4 | 5

3.8K 439 322
                                    

Bekletmeden geldim, siz de başlamadan önce direkt yıldızımızı parlatır mısınız?

Bekletmeden geldim, siz de başlamadan önce direkt yıldızımızı parlatır mısınız?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Issız topraklarda çiçek açar mı?

Benim toprağımda açmadı.

Ne kadar sularsam sulayayım kurumaya devam etti içimdeki çiçek. Hep boynu büküldü, hep dalları yamuldu, kanadı koptu. Benden başka kimse açmasını istemediğindendi belki de, benden başka kimse su dökmediğindendi, bilmiyordum ancak solmuştu işte.

Şiddetlenen yağmur damlaları bütün vücudumu başımdan aşağıya kadar ıslatmıştı, üşümüyordum, titreyişimin nedeni kalbimin sızısındandı. Attığım her adımda boşluk hissi giderek artıyordu. Nereye gittiğimi, nereye gideceğimi bilemediğim o adımlar o kadar çaresiz hissettiriyordu ki, bir yerden sonra kaldırıma çöktüğümü hatırlıyorum, dakikalarca, belki de saatlerce öylece kaldırımda ıslandığımı da öyle.

Gözyaşlarım artık kurumuştu, öyle ki yağmur damlaları gözyaşlarımın görevini üstlenmişçesine hızla akmaya devam ederken gelip geçen arabaların hızını hesap edemiyordum. İnsanlar tek tüktü hatta neredeyse yok denilecek kadar azlardı ve gelen geçenlerin bakışları ise bir böcekmişim gibi hissettiriyordu.

"Vay, güzelim bu ne hal?" Yanıma oturdu birisi, dönüp bakmadım bile, diğeri ise karşıma dikildi. "Bu yağmurda kaldırımda ağlatacak kadar kim ne yaptı sana, söyle de canını acıtayım onun."

"Emin ol, sen canını yakamadan o senin canını alır."

Gülmeye başladı, bir yerden sonra ayaktaki adamın da gülerek önümde eğildiğine şahit oldum. "İstersen biz senin canının sıkıntısını alırız, ha yavrum? Üçümüzün de eğleneceği türden oyunlar biliyorum ben."

Tüm zihnim titredi sanki. "Siktir git," diyerek ayağa kalkmak istediğimde kolumdan tuttu diğeri. "Bırak beni!"

"Nereye hemen, dur biraz eğlenelim de git."

"Sana bırak dedim!" Bütün gücümle kolumu çektiğimde diğerinin arkamdan bedenime yaslanması bir oldu. Attığım çığlık boş yolda yankılandığında yağmur üzerime yağmaya devam ediyordu. Adam, bedenime sapıkça dokunarak kavradığında itmeye çalıştım ancak başaramadım.

"Bu güzelliği ağlatana yazık oldu," dedi arsızca. "Oysa ki ağlatmak yerine değerlendirebilirmiş." Ellerini vücudumda gezdirdi, dokunuşları midemi bulandırmaya başladı, gözyaşlarım süzülürken çığlığım büyüdü.

"Bırak, dokunma bana, bırak!"

Çırpınışım boşaydı. Bedenimi ara sokağa sürüklemeye başladığında öyle yüksek sesle bağırıyordum ki, biri beni duysun istedim ama duymadı işte. Adam, bir yerden sonra ağzımı kapattığında diğerinin yolun başında beklediğini gördüm. Yardım istedim, elimi çaresizce hiç olmayacak birine yeniden uzattım ve aldığım cevap yine aynı oldu; gülerek acımla eğlendiğini gösterdi, tıpkı onun gibi.

Çığlıklarım, çırpınışlarım kayıtsız kaldı, adam benden istediğini alırken kendimi de onunla beraber öldürmek istedim ama kılımı bile kıpırdatamayacak kadar güçsüzdüm. Belki de bir kuş değildim ancak kendimi ilk kez böylesine kafese koyulmuş bir kuş gibi çaresiz hissettim.

Hayat güçten ibaretti. Çığlıklarımın bir anlamı yoktu. Hayat acımasızlıktan ibaretti. Gözyaşlarımın bir değeri yoktu. Hayat kötülükten ibaretti. Masumluğum zayıflıktı. Ve ben acıdan ibarettim, hayatta kalmak istemem başından beri koca bir hataydı.

Özgürlüğümü elimden alan ilk kişi değildi ancak son kişi olacaktı. Adam, üstümden kalktığında öylesine baktı ki suratıma, bir azcık insanlık, birazcık pişmanlık bekledim fakat hiçbiri yoktu, haykırarak ağladığım o saniyelerde benliğimi almamış gibi sırıtarak arkasını dönüp gitti.

Yüzüme attığı tokatları sayamadım, tenime dokunan ellerini sayamadım, gözyaşlarımı, haykırışlarımı sayamadım, vücudumu paramparça eden dokunuşlarını sayamadım, kendimden utandım, parçalanmış elbisemi zar zor üzerime çektiğimde öylesine utandım ki, bu utancım kendimden başkasına değildi, kendimden utandım, utanmaktan kurtulamadım.

Delicesine akan gözyaşlarım ruhumun dökülen parçalarıydı sanki, yağmur başımdan aşağıya bedenimi temizlemek istercesine akıyorken titreyen bacaklarımla ayağa kalktım. Bu zordu, ayaklarımın üzerinde bedenimi değil de dünyanın bütün kötülüğünü taşıyormuş gibi hissediyordum kendimi. Attığım her adımda acı duyuyor, attığım her adımda kendimden daha da utanıyordum.

Şiddetli yağmurun altında, benliğimi kaybettiğim o sokaktan titrek adımlarla ayrıldığımda bedenimi sıkıca sarıyordu kollarım, belki de biraz önce kendimi koruyamadığım içindi bu, zihnim bir çeşit travma içerisindeydi. Yolun karşısına doğru yürümeye başladım, attığım adımlar titrek, yorgun ve bir o kadar da yavaştı. Öyle ki gelip geçen arabaların yarıdan çoğu duraksamış, kornalar çalarak, küfürler savurarak yoldan çekilmemi haykırıyordu. Bense içlerinden birinin hızla üzerimden geçip canımı almasını istiyordum.

İlerledim, hızla geçen arabaların canımı almasını isterken gözlerimi kapatarak ilerledim. Bedenimi sıkı sıkı tutuyor, akan gözyaşlarımın yağmura karışmasına aldırmıyordum ancak o an kolumu kavradı biri, öyle bir şiddetle beni yoldan çekti ki, neredeyse düşecektim, fakat düşmemi engelledi, kollarımı sıkı sıkı tuttuğunda titreyen bedenimle ve gözlerimle yüzüne baktım.

Sırılsıklam bir halde karşımda duruyordu yüzü. Sanki hiç gitmemiş, sanki hiç değişmemiş, sanki hiç ölmemiş gibiydi.

Ecem Buzok.

İntihar Hattı'na kurban ettiğim arkadaşım.

Yaşıyordu.

❤️‍🩹

Bana çok kızmayın, kilit sahne için gerekli bir adımdı bu...

Ecem'in Akşin'in arkadaşı olduğunu tahmin etmiş miydiniz?

Sizce Yamaç bunları öğrenince
ne olacak?

İNTİHAR HATTI| Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin