8, neşeli (!) kahvaltı

266 26 9
                                    

Güneş ışınlarının gözümü rahatsız etmesiyle yüzümü başka tarafa çevirdim. Yüzüm rahat bir zemin bulunca yanağımı iyice yasladım. "Günaydın Taehyung." Jungkook ile uyuduğumu hatırlayınca gülümseyerek kolumu gövdesine sardım. Bir bacağımı bacaklarının arasına soktuğumda kıkırdamıştı. Gözlerimi açıp yukarı bakarak yüzünü görmeye çalıştım. Çenesinin kasıldığını görebiliyordum sadece. "Taehyung yapma, çıplağız. Elimden bir kaza çıkar." Bu sefer ben kıkırdadığımda bacağımı katlayıp dizimi penisine sürttüm. Bacağımı yakalayarak beni durdurdu. "Taehyung cidden dur!"

"Yoksa ne yapacaksın?" Belimdeki elini bedenim üzerimde sürüyerek kalçama götürdü. Biraz ovup sıktıktan sonra arasına götürmesi ile yerimde hareketlendim. "Yapma, acıyor." Göğsüne çenemi yasladım ve dudaklarımı büzdüm. Başını kaldırıp dudaklarıma bir öpücük bıraktı. Başının altına kolunu yasladı ve yüz yüze gelebilmemizi sağladı. Gülümsedim, "Hiç acımadın bana." Yavaşça yumruğumu göğsüne vurdum. "Krem süreriz, dikkat edersin geçer."

Gülümsedim. Hala beni düşünmesi hoşuma gidiyordu. Bir bacağımı diğer tarafa atarak üstüne uzandım. Diğer elini belime koyarken ben ellerimi omzuna koydum. Çıplak olduğumuz için birazcık rahatsız, tahrik, edici bir pozisyondu fakat gayet rahattı. "Canım acıyor." Tekrar mızırdanmam ile gülmüştü. Elini belimden çekti ve yanındaki komodine uzandı. İçinden ufak bir kutudaki krem çıkardı. "Sürelim de kafamı şişirme." Başının altındaki kolunu kaldırdı ve belimden aşağı uzattı. "O kremi evime ne ara soktun?" Bir eli kalça yanağımı diğerinden ayırırken soğuk kremle parmağını deliğimde hissetmiştim. Çevresinde daireler çizerken düşünüyormuş gibi sesler çıkardı.

"Dün geceden sonra hemen uyuduğun için arabayı durdurup markete uğradığımı bile fark etmemişsin." Aniden parmağını deliğime soktuğunda omuzlarındaki ellerimden destek alıp vücudumu onunkinden ayırdım. "Gerçekten Jungkook umarım bir gün biri seni siker!" Hissettiğim acıdan ötürü tırnaklarım derisine saplamıştım resmen. "Ne kadar abartıyorsun..." Gözlerini devirerek kurduğu cümleyle birlikte parmağını hareket ettirmişti. Kremi her yere yedirmek için (!) yaptığı hamleler bir yandan acı, bir yandan zevk veriyordu. Kendime gelmeye çalışırken vücudumu tekrar onunkine yapıştırmıştım.

Tüm kaslarım kasılmıştı ve ellerim omzunu iyice sıkmıştı. "Tamam yeter bu kadar." İçimden parmağını çıkarırken de bana inat birkaç kere gir çık yapmıştı. "Gerçekten! Suratına tükürmeme az kaldı!" Yumuşak yumruklarımı göğsüne vurdum. Küçük kıkırtıları kahkahalara dönüşmüştü. Beni yanına bıraktıktan sonra etrafına bakındı. "Giyinelim artık. Acıkmadın mı?" Başımı salladım, çıplaklığımdan utanmadan kalkıp gardırobuma ilerledim. İç çamaşırımı giyerken, "Kıyafetlerin nerede?" dedim.

"İçeride değil mi?" Emin olmamasıyla güldüm. "Çok umursuyorsun kendini. Dur bakıp geleyim hemen." Oturma odasına ilerledim, canımın ağrısı biraz olsun geçmişti neyse ki. Jungkook'un geldiği gün getirdiği bavulu odanın köşesinde buldum. Bavulu açıp iç çamaşır, şort ve tişört aldım onun için. "Bulduuum." Gereksiz bir sevinçle odama doğru ilerledim. Benim halime gülümsedi ve ayağa kalktı. Çıplak olmasından yararlanarak tüm bedenini inceledim.

"Gerçekten doyumsuzun tekisin." Beni fark etmesini umursamadan incelemeye devam etmem üzerine kıkırdamıştı. "Dün akşam kaçırdığım bir yer var mı diye kontrol ediyorum sadece." Oldukça masum bir ses tonuyla kurduğum cümle onu daha çok güldürmüştü. Bu sırada üstünü giyinmişti bile, "Olduğunu sanmıyorum çünkü her yerim çiziklerle dolu." dedi gülüşü durunca. Kıkırdadım, "En güzel sanat eserim sen oldun." Arkamı dönüp kahvaltı için mutfağa ilerlerken, "Tek sanat eserin olmayı yeğlerim." dediğini duymuştum fısıltısına rağmen.

Bundan sonra öylesin zaten, diyecek cesarete henüz sahip değildim. Daha ne kadar erteleyebilirdim bilmiyorum ama, şimdilik bilmemesi işime geliyordu. "Hızlan büyükbaba, Louvre Müzesi'ni gezmek için enerjiye ihtiyacın var!" Hala odada olan beden bir anda yanımda belirdi. "Bugünü evde geçirmek senin için daha iyi olur aslında." Alaycı tavrıyla gülümsedim, "Ufak acım dindiğine göre istediğimi yapabilecek durumdayım." Ufak, kelimesini bastırmış, işaret ve baş parmağımla "ufak" aralığını göstermiştim. Sanki sabah ona yakınan ben değilmişim gibi.

Bana cevap vermemiş, mutfağa girmemizle direkt kahve makinesini çalıştırmıştı. Yumurta ve küçük tenceremle musluğa ilerledim. Jungkook ise çoktan kahvesini eline almış, tezgaha yaslanmış beni izliyordu. "Kahvaltı için bana 'Paris' kruvasanı almayacak mısın?" Tencereye su doldurmakla meşgul olduğum için arkam ona dönük halde gözlerimi devirdim. "Hayır, haşlanmış yumurta yiyeceğiz." Öğürür gibi hareketler yaptı ben ocağa ilerlerken. Üç yumurtayı haşlamaya bırakmış başka ne yapabilirim diye düşünüyordum.

"Düşünme daha fazla. En fazla yanına 'Paris' kruvusanı ekleyebilirsin. Her sabah kahvaltıda haşlanmış yumurta ile yaptığını biliyorum. Hayır birde atın yulafı sade yemesi gibi sadece yumurta yiyorsun!" Gözlerini devirdim, bu hareketi onunlayken çok sık yapıyordum. "Özür dilerim sadece alışkın olduğum şeyleri yiyebildiğim için!" Omuzlarını silkti, bu huyumu sevmediği belliydi. "Sadece biraz yenilikleri kabul etmeyi öğrenmelisin." Birazcık çiğ kaldığını düşündüğüm yumurtaları ocaktan alıp soğuk suya tuttum hemen.

"Yeniliklerin bana uyması daha çok hoşuma gider." Gülümseye gülümseye beni izledi, ben sofrayı kurana kadar. En sonunda sofrayı halledebildiğimde karşı karşıya oturduk. İlk yumurtamı hızlıca bitirip ikincisine geçtiğinde Jungkook zar zor yumurtasını soyuyordu. Soyduğum yumurtayı ona verip elindekini aldım. "Randevum hakkında ne düşünüyorsun?" Jungkook bahsettiği adamdan randevu almıştı, dün bara gitmeden önce. "Hiç. Yani senin için büyük bir gelişme... Umarım senin için, her şey istediğin gibi gider Jungkook."

"Gerçekten mi? Senden başka bir şey istemediğimi biliyorsun." Dudaklarımı büzüp ofladım. "Konuşup huzurumuzu bozmayalım Jungkook. Sadece, seni destekleyeceğimi bil." Elindeki bardağı masaya sert bir şekilde masaya bırakıp o da ofladı. "Ne istediğini biliyor musun Taehyung? Sürekli beni yanında istiyorsun ama ayrıca beni kabullenemiyorsun. Beni seviyor musun sevmiyor musun? Sürekli bana psikolojik sıkıntılarım olduğuyla ilgili konuşmalar yapıyorsun. Ama bazen ikili davranıyorsun." Sinirle kalktı, düşen sandalyenin sesiyle irkilirken ardına evin kapısının sesi duyuldu.

***

selam :)
of cok bekletiyorum, biliyorum, ama buldugum her firsatta yaziyorum😔
fik tamamen aklimdan ciktigi icin bastan okudum ve bir suru mantik hatasi buldum
bolumu yayinlayayim, hemen gidip o hatalari duzeltecegim
hikayenin gidisatini degistirmeyecek sadece hatalari duzeltecegim
dusuncelerinizi yorum olarak gormek hosuma gider, oylarsaniz da sevinirim.
gorusuruz :)
27.05.24 00.40

flowers, taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin