Hikayeye ara verdiğim için okunma sayılarımız baya düşük ama unutmayın ki Kankişlerim sizin yorumlarınız beni yazmak için kamçılıyor🙃
Dünyanın en zor hissi: kendini ait hissetmediğin bir yerde bulunma zorunluluğudur der dostoyevski.
Üç gündür bu sözü iliklerime kadar yaşıyordum. Kendimi ait hissetmediğim bir evde ve kan bağıyla bağlanacak kadar yakın lakin ölülerini görsem ah etmeyecek kadar bana uzak insanların yanında olmak o kadar zordu ki.
Bana karşı tutumları eskisi gibi sert değildi. Anlamıyordum neyin değiştiğini. Ben aynı ferayeydim onlar da aynı meret aile. Garipti, yengem üç gündür benden ne temizlik ne yemek yapmamı istememişti, keza amcam da benden herhangi bir istekte bulunmamıştı.
Hatta harun bile benimle gerekmedikçe diyaloğa girmiyordu.Aynı evin içinde benim yüzüme dahi bakmıyorlardı. Benimle gülüşüp söyleşmelerini istediğimden değildi bu durumu garip karşılamam. Sadece... Sadece beni yok sayıyorlardı ve ben yıllardır görmezden gelindiği , değersiz hissettirilerek sindirmeye çalışıldığım bu hayattan fazlasıyla bıkmıştım.
Birisini yok saymak onu kendi varlığından şüphe duymaya sürükler. Üç gündür bu duyguyu yoğun bir şekilde yaşıyordum. Çünkü benim bu koca dünyaya sığmayışlarım, herhangi bir yere ait hissetmeyişlerim bu üç günün değil yılların getirisiydi.
Yengem sabah kahvaltıdan sonra mahalledeki arkadaşlarının yanına gitmişti. Acmam ve harunsa üç gündür evden sabah çıkıp akşam dönüyorlardı. Yani şu anda tektim.
Çantamdaki sigara paketini alıp mutfak masasına geçtiğimde düşünmekten kafayı yiyecektim artık. Bir türlü çıkış yolu bulamıyordum. Şu dakika bu cehennemden çıkıp gidebilirdim ama harundaki video elimi kolumu bağlıyordu.
Hala aklım almıyordu nasıl olabilirdi. Elbette shop yapmıştı ama nasıl bu kadar gerçekçi durabilirdi. Berzan neden bizi ilişkiye girerken gizlice videoya almıştı? Bu görüntüler nasıl harunun eline geçmişti?
Baş ve orta parmağımın arasında tuttuğum sigarayı ciğerlerime kadar çektim. Hiçbir haltı hafifletmeye yaramıyordu ki artık bu merette.
Çaresizlikle başımı ellerimin arasına alıp saç diplerimi avuçlarıma dolayarak çektim.
Demirden yardım isteyebilirdim aslında. Beni buraya geldiğim günden beri defalarca aramıştı, mesaj atmıştı ama hiçbirini açmamıştım.
Açıp ne diyecektim ki! Hayatımda ilk kez birisi bana bu denli yardımcı olmuş yanımda olduğunu hissettirmişti ve ben adam akıllı bir teşekkür dahi edemeden evinden baygın çıkıp aramalarını cevapsız bırakmıştım.
Masanın üzerindeki telefonum titrediğinde bu sefer arayan berzandı. Vazgeçmiyordu beni aramaktan. Bana yaptıkları yetmiyormuş gibi peşimi de bırakmıyordu. Numaramı nerden bulduğunu da bilmiyordum. Aramayı cevapsız yapıp telefonu masaya fırlattım.
Bir köşede oturmuş hiçbir şeyi beceremeyişimi ve hiçbir şeyin üstesinden gelemeyişimi izliyordum.
Oturduğum sandalyede dizlerimi kendime çekip başımı da dizlerime yasladım. Savunmasız bir bebekten farksızdım tam şu anda. Savunmasız, çaresiz...
Gözümden akmaya başlayan yaşları tutamıyordum. İçin için ağlamanın eşiğindeydim. Kapının kapanma sesiyle elimdeki bitmiş sigaradan bir nefes daha çekip önümdeki küllüğe bastırıp söndürdüm ve yanaklarıma akan yaşları silip nefeslendim.
Bir kadının en çaresiz olduğu an göz yaşlarını her daim kendinin silmesiydi değil mi.
Gelen harundu, kapının pervazında bana bakarken sırıttı. Üç gündür ilk defa onu yalnız yakalamıştım. Konuşma fırsatım vardı. Belki halledebilirdim. Bir umutla derin bir nefes alıp söze girdim direkt. Her an amcam ya da yengem gelebilirdi ve bu fırsatı da kaybedebilirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAFDERUN
RomanceYETİŞKİN OKURLAR İÇİN UYGUNDUR!!! Çocuğu olmadığı için üzerine kuma getirilen ve bir çıkış yolu bulamayıp çareyi kumasının abisi demirhan çalhanoğlu ile evlenmekte bulan feraye'nin hikayesi... " Tüm hakları saklıdır ©