'Daha kendi problemlerini halledemiyorsun, başkasının sorunlarını nasıl halledeceksin?' Yine tavandaki bakışlarım ile birlikte beni yıpratan düşüncelerim, çatık kaşlarım, morarmış göz altlarım ve yorgun bakışlarım. Tüm güzellikler, tüm neşeli anlar, tüm umutlar... Hepsi karanlıkta önemini yitiriyor, benliğini umutsuz ve yargılayıcı düşüncelere bırakıyordu.
"Bilmem, belki de halledemeyeceğim. Yalnızca... Yalnızca denemek istiyorum, sadece ona iyi gelmeyi denemek istiyorum." Belki de benim terapim buydu, ona iyi gelmeye çalışmak benim terapimdi.
Bana karşı zerre bir şey hissetmiyordu, yalnızca ona yol gösteren bir arkadaştan ibarettim. Yine de seviyordum ve sevdiğim çocuğa, sonuna kadar yardım etmeye hazırdım.
'Aptal, yalnızca aptalsın Chris.' Kendimle konuşuyordum, yoksa aklımı mı yitiriyordum. Bitkin bir şekilde yanıtladım, umutsuz olan benliğimi.
"Biliyorum..." Hemen sonrasında göz kapaklarım, yavaşça kapandı. Sabahın beşinde, bir veya iki saate aydınlanacak olan havaya rağmen umutsuzca kapandı gözlerim.
"Su..." Kuru dudaklarımın arasından, tek bir kelime firar etti. Su. Saçlarımı karıştırarak doğruldum, etrafıma kısaca göz attım. Bir şeylere anlam vermeye çalışıyordum.
"Susadım." Kendi kendime mırıldanıp koltuktan kalktım, her zamanki gibi koltukta uyuyakalmıştım. Salon ile birleşik olan mutfağa adımladım, su içerken bakışlarımı kolumdaki akıllı saate çevirdim.
"Yedi kırk..." Bardağı tezgaha koyunca, memnuniyetsiz bir şekilde mırıldandım.
Neredeyse üç saat uyumuştum, belki de iki buçuk saat. Ancak sorun değildi, bu da yeterdi. Ne de olsa, hiç uyuyamadığım bir dönem de olmuştu. Oflayarak koltuğun kenarında duran hırkamı aldım, üzerime geçirip fermuarı biraz çektim. Sigara paketi ile bakıştım, sonrasında omuz silkip elime aldım.
Her türlü içecektim, gevşemem lazımdı. Balkona doğru adımlarken, elimi hırkamın cebine attığım gibi parmak uçlarım kablolu kulaklığıma çarptı. Kulaklığı kavrayıp çıkardım, buna da ihtiyacım vardı. İç çekip telefonun kilit ekranını açtım, bir yandan balkonun kapısını açtığım gibi içeriye firar eden rüzgar yüzünden içim ürpermişti.
Yaptığım çalma listelerinden birisini açtım, telefonum ile işim bitince ağır ağır paketten aldığım dalı dudaklarımın arasına koyup yaktım. Derin bir nefes çekip sonrasında ciğerlerimi dolduran o boğucu dumanı, dışarıya verdim. Dudaklarımın arasından süzülen duman, o iğrenç kokusunu üzerime bir hatıra niyetine bırakmıştı resmen.
İç dünyam ile boğuşuyor, bir yandan ciğerlerimi çürütüyordum. Gülümsedim, başta sadece dudağımın bir kenarı yukarıya kıvrılmıştı. Sonrasında dişlerimi göstererek sırıtmaya başladım, çarpık bir gülümsemeydi bu. Hoşnutsuz bir gülümseme. En sonunda içime firar eden o garip hissiyat ile kahkaha atmaya başladım, ne gariptir ki ağlanacak hâlime gülüyordum.
Sağ elimde işaret parmağım ile orta parmağımın arasında duran ve hâlâ inatla önünden ince bir duman süzülen sigara dalım, teki kulağımda olan diğer teki ise cebimde karman çorman bir vaziyette duran kablolu kulaklığım, asla üzerimden çıkarmadığım yakında bedenime yapışacak olan siyah hırkam ve durmadan kıkırdayıp gülen, arada kıkırtıları kahkahaya dönen ben.
Belki rahatsız edici, belki de insandaki acıma duygusunu ortaya çıkaracak bir görüntü. Veya insanlara deli olduğumu düşündürebilecek, hatta aptal bir aşık olduğumu düşündürebilecek bir görüntü. Ben bunlardan hangisiydim, hangi duygular içerisindeydim bilmiyorum. Tek bildiğim sağlıklı hissetmediğimdi...
![](https://img.wattpad.com/cover/370638453-288-k469231.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yorgun savaşçı | chanmin
Fanfiction!Askıda! "Yine yemek yememişsin, Seungmin." "Ve sen de yine uyumamışsın, Chris." Düz yazı ağırlıklı, texting + düz yazı