selam. bu bolum bundan bir bucuk sene once yazar lutfen bu sekiz cocugu okey oynarken yazabilir misin yorumuna ithafen yazilmistir iyi okumalar ve yorumlar sizi cok ozluyorum hasret doluyorum (changbin yaziyo bu bolumu)
ayrica in my room yeni minsung fikim okumazsaniz ölebilirim
——
"yüz bir oynasak, olmuyor mu?" felix, kafasını bıkkınlıkla hyunjin'in omzuna bir daha geçirdi. "hayır changbin, olmuyor abicim. istemiyoruz yüz bir ya, normal oynayalım." changbin sinirle ayağa kalktı, seungmin bu hareketine kahkahalarla güldü.
changbin'in içeriye cips almaya gidişini izlerken kendini durduramayan seungmin'i, jeongin'in eli durdurmuştu. "sus, canım." seungmin, jeongin'in elinin kapadığı yüzünü iyice jeongin'in yüzüne yaklaştırdı ve gözlerini büyüttü. jeongin'in eli yüzünden boğuk çıkan sesiyle konuştu. "tamam, canım." dedi, son kelimeyi bastırarak.
changbin, içerden cips taşıyan chan'ın kolunu tuta tuta bahçeye geri döndü ve daha oturmadan planları hakkında konuştu. "eşli oynayacağız. eşlerinizi biliyorsunuzdur herhalde?" chan, kafasını alayla iki yana salladı. "hayır, ne münasebet? bildiğimi nereden çıkardın?" changbin, chan'a çektiği sandalyeyi kendi sandalyesinin yanına koydu ve chan'ı görmezden geldi.
herkes taşları ters çevirip karıştırmaya başladığında, jisung lavabodan geldi ve direkt sevgilisinin yanına sokuldu. masaya koyduğu yüzüğünü geri takarken yerinde oturuşunu düzeltti ve minho'ya gülümsedi. "alyansını sikeyim, taşları karıştır." hyunjin, kendi yüzük parmağıyla felix'in sol elini gösterdi. "bizde yıllardır var amcık, kime hava yapıyorsun?" dedi devamını getirerek.
minho gülümsedi. "biz nişanlandık yarram, bizimki gerçek. siz pazardan alırsınız üçe beşe." dedi sevgilisinin boynundaki beni öperken. felix, aşağılayıcı bir şekilde güldü ve homurdandı. "üçe beşeymiş, götüm." hyunjin'e döndü ve başını iki yana salladı, onaylamayarak. "sizin o alyanslarınız jisung'un bir konser bileti etmiyor olabilir kanka." jeongin'in hyunjin'e yönelttiği laf hyunjin'i sinirlendirmiş olacak ki, jeongin ona doğru gelen bir okey taşı gördü. havada yakaladı, sinir ettiği çocuğa göz kırptı ve ona atılan taşı masaya, diğer taşların arasına koydu.
"okey, kırmızı yedi." dedi chan, seungmin buna da güldü. "akılsız orospu çocuğu, sekiz olacak." chan taşa bir daha baktı, yedi yazdığını gördü. "he, bir fazlası. neyse ne ya, sekiz olsun." herkes abilerinin salaklığına güldü, kendilerine verilen taşları dizmeye başladılar.
"bizde on üç taş var." dedi jisung. "matematiğinizi sikeyim, hanginiz taşımızı aldı?" changbin, jisung'a yönelik söyleyeceği şeyi minho'ya bakarak söyledi, "tamam işte, koy minho'yu da on dört olsun." dedi ve göz kırptı. jisung, yerinde dikleşti ve kısa bir küfür savurdu. etraftakiler gülerken, minho changbin'e "abaza herif ya," dedi ve onlardan bir taş aldı. "on beş taş neyinize yetmedi de on altıncıyı aldınız amına koyayım?" chan, ensesini kaşıdı. "ben almışım galiba, pardon." changbin ona ters ters bakmaya başladığında da, taşları diziyormuş gibi yapmaya başladı.
"yarak kürek taşlar atma." dedi seungmin, changbin ve chan'a yönelik. zaten chan hyung ile okey konusunda muhatap olmuyorlardı, her zaman bir şeyleri karıştırıyordu, bu yüzden seungmin bu cümlesini kurarken gözleri changbin'in üstündeydi. buna rağmen chan, "keyfim ne istediyse onu attım, senin istediğini mi atacağım?" şeklinde bir laf savurdu ortaya. seungmin eline bakarken chan'ın söylediğine kaşlarını kaldırdı ve hafifçe sırıttı. "bunu at canım." dedi jeongin, mavi ikiyi göstererek. "ikisi de bizde zaten." seungmin, kafasıyla onayladı.
hyunjin homurdanarak mavi ikiye baktı ve ortadan bir taş çekti. "canım da canım, içim şişti felix ya." dedi sitem ederek. felix, sevgilisinin elinden taşı alınca gözlerini büyüttü ve güldü. "bu el biz bitirirsek sana hayatının gecesini yaşatabilirim." changbin, öksürmeye başladı. "az utanman olsun, orospu evladı." felix, omuz silkip ortadan çektiği okeyi hyunjin'e gösterirken, hyunjin hala duyduklarının doğru olup olmadığını idrak etmeye çalışıyordu.
minho ve jisung, oynarken çok konuşmuyorlardı. ikisi de bunu ciddiye almıyordu, hatta kazanırlarsa yiyecekleri küfürler yüzünden kazanmak bile istemiyorlardı. arkadaşlarıyla böyle eğlenmek o ikisine yetiyor, artıyordu da. "seri oynayın." minho, atacağı taşı changbin'in suratına fırlattı. "al kanka," dedi sahte bir gülümsemeyle. "senin olsun." changbin, önündeki cips tabağından sinirle bir tane cips ağzına attı ve oyuna konsantre bir şekilde devam etti.
"aslan abim, süpersin." jisung'dan, minho'ya yönelik bu cümle herkesi şaşırtmış, aynı zamanda güldürmüştü. minho sinirle kaşlarını kaldırdı, hemen yanındaki bedene döndü. jisung omuzlarını kaldırdı, "ne? abimsin sonuçta." dedi kendini savunmak istercesine. "evet," dedi minho, devam ettirerek. "abinim sonuçta."
artık bunu derken, canları acımıyordu.
changbin, anlık sinirle bakmadan attığı taşın okey olduğunu fark etti fakat sesini çıkarmamaya çalıştı. seungmin ile jeongin salak, fark etmezler, dedi kendi kendine fakat ikisinden de aynı anda gelen kahkahayla fark ettiklerini anladı. "hay ananı sikeyim," dedi homurdanarak ve onu bekleyen aşağılamayı yalnızca kabullendi.
"okey atmış amına koyayım!" seungmin'in neredeyse çığlık gibi çıkan ses tonu bile herkesi güldürürken, söylediği şeyin saçmalığı herkese komik geldi, daha çok güldüler. "ya çok sinirlendim, kafama taş attı!" dedi changbin, kendini savunmak istercesine. ama buradaki yedi çocuğa bu kadar komik gelen şey bu olayın ilk olmayışıydı. changbin, okey oynadıkları çoğu zaman yanlışlıkla insanlara okey atardı, kendini de savunamazdı.
herkes changbin'in salaklığına gülerken, changbin kendini savunmak için yukarıya çıkardığı elini yavaşça indirdi, kollarını önünde bağladı ve geriye yaslandı. arkadaşları onunla teker teker dalga geçip birbirlerinin yaptıkları şakalara gülmeye devam ederken, changbin'in bunca yıl aklında olan şey okey değildi. hatta yanında bu yedi kişi olmadığı zaman biri onu okeye çağırdığında gitmeyi ve oynamayı sevmezdi, okeye çok bir ilgisi yoktu.
deliler gibi yapmak istediği şey arkadaşlarını okeyde yenmek değil, onları güldürmekti. o yüzden, geriye yaslandı, arkadaşlarının gözlerinden yaşlar gelene kadar ona gülmelerini izledi, o da yüzündeki mutlu ifadeyle gülmeye başladı. changbin'in 'okey, yüz bir aşkı' yoktu aslında, arkadaşlarını mutlu görmek onun için paha biçilemez bir duyguydu. ve bunu her zaman şakalarla yapamazdı, o da böyle bir yola başvururdu.
gayet başarılı da oldu. "ay," dedi jisung. "önümü göremiyorum, gözlerim sulandı." minho, sevgilisinin gözündeki yaşları baş parmağıyla sildi, yüzünü ellerinin içerisine aldı. changbin, sinirli ifadesini takındı, "siktirin gidin, oynamıyorum ya." chan, changbin'i kolundan tuttu. "oy kankam, oyna ya. şaka yapıyoruz, süpersin." dedi ve alkışlamaya başladı, diğerlerinden de saçma sapan bağırışlar ve ıslıklar yükseldi.
yirmili yaşlarının sonlarına gelmiş sekiz kişi, evlerinin bahçelerinde, kendi yıldızlarının altında gülmeye devam ettiler. okey, bahçeye çıkıp birbirleriyle dalga geçmek için bir bahaneydi, hep böyle olmuştu. artık bunun farkında olan sadece changbin değildi, hareketlilikten ıstakalarının devrilmiş olduğunu gören yedi çocuk da aynı şeyi düşünüyordu. "hayda," dedi hyunjin. "neyse, yarın ne yapıyoruz?"
——
okunur mu bilmiyorum ama icimde kalmasin diye boyle bi sey yazmak istedim, changbinin sevdasi yuz bir degilmis anlasilan