GÜL GÜZELİ- 4

2.7K 297 103
                                    

Yeni kurgu, yeni karakterler, sizlerden gelen güzel yorumlar ve beğenilerin heyecanıyla başladığım bu kurgu sonrası yediğimiz yasak şaka mıdır?

Narin gibi bağıracağım; Ula ne istediniz bizden? Takılıyorduk şurada kendi hâlimizde.

Neyse....

Yorum yapabiliyor musunuz bilmiyorum çoğunuz çevrimdışı okuyorsunuz ama en azından oy vererek hâlâ daha benimle olduğunuzu bilmeme ihtiyacım var, güzellerim... 🙏

Yanlış varsa affola, kontrol etme şansım olmadı. Bunun için sonra döneceğim

KEYİFLİ OKUMALAR!

🌹🌹🌹

Hancıoğlu konağında çalışan kadınlar gelecek olan misafiri için hazırlıklara hararetli bir şekilde devam ediyor, yetişemeyeceği konusunda telaşa düşüyorlardı. Gerçi bu telaşlı durum sadece Sultan Hanıma özel gibi duruyordu. Yıllarca konakta kahya olarak görev yapan Sultan Hanım, kısa boyu tombul bedeniyle mutfağın içinde bir oraya bir buraya koşturup dururken yanakları al al olmuştu. İki kıza da verdiği direktifleri sürekli kontrol ediyor, içine sinmediyse tekrarlatıyordu çünkü gelecek olan misafire büyük bir minnet duyuyordu. Berfin'i o arsız adamın elinden kurtarmıştı, hakkı asla ödenmezdi gözünde.

"De hayde hayde! Az elinizi hızlanırdırın birazdan gelirler." Kızı Menekşe'ye döndü. "Yavrum, misafir odasının çarşaflarını değişip penceresini açtın mı? Oda havalansın."

Menekşe, annesinin bu telaşlı hallerine fazlasıyla alışkın olduğunda, "Evet," dedi sakinlikle. "Anne sende biraz durup dinlensen mi acaba? Suratın pancardan hallice. Fenalıkların gelecek diye korkuyorum artık." Eve ne zaman misafir gelecek olsa, annesi hep bu hallere bürünürdü. Her şey mükemmel ve Hancıoğlu ailesine yakışır olmak zorundaydı. En ufak hataya mahal vermek Sultan Hanıma göre değildi. Her şeyi kusursuz olmalıydı. Hancıoğlu'lara bunu borçluydu.

Sultan Hanım elini gelişi güzel sallarken, "İyiyim ben iyiyim," dedi geçiştirir gibi. "İşler bitsin gider dinlenirim, geçer." Menekşe gözlerini devirip soğanları doğramaya devam ederken kızının bu hareketi gözünden kaçmamıştı elbette ki. "Kız devirme bana gözlerini, yersin oklavayı kaba etine! Sonra yandım Allah diye gezinip durursun ortada."

Anne kızın atışmalarına alışık olan ve aralarındaki iletişimi imrenerek izleyen Cavidan'ın dudağının bir kenarı burukça kıvrıldı. Cavidan, Sultan Hanımın yeğeniydi. Ağabeyini iki yıl önce kanserden kaybeden yaşlı kadın yeğeninin ortada kalmasına katiyen izin vermemiş, yanına alma konusunda ricacı olmuştu. Hancıoğlu ailesi bunu seve seve kabul etmiş, genç kadına hem bir çatı hem de bir iş vermişlerdi. Annesi yoktu Cavidan'ın, daha beş yaşındayken başka bir adamla kaçıvermişti. Tek ailesi babasıyken onu da kanser denen illetten kaybedince halasının kolları arasında teselli bulmuştu. Sultan Hanım ise yeğenini kızından ayırt etmez, ikisini de eş davranırdı. Kızı da sağ olsun bir günden bir güne şikâyetçi olmamış, kuzenini kardeşi bellemişti. Cavidan, Narin ile yaşıtken, Menekşe onlardan üç yaş büyüktü.

"Uğraşma kızla hala," dedi Cavidan. "Canı çıktı sabah beri. Bir sana koşuyor bir Berivan Hanıma, ne yapacağını şaşırdı o da."

Sultan, başına bağladığı yazmanın ucuyla dudağının üzerinde biriken terleri silerken bir yandan da gözleriyle kapıyı kontrol ediyordu. "Ona da bugün ne olduysa her zamankinden daha huysuz. Acaba yine Hikmet Beyimle mi kavga etti?"

"Kimle tartıştı bilmiyorum ama acısını bizden çıkartmaya çalıştığı kesin," dedi Menekşe sinirle. "İllallah ettiriyor bu kadın bana! Bir Ayçiçek Hanıma bakın bir de buna."

GÜL GÜZELİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin