freedom at last

30 6 17
                                    

Brad hızla sedyeye koştu ve ikisinin de yüzünü açtı. Bir erkek ve bir kadın vardı evet ama bunlar annem ve babam değillerdi.

Gözlerim umutla parlıyordu. "Yaşıyorlar Brad. Kaçırıldılar."

Brad omuzlarımı tuttu. "Bunu bilemeyiz Christina. Belki de bunlar bambaşka kişilerdir annen ve babanın bedenleri başka bir odadadır."

Yüzüm anında düştü. "Ama..."

"Burada ne arıyorsunuz siz!?"

Girişe baktığımda Megan Hala'nın orada olduğunu gördüm. Koşarak yanına gittim.

"Bunlar annem ve babam değil, bir karışıklık olmuş olmalı! Yaşıyor olabilirler!"

Megan Hala hiçbir şey demeden yüzüme baktı. Dudaklarında bir iğrenme ifadesi oluşmuştu.
Arkasında duran iki askere beni işaret ederek
"Odasına götürün onu!" diye bağırdı.

Gözlerim fal taşı gibi açıldı. Dudaklarım şoktan aralanmıştı. "Ne?" Askerler kollarımdan tutarak beni zorla sürüklerlerken arkamı dönüp avazım çıktığı kadar bağırdım. "Sen yaptın! Onlara ne olduysa bu senin suçun!"

Odama getirildiğimde kapıyı arkamdan kapattılar. Brad de aşağıda kalmıştı. Yatağıma oturup ağlamaya başladım.

Nasıl kendi öz abisine bunu yapabilecek kadar kötü kalpli olabiliyordu? Daha çok otorite ve para için iki insanın hayatını karartmaya nasıl vicdanı el veriyordu? Ben tanımadığım insanlara bile bunu yapamazdım. O ise abisine ve abisinin eşine bunu yapabiliyordu. Gerçekten aklım almıyordu. Ne biçim insanlarla akrabalık yapıyordum...

Kapımın açılmasıyla gözlerimi kapıya çevirdim. Gelen Hannah'tı. Elinde bir bardak meyve suyuyla gelmişti. Bardağı bana uzattı, ben de alıp yatağımın yanındaki şifonyerimin üstüne bıraktım.

"Teşekkürler Hannah." Gülümseyerek meyve suyunu gösterdi. "Kendi ellerimle yaptım majesteleri."

Ben de gülümsedim. Hannah eğilip odamdan çıktı. Meyve suyumu içmek için uzandığım sırada odanın kapısı tekrar açıldı. Bu sefer gelen büyük annemdi. Gelip yatağıma oturdu. Endişeli görünüyordu. Nefes nefese kalmıştı.

Omzuna dokundum. "İyi misin büyük anne?" Nefes nefese cevap verdi. "İyiyim, iyiyim. Gelmek için çok acele ettim."

"Neden acele ettin?" diye sorduğum sırada kalbini tutmaya başladı. Panikleyerek iyi gelmesini umduğum meyve suyunu uzattım. Bir dikişte bitirdi.

Daha iyi görünüyordu. Gülümsedi. "İyi geldi, kim yaptıysa eli çok lezzetliymiş." Kıkırdadım. "Hannah yaptı. Ve evet, eli çok lezzetlidir."

Büyük annem kafasını omzuma koyup ellerimi tuttu. "Brad gelip aşağıda olanları anlattı." Nefesimi tuttum. Sözüne devam etti. "Şaşırmadım Violet. O kadın şeytanın ta kendisi." Nefesimi bıraktım. "Gerçekten öyle... Annemle babamım nerde olduklarını öğrenmem lazım büyük anne. Onları bulmam lazım. Nasıl yapacağım?"

Büyük annem güldü. "Sen her şeyi başarabilecek güce ve zekaya sahipsin Violet'im."

"Ama daha önce bir kere bile saraydan dışarıya adımımı atmadım. Kitaplardan öğrenmekle yaşayarak öğrenmek çok farklı."

Büyük annem öksürdü. Öksürüklerinin arasından zar zor "annenle babanı bulacağına eminim Violet'im. Sen farklısın."

Gülümsedim. "Umarım bulabilirim büyük anne."

Büyük annem hala öksürüyordu ve öksürüğü giderek artıyordu. Sırtına birkaç kez vurdum. "İyi misin? Doktora haber verelim mi?"

Birden elbiseme bir bardak dolusu kan döküldü. Kan kusuyordu. Çığlık atarak ayağa kalktım. Bedeni yatağa düştü. Hareketsiz halde yatıyordu.

𝐄𝐭𝐞𝐫𝐧𝐚𝐥 𝐋𝐚𝐧𝐝  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin