be careful who you trust

25 7 57
                                    

Neredeyse tüm gece hiç durmadan ilerlemiştim. Sabahın ilk ışıkları göründüğünde Aurora'nın gerçekten dinlenmeye ihtiyacı olduğunu biliyordum. Şu anda bir ordu askerin beni arıyor olduklarını tahmin etmek zor değildi. O yüzden mümkün olduğunca geç mola vermeye çalışmıştım.

Bir derenin kıyısında durdum. Aurora su içip yerdeki otlardan seçerek yerken ben sırtımı bir ağaca yaslamış oturuyordum. Kendimi çok kötü hissediyordum. Anneme ve babama aslında ne olduğunu bulmam gerekiyordu. Tek umudum hala yaşıyor olmalarıydı. Onları bulup o saraya geri dönecek ve kendini kraliçe ilan eden Megan'a Eternal Land'ın kaç bucak olduğunu gösterecektim.

Gözüm elbiseme takıldı. Bu prenses elbisesiyle ortalıklarda dolaşmak hiç mantıklı değildi. Yakınlarda olduğunu bildiğim bir kasaba vardı. Oraya gidip üstümü değiştirmeliydim. Yiyecek birkaç şey bulsam da fena olmazdı.

Kalkıp Aurora'nın yanına gittim. Yelesini severken bakışlarıyla daha fazla gitmek istemediğini söylüyordu. "Üzgünüm, gitmek zorundayız." Üstüne bindim ve kasabaya doğru yol almaya başladık.

Kasaba göründüğünde rahatlayarak iç çektim. Girişe yaklaştığımda mümkün olduğunca az dikkat çekmek için yavaşladım. Çok büyük bir kasaba değildi. Evlerde sırayla gözlerimi gezdirdim. Bir tanesinin kapısını çalıp eski bir elbise isteyecektim.

Bana yakın olan evlerden birinin camında çamaşır asan bir kadın gördüm. Orta yaşlıydı. Yüzü tatlı ve masum görünüyordu. Aurora'yı bağlayıp o eve doğru yaklaştım.

Kapıyı çalıp beklemeye başladım. Kapı açılmadı. Bir daha çaldım. Biraz bekledikten sonra kapının arkasından ince bir kadın sesi duyuldu. "Vergi ödeyecek param yok."

"Vergi için gelmedim. Yardıma ihtiyacım var."

Kadın kapıyı araladı. "Ne istiyorsun? Para verecek durumum yok. Kimsenin yok."

Ya fakir bir kasabaya düşmüştüm ya da bir şeyler ters gidiyordu.

Sesimi yardıma muhtaç çıkarmaya çalıştım. "Kendi elbisemle sizdeki herhangi bir elbiseyi takas etmek istiyorum."

Kadın kapıyı tamamen açtı ve beni baştan aşağı süzdü. Yüzündeki bakıştan neden böyle bir şey istediğime anlam veremediği belli oluyordu.
"Dalga mı geçiyorsun benimle?"

Kapıyı kapatmak üzereydi ki ayağımı kapının arasına koydum. "Bakın gerçekten ihtiyacım var. Parasını da vereceğim."

Para lafını duyduğunda kadının gözleri parladı. Kapıyı tekrar açıp eliyle içeri geçmemi işaret etti.

Oturma odasındaydık. Sadece yerde iki sedir ve el yapımı bir halı vardı. Durumları gerçekten çok kötü görünüyordu.

"Bana bir elbise vereceksiniz değil mi?"

Kadın kafa salladı. "Hemen gidip getireyim." Nerdeyse koşarak başka bir odaya gitti. Geldiğinde elindeki gri, işlemeleri aşırı hasarlı, bazı yerlerinde yırtıklar olan, yağ lekelerini göz ardı edemediğim elbiseyi bana uzattı.

"Sen burada giyin, ben mutfaktayım."

Gülümsedim. "Lütfen zahmet etmeyin."

Kadın gözlerini kırpıştırdı. "İstesem de zahmet edemem kızım. Mutfak bomboş."

Yere bakarak nefes verdim. "Bu kasabanın durumunun bu denli kötü olduğunu bilmiyordum."

Kadın histerik şekilde güldü. "Değildi zaten. O k*ltak Megan bu sabah vergi memurları gönderip üç katı vergi toplayana kadar gül gibi geçinip gidiyorduk."

𝐄𝐭𝐞𝐫𝐧𝐚𝐥 𝐋𝐚𝐧𝐝  Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin