0 | 5

8.8K 593 83
                                    

Selam, kurguyu severek okuyorsanız paylaşım yaparak destek çıkar mısınız? Sizi çok seviyorum ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum, keyifli okumalar!

Selam, kurguyu severek okuyorsanız paylaşım yaparak destek çıkar mısınız? Sizi çok seviyorum ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum, keyifli okumalar!

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Dünya benim için herkesin aksine adaletsizdi. Doğduğum günden beri hem de. Hiçbir zaman yüzüm gülmemişti, hayatımda tam da bir şeyler düzene girdi diyorken şimdi kendimi koca bir saçmalığın ortasında bulmuştum ve bundan korkuyordum.

Evim gözlerimin önünde patlamıştı. Gözlerimin önünde canlı canlı evimin havaya uçuşuna şahit olmuştum.

Nefes nefeseydim. Korku tüm bedenimi ele geçirmişti çoktan ve ben kımıldayamıyordum bile.

"Umarım işin ciddiyetini benimsemişsindir kül kedisi," diyen ses tonunu yeniden duydum. Benimle eğleniyordu, benimle kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu. "Şimdi sürüklendiğin o yerden kalk, motora bin ve telefonuna gelen adrese otuz dakika içerisinde ulaşmış ol. Bu kez yalnızca bir evi havaya uçurmakla kalmam, senin yüzünden uçuracağım binanın içinde bu kez insanlar da olur, anlarsın ya, masum insanlar."

Yutkunamadım. "Katil," mırıltısı döküldü dudaklarımın arasından. Beni duyuyor ya da duymuyor oluşunu bile bilmiyordum ancak bu lanet adamdan korktuğum kadar nefret de etmeye başlamıştım.

"Bu doğru," dedi itiraz etmeden. "Ben bir katilim ve sen bile isteye o katile kendi ayaklarınla geldin Akşin ve şimdi benden seni öylece bırakmamı mı bekliyorsun?"

Düşündüğüm gibi beni duyuyordu. "Sana bir zararım olmadı," dedim titreyen sesime engel olamadan. "Bunu neden yapıyorsun?"

"Ama olabilir," diyen ses tonu daha da sertti sanki. "Senin ağzından çıkacak her kelime benim için bir risk taşıyor artık çünkü sen adımı öğrenen ilk varlıksın. Her an gidip öğrendiklerini birileriyle paylaşabilir, ölüm oranını arttırabilirsin."

Görüyor muydu bilmiyordum ancak başımı hızlı hızlı iki yana salladım ve o an gözyaşım yanağıma süzüldüğünde "Hayır," dedim acıyla, evimden yükselen kızıl dumanların şiddeti yüzümü yakıyordu artık. "Kimseyle paylaşmayacağım. Kimseye hakkında tek kelime etmeyeceğim. Söylediğin gibi, adını da ve hakkında bildiğim her şeyi unutacağım. Beni bırakırsan eğer..."

"Zaman kaybediyorsun," diyerek sözümü kesti. "Oysa yalnızca yirmi dört dakikan kaldı küçük hanım."

Dişlerimi sıktım. Gözyaşlarım daha da aktığında "Sikik herif!" diye bağırarak yerden kalktım. Dirseklerim düşmenin şiddetiyle sıyrılmış, sızlıyordu ancak odaklanamıyordum; annemle babamdan kalan son hatıra olan ev cayır cayır yanıyordu karşımda. Etrafına insanlar toplanmıştı, polis arabaları dört bir yanı sararak insanları uzaklaştırmaya çalışıyordu ve ambulanslar, itfaiyeler işini yapıyordu.

"Tik tak, tik tak, tik tak," dedi yerdeki telefondan yükselen korkunç ses tonu. "Manzara güzel olmalı ancak izleyecek kadar vaktin var mı bilemiyorum. Yalnızca yirmi dakikan kaldı, zaman senin için işliyor."

Gözlerimi sildim, küfürler savurduğum o saniyelerde yerden aldığım telefonun ekranında gördüğüm mesajı açtım. Konum gönderilmişti, buraya uzak sayılmayan bir oteldi ve benim oraya ulaşmak için yalnızca yirmi dakikam vardı.

Parçalanan kaskı yerden alıp koluma geçirdim ve motoru güç bela yerden kaldırarak çalıştırdım. Allah'tan motorun hasarı yoktu, kaskı ödeyebilirdim ama hasar alsaydı onu kesinlikle ödeyemezdim.

Gaza basarak yanan evimin yanından hiçbir şey olmamış gibi, boğazımda büyük bir yumruyla geçip gittiğimde bir yandan da elimdeki telefondan konuma bakıp duruyordum. Orada ne işim vardı? Beni neden bir otele gönderiyordu?

İçimdeki o büyük korku daha da genişleyerek her zerreme yayılıyordu. Trafikten kurtulup ara sokaklardan geçtiğim dakikalar boyunca titremiş, on beşinci dakikada konuma varmıştım. Beş dakika erken ulaşmanın rahatlığını yaşadığım esnada telefona düşen bildirimle irkildim.

İntihar hattı; beni şaşırttın ama gücendim doğrusu, ne diye evine de bu hızla varamadın? Bir de beni bombayı patlattırmakla uğraştırdın, ayıp ediyorsun.

Siz; seni öldürmek istiyorum pislik.

İntihar hattı; bunun için sıranı beklemen gerekecek tatlım ve inan bana zamanın yok. Acele edip içeriye girsen iyi olur.

Yutkundum. Telefonu kapatıp cebime koyduğumda otelin bir valesi bile olmayışı anlamsızca beni işkillendirmişti. Kaskı motorun gövde kısmına bırakarak indiğimde otomatik kapıdan içeriye girdim. Ne resepsiyon görevlileri ne de bir insan, kimsecikler yoktu. Kocaman otel bomboştu.

O an bakışlarım resepsiyon masanın üstünde duran iskelet figürüne kaydı. Elinde bir kağıt tuttuğunu gördüm ve kaşlarım çatıldığında ağır adımlarla kağıda ilerleyip elinden aldım.

Asansöre bin.

Sadece asansöre binmem yazıyordu. Devamı yoktu, kağıtta başka hiçbir şey yoktu.

Kağıdı bıraktım, sızlayan dirseklerime aldırmadan asansöre ilerlerken yumruklarımı sıkıca kapattığımda tırnaklarım avucuma batıyordu ancak bu bile korkumu bastıramıyordu. Asansörün tuşuna bastım, kapılar hemen açıldığında önce iyice içine bakınıp sonrasında güvenli olduğunu hissederek bindim.

Korkuyordum ve bu kahrolası hissiyat giderek büyüyordu.

Kapılar kapandı, tırnaklarım avucuma daha da battı. Asansörün dört duvarı da aynayla kaplıydı. Kendime baktım, yeşil gözlerimin ışığı sönmüş, uykusuzluktan gözlerimin altı morarmıştı. Koyu saçlarım korkudan dağılmış, her an bayılacak kadar bitkin hissediyordum kendimi. O an ışıklar kapandı, aynadaki yansımamı kaybettiğimde asansör aniden durdu, bedenim geriye doğru sendelendi ve sırtım soğuk aynaya temas ettiğinde attığım tiz çığlık kendi kulaklarımda yankılandı.

"İkinci oyuna hoş geldin," diyen metalik ses tonu bu kez telefonumdan değil, asansörün karanlığından yankılanıyordu.

🫀

Sizce ikinci oyunda neler olacak?

Yamaç sizce neden bunları yapıyor?

İNTİHAR HATTI| Texting ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin