Arabadan inip kapıyı yavaşça kapattığımda çoktan yanımda bitip elimi tuttu. Gecenin geç saatleriydi ve gökyüzü oldukça karanlıktı. Minik ve o miniklere nazaran daha büyük olan yıldızlar karışık ve aralarında mesafe olacak şekilde dağılmıştı. Azıcık üşüyordum ama kanımdaki alkol ve avuçları arasındaki elim ile üşümem yerini tatlı bir hisse bırakıyordu.
Neredeyse bulutlara uzanacak olan binanın girişine doğru ilerlemeye başladığında onunla beraber bende sürüklendim. Açık açık elimi tutması ile bu tarz yerlerde paran yüzünden görüşünü kimliğini kabul ettirebilmenin daha kolay olduğunu anladım.
İçeriye girdiğimizde kocaman bir alana, alanın belli noktalarındaki deri koltuklar, büyük orta sehpalar ve yapay çiçekler eşlik ediyordu. Alanın tam ortasına kurulan heykel ve heykelin tam karşısında altı kişilik bir danışman bölgesi vardı. Jeongguk elimi bırakmadan asansörlere doğru ilerlediğinde danışmandaki hareketlilik ile oraya dikkat kesildim.
Çalışanlardan uzun boylu olan elindeki kahverengi büyük bir zarf ile bize doğru adımladığında istemsizce durmuştum ve Jeongguk bendeki hareketsizlik ile kafasını bana doğru çevirmiş, kaşlarımla gelen kişiyi gösterdiğimde ise bu kez o dikkatini oraya yöneltmişti. Adam elindeki zarfı Jeongguk'a verip bir şey demeden geri çekildiğinde Jeongguk ilerlemeye devam etti ve bana oldukça yabancı gelen bu anlamsız alışveriş ile bir şey diyemeden ayak uydurdum.
Asansöre bindiğimiz gibi merakla "Kimdenmiş?" diye sordum. Zarfın iki tarafını da bana çevirip boş yüzeyi gösterince kaşlarımı çatıp bu kez "Neden sormadın, belli ki elden teslim edilmiş." dedim.
"Elden teslim edilse bile getiren kişi herhangi biri olabilir. Ayrıca merak etme, eski evimdeki çizimleri istemiştim, Yuri göndermiştir. Sen sormadan onu da söyleyeyim, Yuri eski komşum."
Başta, kaşlarımı çatarak sorduğum soruya yaptığı açıklama ile birlikte eski haline döndü yüz ifadem fakat sondaki kinayeli sözleriyle birlikte kaşlarım tekrar çatıldı. Bir şey demeden kolumla karnına vurduğumda sahte bir şekilde inleyip acımış numarası yapmış ardından sanki aniden aklına bir şey gelmiş gibi duraksayıp karşıya bakmıştı.
Asansörün sonunda istediğimiz kata ulaşması ile birlikte tekrardan elimi tutup koridora çıkmıştık. Sonuncu kattaydık ama daha bir çok ev olacağını düşünmüştüm. Koridor ince ve kısaydı. Karşılıklı iki daire vardı ve kapılar arasında toplasan on adım ya var ya da yoktu
Onun kapısına geldiğimizde ben hâlâ neden aniden duraksayıp kaldığını düşünürken o çoktan önce kapı şifresini sonrasında ise parmak izini girmişti. Elini elimden çekip belime getirmiş sonrasında ise eve ondan önce girmem için hafifçe yönlendirmek adına iteklemişti.
Evle ilgili ilk dikkatimi çeken şey benim küçük evimin beş altı katı olmasıydı. Evimle olan tek benzerliği ise Amerikan bir mutfağa sahip olmasıydı. Salona biraz daha ilerledim ve incelemeye devam ettim. Evin içine genelde koyu lacivert hakimdi. Bulunan süs eşyaları kirli bir bej rengindeydi.
Amerikan bir mutfak, l bej rengi bir koltuk, koltuğun yanında yumuşak ama tam olarak neye benzediğini anlayamadığım sandalye(!) ve karşısında sinema boy bir televizyon, giriş kapısının çaprazında iki kapı, mutfağın kenarında ince uzun bir koridor ve orada kalmış bir kapı daha. Ev tamamen bunlardan oluşuyordu. Koyu renklerle boğulmak istemezdim ancak evin havası çok hoşuma gitmişti. Lükstü ama kasıntı bir kokusu yoktu evin. Aşırı ferah kokmasını saymıyordum bile.
Ben evi incelerken Jeongguk mutfağa geçip dolaptan içecek çıkarmıştı. Bu kadar sessiz olmasına bozularak yanına yaklaştım ve dirseğimle dirseğini dürtüp "Evin güzelmiş." dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
passie| jikook
Randompera club'ta yapılan karartma temalı parti, Jimin'e takıntılı bir aşıktan daha fazlasını getirmişti. |jeon&park|