimi çıkarmadım. Eğilmiş başımı yanağıma yasladığı eliyle kaldırdı, yaşaran gözlerimi görünce gülümsedi. "Hemen pes ediyorsun." Dolu gözlerimi ellerimin tersiyle sildim. Sanki gözümü çıkartmak istermiş gibi olan tavırlarıma karşılık ellerimi çekti ve parmak uçlarıyla nazikçe sildi gözlerimi. "Hemen pes etmiyorum, hemen birlikte olalım yaralarını sarayım istiyorum. Olabildiğince hızlı bir şekilde iyileştirmek istiyorum seni. Tüm yaralarının sebebi olmak benim nefesimi kesiyor çünkü."

"Ama asla fark etmiyorsun. Tedavilerime devam ettiğimi, eskisi gibi takıntılık yapmadığımı, seninle nasıl mutlu olduğumu; fark etmiyorsun ve bu sefer kendine zarar veriyorsun. Beni sevdiğin için ne kadar şanslı hissettiğimi bilmiyorsun. Taehyung ben tüm bu süreç sonucunda ilk defa bu kadar ilerledim. İlk defa seni beynimle değil kalbimle hissettim ve karşılık olduğunu bildiğim her saniye daha da büyüdü duygularım," Ağlamayı kesip ona şaşkınlıkla baktığım için büyüyen gözlerime gülümsedi.

Bu adam benim her detayıma bulduğu her anda gülümsedi.

"Çok şirinsin bakma öyle, yiyeceğim yoksa." Umursamıyormuş gibi alnımı omzuna yasladım. "En sevdiğin çiçeği bulmak istiyorum," Neredeyse homurtu gibi çıkan sesimle konuşmuştum. "Eşsizliğiyle herkesi etkileyen, bakışlarımı asla ondan çekemediğim, misler gibi kokan," Elleri ceketim ve gömleğimi aşıp çıplak tenimi buldu, başını eğip burnununu saçlarıma dayadı. Derin bir nefes çekmesiyle devam etti, "En sevdiğim çiçek hep sendin Taehyung ve hepte sen olacaksın. Her ne olursa olsun bu değişmeyecek." Duygu yoğunluğuyla tekrar yaşaran gözlerimi saklamak için biraz daha ona sokulup boynuna doladım kollarımı.

Dudaklarımı hafifçe boynuna sürtüp birkaç kere bastırdım. Yolun kenarında öylece durmuş olmamızı umursamıyorduk. Bizim için sadece ikimiz önemliydik şu an. "Sence başarabilecek miyiz, sağlıklı bir ilişki yaşayabilecek miyiz?" Tedirginlikle sorduğu soru beş yaşındaki masum bir çocuk imajı yaratmıştı gözümde. Kıkırdayıp başımı kaldırdım, "Bir olduğumuz sürece her şeyi başarabiliriz, sevgilim." Dudaklarını birbirine bastırıp minik gamzelerini sundu bana.

Bu görüntüye dayanamayıp dudaklarımı onunkilere bastırdım. İlk başta hareketsiz öpücüğümüz onun dudağını aralaması ile hararetlenmişti. Alt dudağını emerken hissettiğim diliyle onu kavramıştı dudaklarım. Ayrılan o oldu ve uzaklaşmadan önce bir öpücük kondurdu dudağıma. "Trafiğin ortasındayız." Yanımızdan hızla geçen arabaların vızıltıları sinir bozucuydu zaten. "Eve geçelim, sevgilim." Sevgilim kelimesini bilerek bastıra bastıra söylüyordum.

Hayatımın en güzel günü kesinlikle bugündü.

***

selam :)
FAVORİ BOLUM GELDİ🥹🥹
en cok begendigim bolum bu oldu, of cok guzel oldular🧚🏻‍♀️
diger bolum🤭🤗😊
cok uzatmayayim kaciyorum🏃🏻‍♀️
dusuncelerinizi yorum olarak gormek hosuma gider, oylarsaniz da sevinirim.
gorusuruz :)
11.07.24 00.39

flowers, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin