Bölüm 15

6.3K 648 9
                                    

    Hızla odaya koşturdum ve kapıyı kilitledim

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

    Hızla odaya koşturdum ve kapıyı kilitledim. Bir süre de olsa bu onları oyalardı ya da ben öyle umuyordum. Panikle odanın içinde dönerken bir çıkış yolu bulmaya çabaladım. Tanrım, neler oluyordu! Kapıdan şiddetli vurma sesleri gelmeye başlamıştı. Kapının bu darbelere ne kadar dayanacağı konusunda hiçbir fikrim yoktu; ama bu kesinlikle tahminimden daha az bir sürede olacaktı. Tanrım, bu sefer kesin ölecektim!

     Bir çıkış planı düşünürken gözüm pencereye takıldı. İki seçeneğim vardı ve ikisi de pek umut verici değildi. Bu gibi bir durumda kalalı neredeyse kısacık zaman geçmişti -aslına bakılırsa o serseriler bundan kat ve kat iyiydi- ama gene aynı şeyi, yani kaçmayı seçecektim. Ayrıca yeterince hızlı ve dikkatli davranırsam bu işten sağ kurtulmam da mümkündü. Çok düşük bir ihtimaldi; ama gene de deneyecektim.     

    Elimle zar zor açılan pencereyi yukarı doğru ittirdim ve çıplak ayaklarımla, dışarıdaki soğuk kiremitlere atladım. Baldırımdaki çürüğün acısı hala geçmemişti ve eminim buna bir çok yenisi eklenecekti. Hatta daha da kötüsü, ölecektim. Umarım o ne olduğunu bilmediğim yaratığın pençeleriyle parçalanarak ölmezdim. Bu çok trajik bir ölüm şekli olurdu.

'Kötü düşüncelerin zamanı değil Vera.' dedim kendi kendime.

 İnsan beyni böyle durumlarda seni saçma sapan şeyler yapmaya iterdi ve en kötüsü olumsuz düşünmekti. Esen soğuk rüzgar ince pijamalarımın altından tenimi yalıyordu. Heyecan ise o soğukluğu bastıran bir sıcak hava dalgası gibi bedenimi sarmaya başlamıştı. En azından soğuktan ölmeyecektim.

    Çatının aşağıya doğru eğimi fazla değildi; ama en kötüsü de aşağıya baktığım zaman oluyordu, çünkü lanet bir yükseklik korkusuna sahiptim. Aradan saniyeler geçmesine rağmen sanki saatlerdir çatının üzerinde gibi hissediyordum. Kapıdaki vurma sesleri daha şiddetli bir hal almıştı. Korkumu bir kenara atıp -bu ne kadar mümkünse- amacıma konsantre olmam gerekiyordu. Evin köşesindeki büyük çınar ağacına baktım. Çatının biraz ötesindeydi. Eğer ona ulaşabilirsem dalları yardımıyla aşağıya inmek fazla zamanımı almaz diye düşünüyordum. Vakit kaybetmeden yere çöktüm ve hızla sürünmeye başladım. Ancak o zaman elimin şiddetli bir şekilde titrediğini fark edebilmiştim. Havaya hafif bir küfür savurup sürünmeye devam ettim. Zamanla dayanıksızlaşmış kiremitlerin bazıları ayağımın altından kayıp, bakımsız bahçemdeki uzun otlara düşüyordu. Zamanında çatıyı onartmam gerekmişti ama her zamanki gibi onu da dikkate almamıştım. Fakat; bu saçma umursamazlığımın başıma şu anki gibi, oldukça büyük bir dert açacağını nereden bilebilirdim?

    Tam o anda kapının büyük bir gürültüyle kırıldığını duydum. Heyecan damarlarımda geziniyordu ve korku, tutunduğum kiremitlere sanki altımdan kayıyormuş hissi vermeye başlamıştı. Üşümüştüm. İnce pijamalarımın altından derime işleyen rüzgar, tenimin korkudan oluşan sıcaklığına aldırmadan, bedenime acı bir yanık etkisi bırakmaya başlamıştı. Sadece bir kaç sürünmelik mesafe kalmıştı; ama bacaklarım sanki her zamankinden iki kat daha ağırdılar. Neredeyse bedenimi taşıyamayacak hale gelmiştim. Titreyen ellerimle ağaca doğru emeklerken, odamın olduğu taraftan gelen sesle kafamı biraz uzağımdaki pencereye çevirdim. Aşağıda gördüğüm yaratık ağzını kocaman açarak, iğrenç sivri dişleriyle suratıma bakıyordu. Boruya benzeyen tuhaf sesiyle kulağımı tırmalayan bir bağırtı kopardı.

Yanındaki adam 'Öldür onu!' diye emir verdi.

    Yaratık verilen komutu duyunca, pencereden çatıya atlayarak beraberinde bir kaç kiremidin yere düşmesine neden oldu. Küfür savurup oldukça yakınımdaki ağaca baktım. Çok az kalmıştı, aramızdaki sadece ufak bir mesafeydi. Yaratık pençeleri yardımıyla çatının üstünde benden daha rahat ve hızlı hareket ediyordu. Kalbim göğüs kafesinden fırlamak üzereydi. Yaratığın boğazından güçlü bir hırıltı çıktı ve önceden fark edemediğim akrep kuyruğunu üzerime doğru savurdu. Ani bir hareketle sırtüstü yuvarlanarak hareketi savuşturdum ve son anda dengemi sağlayarak düşmekten kurtuldum. Yaratığın vurduğu yerdeki kiremitler parçalanmış ve çatı neredeyse içe doğru çökmüştü. Fazla yakınımdaydı ve yakalanırsam benimde sonumun çatıdan farkı kalmayacaktı. 

    Aklıma elimdeki -hala tutuyor olduğuma inanamadığım- sopa geldi. Hızla gerinip sopayı yaratığın biçimsiz suratına fırlattım. Fakat bu ona hiç acı vermemiş gibi duruyordu. İnsana benzer suratını ekşitip, silkeledikten sonra hemen kendine geldi. Korkunç ağzını açarak tekrar hırladı ve üzerime atıldı. Yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı. İstem dışı -vücuduma siper olmasını umduğum- kolumu yüzüme doğru kaldırdım. O kısacık anda korku, kalbimi tamamen dondurmuştu. Nefes alamıyor, hareket edemiyordum. Ve beynim benden uzak durmasını haykıran düşüncelerle doluydu. İşte tam o sırada tuhaf -yaratık kadar olmasa da- bir şey oldu. Yaratığın leş kokan nefesi suratıma vuracak kadar yakınıma gelmişken, görünmez bir şeyin darbesiyle çatının diğer ucuna kadar savruldu.    

    Bir süre şokun etkisiyle bir heykel gibi olduğum yerde kalakaldım. Ama uzun sürmedi ve hemen kendime gelip, derin bir hava çektim ciğerlerime. Olan biten hiçbir şeye açıklama getiremediğim gibi buna da getiremiyordum. O koca cüsseli yaratığı böyle şiddetli savuracak bir rüzgar evin çatısını da beraberinde uçururdu. Fakat etrafta perdeleri kuvvetle savuracak ve belki kapıların çarpmasına neden olacak kadar rüzgar vardı. Ama hayır, bu konuda daha fazla düşünmeyecektim. Çünkü az ileriye baktığımda siyah pelerini omuzlarında sallanan ve en az yaratık kadar sinir bozucu bir ifadeye sahip adamda pencereden çatıya atlamıştı. İşte bu çok güzeldi . Bende içine düştüğüm durum daha ne kadar kötüye gidebilir diye düşünüyordum.

    Bütün dikkatimi saniyeler içinde çizdiğim plana odakladım. Tam önüne geldiğim ağacın kalın bulduğum bir dalını ellerimle kavradım ve bütün gücümü verip, kiremit çatıdan ağacın kalın gövdesine sıçradım. Ağaç yana doğru eğilerek dengemin az da olsa bozulmasına neden oldu. Kalbim şiddetle atıyordu ve neredeyse nefes alamaz hale gelmiştim. Yaratığa baktım. Çoktan düşmekten son anda kurtulan vücudunu toparlamış, hızla bana doğru geliyordu. Düşünmeden aşağıdan bir dala doğru adım attım. Yaratık da artık ağaçtaydı ve en kötüsü, iri pençeleriyle aramızdaki dalları kırarak bana ulaşmaya çalışıyordu. Sık ve gür dallar işini zorlaştırıyordu; ama bir süre sonra durum değişecekti. Altımda kalan solmuş çimlere baktım. Ulaşmam gereken bir dal sonrasında tamamen ayaklarım yere basacaktı. Fakat yaratık boğuştuğu dalların çoğunu devirmiş, kırmış ve parçalamıştı. Daha yakınıma geldiğinde ise kuyruğunu, üzerinde durduğum dala kuvvetle savurup kırılmasına neden oldu. Dalla birlikte hızla yere düştüm.

    Ölümümün bu kadar garip olacağı, kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Yağmurun ilk damlaları, yattığım yerden suratıma vuruyordu. Gözlerim kararırken sanki yavaş çekimdeymiş gibi üzerime doğru atılan yaratığı izledim. Ağzı korkunç bir şekilde açılmış, simsiyah gözleri daha çok kararmıştı. Ürkütücü hırlama sesiyle bana adeta sonumun geldiğini sesleniyordu. Daha sonra birden bütün renkler o siyahlığa hapsoldu.


Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen. İyi okumalar...

Kralın KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin