2. BÖLÜM: "ÇARESİZLİK"

19 2 0
                                    

Duyduğum cümlenin ağırlığı, bedenimi bir sis perdesi gibi örtmüştü. Ne demek istediğine dair en ufak bir fikrim yoktu. Hızlı adımlarla bir an önce eve gitmek ve William'ı kontrol edip, anneme bu gece biraz daha erken gelmesine ikna etmek istiyordum. Birkaç defa arkama bakıp Harron Coden'a baktım ama yoktu. Korkum bütün vücudumu sarmıştı. Evde tek başına oturan küçük erkek kardeşim William mı yoksa gecenin geç saatlerinde eve gelen annemi mi düşünüp, endişelenmeliydim? Kendimi arabaya attım ve gazı kökledim. Eve gitmeyi her şeyden çok istiyordum. Belki de annem, dışarısının bizim için tehlikeli olduğunu söylerken haklıydı. Belki de onu dinleyip, bu işe gitmemeliydim. Hayatımda ilk defa annemi dinlemeliydim.

Eve geldiğimde havanın karamaya başladığını fark ettim. Hızlıca kapıya koştum ve kapıyı açmaya çalışırken elimin titrediğini hissettim. İçimden onlara bir şey olmasın diye geçiriyordum. Özellikle William'a. Dünyadan bihaber olan. Hayatı, parktan ve oyuncaktan fazlası olmayan masum çocuk. Neredeyse ağlamak üzereydim. Kapıyı açtığımda "William!" diye bağırdım. Ses duyamadım ve bu beni deliye çevirdi. "William! Neredesin, tatlım? Çık ortaya," Benden saklanmış olabileceği aklıma geldi. Belki oyun oynuyordur, diye düşünüp odasına girdim ama odası bıraktığımdan da topluydu. Aklımı kaçırmak üzereydim. Bir yerden çıkmalıydı. Hava iyice kararmaya başladı. Bu saatte evden çıkamaz, korkardı. Annemle bir yere gitmiştir belki diye düşünsem de sonra bunun saçmalık olduğunu düşündüm. Annem, bu saatte eve gelmezdi. Annemi arayıp durumu haber vermek için aradığım da telefonu kapalıydı. Annemin telefonu hiç kapalı olmazdı ki. Merakım ve korkum bütün vücudumu esir almıştı. Koltuğa oturdum ve ağlamaya başladım. Ellerimin titremesi sinirlerimi bozuyordu. Hıçkırıklarımla sarsılıyordum. Onlara bir şey olması beni o kadar endişelendiriyordu ki, nefes almakta güçlük çekmeye başladım. Evimizin zili kulaklarıma akın edince, çok hızlı bir şekilde kapıya doğru koştum. William, ben gelmeyince markete gitmiştir büyük ihtimalle. Karnı acıkmıştır. Bu ihtimallerle yüzüm güldü. Kapıyı açtığımda karşımda üniformalı iki adam görünce dünyam başıma yıkıldı. Hayır, William'a kötü bir şey olamazdı. Daha babasını görmeyen masum küçük bir çocuğa bir şey olmamalıydı.. Polislerin yüzünden anlaşılıyordu kötü bir şey olduğu. Ben ağlamama devam ederken, polislerden biri konuştu.

"Karlie Walker, siz misiniz?"

Hıçkırıklarım arasından "Evet, benim." diyebildim. Gergin bir şekilde nefesini verdikten sonra devam etti.

"Anneniz Kate Walker, sabahtan beri kayıp. İş arkadaşları kaçırıldığını görmüş. Sizi aradık ama ulaşamayınca, bir sorun olup olmadığını kontrol etmek istedik. Her şey yolunda mı?"

Karnıma bir yumruk inmiş gibi nefessiz kaldım. "Kaçırılmış mı?" dedim. Fısıltıdan farksız çıkmıştı ama polisler anlamış ve beni başıyla onaylamışlardı.

Annem kaçırılmıştı.

Her ne kadar yoğun olup bize vakit ayıramasa da bizi seviyordu. Buna inanamıyordum. Şimdi William ve annem ortalıklarda yoktu. Tam gideceklerken "Bekleyin," dedim. "Bugün bir iş görüşmesine gittim. William evdeydi. Onu hiçbir yere gitmemesi içinde tembihlemiştim. İş görüşmesinde Harron Coden diye bir adamla tanıştım ve zenci bir kadınla tartıştım. İş görüşmesini kabul etmeyip geri çevirdikten sonra 'Aradığımız kız bu. İşe başlayın.' dediğini duydum. Geldiğimde William evde yoktu ve şimdi annem..." Nefeslerim boğazıma düğümlenmiş, bir adım ilerisine gidememiştim. Diğer polis "Gideceğiniz yer neresiydi?" diye sordu.

"Light Restoran." dedim. "Patronları da Harron Coden diye bir adam. Harron'nın şişmiş bir göbeği ve siyah saçları vardı. Gri bir takım elbise giymişti."

Diğer polis hızlıca uzaklaştı ve dışarıya çıktı. "William'ı en son nerede gördünüz? Size parka ve ya başka bir yere gideceğinden bahsetti mi? Belki de bir buluşma yeri belirlemişsinizdir, hatırlıyor musunuz?"

"En son evdeydi."dedim. Sesim ağladığım için biraz değişik ve boğuk çıkıyordu. "Parka ve ya başka bir yere gideceğini sanmıyorum. Dışarı yalnız başına çıkmaktan korkar. Ve hayır, buluşma yeri belirlemedik."

Diğer polis geldi ve yüzünde alaycı bir ifade vardı. Kaşlarımı çattım.

"Bayan Walker, bizi kandırıyor, Efendim. Light Restoran yaklaşık bir ay önce patronları öldüğü ve mirasçı kalmadığı için kapanmış." Gözlerimi açtım ve hemen savunmaya geçtim.

"Elbette kandırmıyorum! Bizzat kendim görüştüm ve Light Restontın patronu Harron Coden'la tanıştım. Mutfaktaki kadınlardan biri tartışma çıkardı ve bende işi kabul etmedim. Sizi kandırmıyorum."

Polis güldü ve bana ölümcül bir bakış attı.

"Bayan Walker, Light Restorantın patronunun Harron Coden olduğundan emin misiniz? Çünkü kayıtlarda Zac Curtis yazıyor. Ve yaklaşık bir ay önce ölmüş. Mekanı mühürlemişler. Bu durumda kapalı bir yerin iş başvurunuzu kabul ettiğine, bizi ikna edebilir misiniz?"

"Yemin ederim, oraya gittim. Hatta..."

Babamın fotoğrafını gördüğümü söyleyebilir miydim? Babam yıllar önce sırra kadem basmıştı. Onu hiç görmemiştim ama annemle irtibatını kesmemiş bizi görmek istediğini anneme defalarca söylemişti. Bir süre sonra bu telefonlarda kesildi. Kesileli tam 2 yıl oldu ve ben babama bir şey olmadığına inanmak istiyorum ama bu çok zor gibi.Olay iyice sarpa sarmadan sustum. Şimdi yapabileceğimin en iyisiydi.

"Hatta?" dedi polis. "Hatta, oraya giderken benzin almıştım ama bu pek bir şey kanıtlamaz." Polisler başlarını sallayıp "İyi Geceler, Bayan Walker. Gelişmelerden sizi haberdar edeceğiz." dedi ve evimizin kapısından ayrıldılar. Evin duvarları üstüme doğru geliyordu ve etraf fazla ürkütücüydü. Gerçekten oturup onlardan haber mi bekleyeceğim?

Elbette hayır!

Hemen ceketimi üzerime geçirip, anahtarlarımı ve çantamı alıp dışarı çıktım. Annem kaçırılmıştı ve bu kalbime çok ağır geliyordu. Sanki aşağı çekiliyordum. Arabaya doğru yönelsem de sonra bunun etkili bir çözüm yolu olmadığını düşündüm. Öncelikle William'ın gideceği ve gitmek istediği yerlere göz atmakta fayda vardı. Parka gittiğimde, parkta ölüm sessizliği mevcuttu, fazla ürkütücüydü. Parka girmekten vazgeçip, birkaç markete uğramayı düşündüm. Evimizin en yakınında ki markete doğru giderken ara sokaktan inilti duydum. Çöplerin arkasından geliyordu. Tam gidecekken bir kedi miyavladı ve ödümü patlattı. Bu iniltilerin bu kediden çıkması imkansızdı. Bu yüzden çöplerin arkasına baktım ki, yerde yarı baygın yatan William, kaşlarımı çatmama sebep oldu. "William!" diye var gücümle bağırdım. Hemen koşup başını yavaşça kaldırdım. "William, beni duyabiliyor musun, hayatım?" diye en tatlı ve yumuşak ses tonumla sordum ama William buna acı bir iniltiyle cevap verdi. "Karlie..." dedi zorlukla. "William, kendini yorma, tatlım. Şimdi doktor amcalar gelecek ve birlikte hastaneye gideceğiz, tamam mı? Yanından hiç ayrılmayacağım. Söz veriyorum."

"Abla..." dedi kısık bir sesle. William, bana, ciddi bir sorun olduğunda, korktuğunda ve üzüldüğünde abla derdi. Şimdi ondan bu kelimeyi duymak ağlamamı daha da şiddetlendiriyordu. Yavaşça başını dizime koydum. Saçlarını okşamaya başladım. "William, birazdan kurtulacaksın...Lanet olsun! Bu sokakta kimse yok mu!" diye bağırdığımda arabamı almadığım için kendime lanet ettim. William'ın yüzünde ve kollarında hafif sıyrıklar ve alnında büyük bir yara vardı. Etrafa bakınca, büyük cam parçalarını gördüm. Tam o sırada tam göremediğim bir genç geçti. "Dur! Dur, lütfen!" diye bağırdım. Durdu ve bana baktı. William'ı görünce kaşlarını çatıp yanımıza gelince onu durdurdum. "Lütfen bize ambulans çağır, durumu ciddi." Sesim iğrenç çıkıyordu. Gözkapaklarım paydos dermiş gibi kapanmaya başlamıştı. Gencin sesi kulaklarıma dolunca, gözüm William'ın alnında ki derin ve büyük yaraya takıldı. Elimde ince bir sızı hissettim. Elimi yere koyduğum yerde ki büyük bir cam parçası elimi kesmişti. Sahi, nasıl hissedememiştim? Elimi enlemesine tamamen kesmişti. Fazla kanıyordu. Elime baktım ve kanın kırmızılığını ve akışını görünce gözlerim kararmaya başladı. Siyah noktalar etrafımı sarınca, tek düşündüğüm William'ı yalnız ve savunmasız bıraktığım için kendime duyduğum öfkeydi.

YENİLGİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin